Soma'daki elim kaza nedeni le ocak yangınları tekrar gündeme geldi. Herkes bu konuyu tartışıyor ve ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Maden Mühendisleri Derneği başkanlığı yaptığım ve bu konularda hayli deneyim geçirdiğimden olsa gerek, ben de çeşitli televizyon kanallarında ve radyolarda canlı yayınlara davet edildim ve telefonla da birçok canlı yayına bağlandım. Tabii ki bildiklerimi ve görüşlerimi tarafsız bir şekilde halkımızla paylaştım.

Şimdi de, ocak yangınları konusu halen gündemde iken, madencilik hayatımda yaşadığım ve madencilik literatüründe hiç rastlanmayan, çok ilginç bir anımı anlatarak bu yangınların korkunçluğunu vurgulamak istiyorum.

Önce, yeraltı ocak yangınları neden çıkar ve sonuçları neler olur onları bir görelim. Bu arada biraz da ihtiyaç kadar teknik bilgi verelim.

Biliyorsunuz, bir yangının başlayabilmesi için mutlaka bir tutuşturucuya ihtiyaç vardır. Kömür ocaklarında yangının başlaması iki ana nedenle olur. Birincisi, kömürün, kömür tozunun, ağaç tahkimatın veya yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı herhangi bir maddenin açık alevle teması sonucu oluşur. Bu alev grizu (metan gazı+hava karışımı) patlamasından (Grizu patlaması için de yine bir tutuşturucuya ihtiyaç vardır),elektrik arkından, motorların alev sızdırmasından, metal alet veya malzemelerin çarpışması sonucu kıvılcım çıkmasından, çakmak veya kibrit yakılmasından v.s. gibi sayısız nedenle oluşabilir. Fakat çok önemli bir yangın nedeni daha var ki, Soma’daki yangının nedeni de olan, kömürün kendiliğinden tutuşmasıdır. Bilindiği gibi, kömürün yapısı karbon (C) elementidir. Kömür oksijen (O) olan bir ortamda tutuştuğunda salınan gaz karbondioksit (CO2) dir. Eğer ortamda yeterli oksijen yoksa, yani az havanın bulunduğu ortamda salınan gaz CO2 yerine karbonmonoksit (CO) gazıdır. CO gazı oksijene aşırı açtır; bir an önce oksijenle birleşip doymuş bir gaz olan CO2 olmak ister. Havadaki oranı on binde bir bile olsa insanlar için çok tehlikeli olan bir gazdır. Zira, solunum yoluyla insan vucuduna giren CO insan bünyesindeki oksijenle kimyasal reaksiyona girer ve bu da zehirlenme demektir.

Şimdi de kömürün kendiliğinden nasıl tutuştuğunu özetleyeyim: Madenciler buna ''kömür kızışması'' da derler. Kömür havanın yetersiz veya durgun olduğu ortamlarda yavaş yavaş oksitlenmeye, yani oksijenle kimyasal reaksiyona girmeye başlar Bu reaksiyon ısı üreten bir reaksiyondur ve bu ısı havalandırma yoluyla dağıtılmazsa zamanla yükselir. Sonunda kömürü tutuşturacak sıcaklığa kadar ulaşır. İşte bu kömürün kendiliğnden yanması olayıdır.

Peki, bunu nasıl zamanında  fark edebiliriz? Kendiliğinden kızışmada ortama karbonmonoksit gazı salınır, ve bu yangın başlangıcının habercisidir. Bu nedenle, ocak havası, özellikle yangına müsait damar veya yerlerde, çok sık ölçülmeli ve en küçük bir karbonmonoksit yükselmesi tespit edildiğinde derhal gerekli önlemler alınmalıdır.

Karbonmonoksitin ocak havasında aşırı yükselmesinin insanları ne kadar çabuk öldürebildiğini bir anımı anlatarak göstermek istiyorum.

3 Mart 1992 tarihinde TTK Kozlu kömür ocaklarında meydana gelen,ve 263 işçimizin ölümü ile sonuçlanan,kazadan iki ay sonra TTK Genel Müdür Yardımcısı olmuştum Üretimden sorumlu olmam nedeniyle,yangını söndürmek için suyla doldurulan ocakların tekrar geri kazanılması çalışmalarını da ben yürütüyordum.

Bu çalışmalar esnasında, diğer yetkili arkadaşlarla yaptığımız bir ocak turnesinde ''taban yolu'' dediğimiz tali bir galeriye girmiştik. Bu galeri ''ayak'' dediğimiz bir üretim panosunun üst giriş-çıkış yolu idi. Ocaklarımızda hava sirkülasyonu aşağıdan yukarı doğru olduğundan, bu galeri aynı zamanda kirli havanın dönüş yolu idi.

Burada gördüklerimiz gerçekten bir insanın kâbusunda veya bir korku filminde bile göremeyeceği kadar ürperticiydi. Ürpertici olduğu kadar da hazindi. Manzara şöyleydi: 7-8 m2 kesitindeki bu galerinin içinde, bir tonluk 13-14 adet boş vagondan oluşan bir katar duruyordu. Bu vagonların içinde ve üstünde bembeyaz.hayalet görünümünde 10-11 işçinin cesedi duruyordu.. Fakat bu cesetlerin duruş tarzı çok ilginçti; sanki durdurulan bir filmdeki gibi, öldükleri andaki pozisyonda öylece kalakalmışlardı. Kimisi bir vagondan diğerine adım atarken, kimisi de yarı beline kadar vagondan dışarı sarkmış vaziyette duruyordu.

Bu manzaradan açıkça anlaşılıyordu ki, ayak denilen üretim yerinde çalışan işçiler patlamaları duyunca üst giriş-çıkış yoluna doğru koşarak kaçmak istemişlerdi. Bu yol dar olduğu için de vagonların yanından geçememişler ve üstünden atlayarak kaçmayı denemişlerdi. Fakat tam vagonların üstündeyken, ani bir karbonmonoksit dalgası nedeniyle ölüm onları orada yakalamıştı.

Bu çok ani ölümlerin sebebi, görüldüğü gibi, karbonmonoksit zehirlenmesinden başka bir şey değildir. Cesetlerin bembeyaz görünmesinin sebebi de, ocaklara önce su basılıp sonra bu suyun boşaltılması nedeniyle, uzun müddet rutubetli kalmaları sonucu yoğun bir şekilde küflenmeleridir.

Umarım benim bu anım ocak yangınlarının ve karbonmonoksit zehirlenmelerinin vehameti hakkında bir fikir verip Soma'daki kazayı daha iyi anlamanızı sağlamıştır.