Ben de gazetelerin yalancısıyım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işi gücü bırakmış, Tır Parkı’nın orada bir kent suçu olarak yükselecek olan protokol caminin yapımı için bir inşaat firmasını görevlendirmiş. Haber metnini kim yazdı bilmiyorum ama yazılana göre, protokol caminin yapımıyla birlikte kentin en önemli eksiklerinden biri giderilecekmiş… Kente mimari ve estetik açıdan büyük değer katacak cami Osmanlı mimarisine uygun olarak yapılacakmış… 3,500 kişilik cami, altındaki otoparkıyla kentin en büyük sorunlarından birinde de rahatlama sağlayacakmış… Breh… Breh…

 

İslamiyet’te “protokol cami” diye bir kavram var mı, kentlerde olmaması dinen ne gibi ne eksikler doğurur tartışmalarına girmeyeceğim, beni çok aşar çünkü… Onu teoloji uzmanlarıyla ilahiyatçılar tartışsın… Ama Soğuksu Camisine 250, Ulu Cami’ye 500 metre mesafede, üstelik denize sıfır bir alanda üçüncü bir camiye ihtiyaç var mı onu tartışırım işte… Çünkü burada “Gidin oraya cami yapın” diyen Cumhurbaşkanı değil ben yaşıyorum… O tartışmayı daha önceden yapıp, tüm verileriyle ihtiyaç olmadığını ortaya koyduğum için o tartışmayı da kapsam dışı tutacağım bu yazıda…

 

ACILIK CAMİSİNDE DE YANI TARTIŞMALARI YAŞADIK

Anımsayan çıkar mı bilmiyorum… Benzer tartışmaları Acılık Camisi’nin yapımı sırasında da yapmıştık… Dolması asla mümkün olmayan koca caminin yapımı sırasında, bu büyüklükteki caminin gerekli olup olmadığını tartışmış, daha mütevazı, doğal dokuya uygun, çevresiyle barışık, ferah yapılmış avlu düzenlemesiyle insanların buluşma noktası olabilecek sosyal merkez niteliğinde bir cami yapılsın demiştik… Kimileri bizi dinsizlikle suçlayıp “cami düşmanı” ilan ederken, bazıları da, kentte, otoparkı, konferans salonu olan bir cami olmadığını söyleyerek, mevcut camiyi oraya dikmişti…

 

Sonrasında olan biteni herkes biliyor… Önce altındaki otopark kayboldu Acılık Camisinin… Konferans salonu bir yapı markete kiralandı… Önündeki avlu etrafı çevrilen kiralık dükkânların arasında kaybolup gitti… Şimdi kalabalık bir cenaze namazı olduğunda kentin stres mekânlarından biri halinde o cami… Ölüsü musalla taşına konanlar, bir de buradaki karmaşada ölüyor… Devran döndü, aynı laflarla, kentin en olmadık yerine yeni bir cami daha girdi gündeme… Onun da sonucunun aynısı olacağı çok açık,  haberlere bakılırsa, daha lafı ortada dolaşırken, otoparkına göz konmuş bile…

 

BÖYLE DEVLET ADAMLIĞI OLUR MU?

Kentte asla bir ihtiyaca karşılık gelemeyen, üstelik yeri itibariyle birçok sorun yaratması kuvvetle muhtemel bir cami için, koskoca Cumhurbaşkanının devreye girip, bir müteahhide re’sen talimat vermesine ne demeli? İnanın aklı duruyor insanın… Sayın Cumhurbaşkanı madem Zonguldak’la bu kadar ilgili, Zonguldak Belediyesi, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Hazine adına Milli Emlak Müdürlüğü yetkililerini bir araya getirip, “Kentin ortasından bir öküz ölüsü gibi duran Lavuar Alanı sorununu çözün” talimatı verse ya…

 

Tam bir komedi… Üç kamu kurumu devlet malını paylaşamıyor… Salt belediye muhalefet partisinden diye mülkiyet sorununu kasıtlı olarak çözülmeyerek Zonguldaklılara resmen işkence çektiriliyor… Kentin nefes alınacak son yerinin mezbele olarak kalması sağlanarak hem görsel hem de yaşam kalitesi düşürülüyor… Buradaki cami eksiğini gören Cumhurbaşkanı Lavuar Alanı’ndaki bu rezaletin farkında değil mi? Yoksa o da bu siyasi çekişmenin bir parçası haline dönüşüp, cami üzerinden oy devşirmeye mi çalışıyor? Sormak hakkım o halde: Böyle bir devlet adamlığı olur mu?