Konumuz tabii ki dini bayramlar. Ama merak etmeyin öyle bazı yaşlılar gibi ''nerede o eski bayramlar!'' muhabbeti yapmayacağım. Zira yaşayan her şey gibi bayram kültürünün de zamanla değişime uğraması doğaldır. Ve bunu eleştirmek yerine normal karşılamak gerekir. Zaten yaşlıların hep eskiye özlem duyması ve yenilerin ise eskiyi beğenmemesi neredeyse tabiat kanunu gibi bir şeydir. Nitekim, bu günkü gençlerin  de 50 - 60 yıl sonra, ''nerede o eski bayramlar!'' demeleri  muhtemeldir.
   Bildiğiniz gibi bundan takriben yetmiş sene önce Türk halkının yaşantısı adeta ortaçağ şartlarında idi. Yalın ayak başı kabak gezdiğimiz günleri hatırlıyorum. Bu yetmiş sene içinde Türkiye batılıların 600 senede geçirdiği evrimi geçirdi. Bu yüzden halkımız baş döndürücü bir değişim yaşadı. Yaşam tarzı da inanılmaz bir şekilde değişti ve gelişti. Dolayısı ile zevkler ve trendler de değişti. Bayram kutlamaları da doğal olarak bundan nasibini aldı tabii ki.
   O nedenle, değişen bu kültürü tarafsız ve objektif bir yaklaşımla değerlendirmek gerekir.
   Öncelikle ''bayram nedir?'' sorusunu açıklığa kavuşturmakta fayda var. Konumuz dini bayramlarımız olduğuna göre; dini bayram, dinsel yönden önemli ve kutsal olan ve Müslümanlarca kutlanan gün veya günler demektir. Bayram kelimesi, sevinç ve eğlenceyi de içerir.
   Eski, yani geleneksel kutlanan dini bayramlarda eş - dost ve akrabalar, hastalar, garip ve kimsesizler, mazlumlar ziyaret edilip gönülleri alınır ve hatırları sorulurdu. Hali vakti yerinde olanlar yemekler hazırlar ve bayram kutlamasına gelenlere ikram edilirdi. Toplumun imkanlarına ve çağın şartlarına göre kendi çapında eğlenceler de düzenlenirdi. 
   Şimdilerde ise, özellikle şehirlerde geleneksel kutlamalardan kopuşlar görülmektedir. Yine geleneksel ziyaretler ve kutlamalar kısmen yapılmakta ise de; toplu eğlence ve yemeklerden ziyade ev ziyaretleri yapılmakta ve misafirlere yemek yerine yiyecek ve, alkollü içkiler dahil, çeşitli içecekler ikram edilmektedir.
   Neyse, biliyorsunuz dini bir bayramımızı daha yeni kutladık. Ama herkesin kutlama şekli farklı oldu. Kimi geleneksel bir şekilde kutladı, özellikle maddi durumu iyi olan kimisi de seyahate veya tatile çıkarak kutladı. Bu arada geleneksel kutlamadan kaçmak için tatile gidenler de oldu tabii!
   Sözü fazla uzatmadan, en iyisi ben size eski bayramlarda yapılan kutlamalardan bir nostalji sunayım. Böylece yeni nesiller de bir fikir sahibi olur. Ayrıca eski ile yeniyi daha iyi karşılaştırabilir. Ama anlatacağım anekdot 60  sene önceki benim köyümde geçiyor. Kimse bana ''sizin köyden bana ne!'' demesin. Zira 60   sene önce halkımızın %90'ı köylü idi. Koca Anadolu neredeyse devasa bir köydü. Yani hemen hemen hepimiz köylü idik. Şehirliydik diyen varsa onlar aslında şehirli değil, şehre daha erken gelmiş köylüler veya onların çocuklarıdır. Bu böyle biline! (Bu cümleyi okuyunca kimi hatırladınız?)
   Şimdi dönüyorum benim köyüme.
   Benim köyüm Çaycuma'nın Yakadamirciler köyüdür. Çaycuma'ya en yakın köylerden biri olup şimdilerde Çaycuma Belediyesi sınırları içine kısmen girmiş durumdadır. 
   Dediğim gibi 60 küsur sene öncesini anlatıyorum.
   Ben ilkokul çağlarında iken dini bayramlar yaz aylarına rastlıyordu. Sanırım Çaycuma ve köylerinin en güzel bayramları bizim köyde yapılırdı. Civar köylerden, ve hatta Çaycuma'dan bizim köye bayrama gelirlerdi.. Zira, bayramlarda bizim köyde ''orta oyunu'' yapılırdı ve bildiğim kadarı ile başka bir yerde bu olay yoktu. İnsanlar orta oyununa bayılıyorlardı. Bu oyunun sergilendiği yerde küçük çapta bir de pazar kurulurdu. Şekerleme, incik-boncuk, düdük ve mantar tabancası gibi şeyler satılan bu pazar biz çocuklar için ayrıca çok önemliydi. Bizim köyden şeker satan Cin (küçük) Çolak lakaplı Ömer Demir'in şekerlerine müşteri davet ederken, ''cıccılı mıccılı şekelle (cicili bicili şekerler) parayı cepten çekelle!'' demesi hala kulaklarımdadır.
   Orta oyununun sergilendiği yer, Uzunlar Mahallesinin orta yerindeki bir harmandı. Köydeki amatör oyuncular bir akşam önceden buraya gelirler ve prova yaparlardı. Ama genç erkeklerin buraya seyirci veya figüran olarak gelmesi beklenirdi. Gelmeyenler ertesi gün oyundan sonra arkadaşları tarafından yakalanır ve karga tulumba, oradaki çeşmeye ''heeymool!'' sesleri arasında götürülür ve çeşmenin yalağında ıslatılırdı. Bütün millet de buna katıla katıla gülerdi.
   Bu oyunların senaristi ve başrol oyuncusu İlyas Demir idi. Müthiş esprili bir adamdı. Bütün senaryo doğaçlama idi. Akşamdan ekibine de ne yapacaklarını öğretir, ertesi gün de uygulanırdı. Hatta bir seferinde bana da bir rol vermişti. Benim rolüm berbere giden müşteri idi. Önce beni harmanın ortasındaki bir sandalyeye oturttular. Sonra yüzüme sabun yerine siyah ayakkabı boyası sürdüler. Fırça yerine yer süpürgesi kullandılar ve balta ile güya tıraş ettiler. Bu size şimdi çok basit gelebilir ama o zamanki insanlar buna müthiş gülüyorlardı.
   Bu güzel kültür ne yazık ki sonraki yıllarda ortadan kalktı. Nedeni de köylerde mantar gibi kahvehanelerin açılması ve erkeklerin bu kahvehanelere dadanmasıdır.
   Bayram deyince, bayram gezmelerimizi anlatmadan olmaz. Bayramlarda çok fakir olmayan hemen hemen her evde bayram yemekleri yapılırdı. Erkek çocuklar, kız çocuklar, erkekler ve kadınlar ayrı ayrı olmak üzere 6 ile 10 kişilik gezme grupları oluşturulurdu. Sonra bu gruplar ev ev gezerlerdi. Günde ortalama 9 - 10 ev dolaşılırdı. Her gruba, her evde sofra kurulur ve gidilen her evde de yemek yenirdi.
   Yalnız, mahalleler aralarında anlaşır, bayramın günlerini paylaşırdı. Yani bir gün bir mahallede yemek yenir, diğer gün başka mahallede derken, bayram üç günse bu üç günde farklı mahallelerde bayram yapılırdı.
   Akşama kadar ev ev dolaşırdık. O kadar yemeği nasıl yerdik şimdi izah edemiyorum. O yıllarda tabii ki çatal zaten bilinmiyordu. Bu nedenle çatal yerine beş parmak kullanılıyordu. Kaşıklar ise tahtadandı, ama bayramlarda evin kaşıkları yeterli gelmiyordu.. Bu yüzden, ilginçtir, kaşıkları nöbetleşe kullanırdık. Yani 5 kaşık varsa ve biz de 10 kişiysek, iki kişi bir kaşığı sıra ile kullanırdık. Yokluk ve fakirlik o derece işte! Ama buna rağmen herkes elindekini avucundakini fedakarca ortaya koyardı.
   Şimdi sanıyorum bu güzel kültür de kalktı veya kalkmak üzere. Görüyorsunuz değil mi, kahvehane denilen tembelhanelerin kültürümüze zararlarını! Dünyada çok yer gezdim ama bizdeki gibi böyle tembelhaneler hiçbir yerde görmedim.
   Sonuç olarak, ben diyorum ki; evet, çağın değişmesi ile bayram kutlamalarının şeklinin değişmesi doğaldır. Ama önemli olan bayram kutlama kültürümüzün çağdaşlaştırılarak devam ettirilmesidir. Hiç kutlanmaması veya yozlaştırılması ise milli kültürümüze ihanettir!