Öyle görünüyor ki, koca ülke 15 gün daha yay gibi gerilmeye devam edeceğiz...

Türkiye genelinde oyları yüzde 35.7'ye kadar düşen AKP,  önlenemeyen erimeye rağmen dün yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde  bir kez daha birinci parti olmayı başardı.

Cumhurbaşkanı seçiminde ise % 0.7'lik az bir farkla ipi göğüsleyemeyen Erdoğan yarışı ikinci tura taşıdı.

"Dip" yapan ekonomik tablo, önlenemeyen enflasyon,  mafya-siyaset işbirliği, iktidar mensuplarının içinde olduğu yolsuzluk ifşaalarına rağmen her iki kişiden birinin oyunu almayı başaran Erdoğan, tüm olumsuzluklara rağmen 85 milyona bir kez daha "DEJAVU" yaşattı.

Her seferinde "Artık yeter. Bu sefer tamam" diyen ve buna kendisini inandıran  muhalifler bir kez daha hüsrana uğradı.

AKP'de Türkiye genelinde sandıklarda yaşanan gözle görülen erime, Zonguldak'ta yaşanan kan kaybı da muhalefetin yüzünü güldürmeye yetmedi.

Son genel seçimde Zonguldak'ta 176 bin 981 oy alan AKP, dün il genelinde 21 bin 943 oy kaybederek 157 bin 38 oya geriledi.

Peki, her seferinde oy  kaybetmesine rağmen kazanmayı başaran iktidarın sırrı neydi?

21 yıllık metal yorgunluğu, kendisi gibi düşünmeyenler için kullandığı nefret dili, her geçen gün kötüye giden sağlığıyla, 'kaybediyor" diyen onlarca anketi yırtıp attıran, muhalefete saç baş yolduran  Erdoğan, ikinci tur handikabını da göze alarak balkona çıkmayı başardı.

İyi de, mutfaktaki yangın nedeniyle ayın sonunu getiremeyen yoksul halkı böyle bir "kara sevda"ya düşüren "Erdoğan" aşkına ne demeli?

Tamam, aşkın gözü kör de, kulağı duymaz, vicdanı da mı sızlamaz!

Ortada kesinlikle izaha muhtaç bir durum var...

Recep Tayyip Erdoğan...

Bu yazıyı okuyanların yüzde 50'sine göre Erdoğan; Peygamberden sonra gelen en değerli insan, diğer yarısına göre ise ülkenin 21 yılını, insanların umutlarını çalan adam...

Kimilerine göre siyasi bir deha, kimilerine göre sihrin gerçekte bir el çabukluğu olduğunu bilen insanları bile  şapkadan tavşan çıkardığına inandıran usta bir hokkabaz...

İşte milyonları peşinden koşturan o hokkabazın cebinde iki anahtar kelime var...

İslamiyet ve milliyetçilik...

20 yıl boyunca Türk solunun en büyük hatası olan "türban" üzerinden siyaset yapan Erdoğan sandıkta patinaj yapmaya başlayınca, 20 yıl sonra milliyetçiliğe sarılarak seçmene yürümeyi tercih etti.

Düne kadar küfrettiği, kendi ifadesiyle ayaklar altına aldığı milliyetçiliği, inanılmaz bir siyasi mühendislikte ampulün yaydığı "9 ışık" olduğuna inandıran Erdoğan, bu son numarasıyla milyonlarca milliyetçi seçmeni adeta hipnoz yöntemiyle uyutarak sandığa götürmeyi başardı.

Kendisini 'ülkücü' ve  'milliyetçi' olarak tanımlayan seçmen bu derin uykudan ne zaman uyanır, Erdoğan baş ve orta parmağını şıklatıp bu hipnoza ne zaman son verir kestiremiyorum...

Ama 'Sinan Ateş" cinayetini görmezden gelen, "Andımız" ve "TC"nin kaldırılmasına sesini çıkarmayan, TRT'de yaşanan Osman Öcalan röportajı ve Abdullah Öcalan mektubu kepazeliği ile Oslo görüşmesini yok sayan, Habur'daki çadır tiyatrosunu çoktaaan unutan, liderine ağzına gelen hakaretleri eden Erdoğan'la yol yürüyen, muhalefeti "HDP" kartıyla yıkan ama Hizbullah'la ilintili  HÜDA-PAR liderini nerdeyse "Şirin Baba" ilan eden ülkücü camianın bu "siyasi demans" durumu tıp literatürünü bilmem ama politik tarihimizdeki yerini mutlaka alacaktır.

CHP ve İYİ Parti'nin listelerde yaptığı stratejik hatalar Zonguldak'ta alınan ağır seçim mağlubiyetin bir numaralı sebebidir...

5 kişilik listede 4 Trabzonlu adayla seçmenin karşısına çıkan, Vadi bölgesinden güçlü bir ismi seçilebilecek bir yere koymak yerine DEVA Partisi'nden ithal bir adayı 3'üncü sıraya koyan CHP, taa yarışın en başında seçimi altın tepside AKP'ye sunmuştu...

Hala bir de "Deniziniz..." vakası var ama ona sonra geleceğim...

Birbiriyle konuşmayan CHP İl Başkanı Murat Pulat ile birinci sıra milletvekili adayı Deniz Yavuzyılmaz'ın düştüğü fikir ayrılığı ise tuzu biberi oldu bu ağır mağlubiyetin...

Ülkenin yarısından fazlasının karşısında olduğu Erdoğan'ın hiç bir zaman muhalefeti ikna etmek gibi bir çabası olmadı...

Erdoğan, muhalefeti de kucaklamak yerine kendisini destekleyen milliyetçi muhafazakar seçmenin hassasiyetlerini kaşıyarak  kendi seçmenini konsolide  etmeyi tercih etti...

Öyle ki, zaman içinde muhalifler üzerinden yürüttüğü "nefret" politikası kendi tabanında da karşılık buldu.

Muhalefete oy verenlere "terörist" diyecek kadar haddini aştı insanlar...

Demokrasi ve Anayasal hak olan fikir özgürlüğünün üzerinde tepinenler bile oldu.

Gün geldi apartmandaki komşumuz, mahalledeki bakkal amca, aynı sırada oturduğumuz arkadaşımızla bile düşman olduk siyaset yüzünden...

Bana göre toplumu karpuz gibi bölen bu ötekileştirici dil, PKK'dan da, FETÖ'den de tehlikeliydi...

Hoşgörünün sıfır olduğu bir siyaset kültürünün bedellerini  tarihsel süreçte çok ağır ödeyeceğimizi görmek için Ortadoğu'da yaşananları hatırlamamız yeterli değil mi?

İktidarın geçmişteki HDP ve PKK ile olan politik temaslarını normalleştiren AKP ve MHP tabanı, pazar günü saat 17.00'ye kadar AKP'ye oy vermeyen seçmene "teröristlere mi oy vereceksiniz?" diyecek kadar ucuzlaştırdı işi...

Düne kadar AKP'ye oy veren Kürt kökenli seçmenin bugün muhalefete oy verince "terörist" ve "PKK'lı" olarak lanse edilmesi toplumda karşılık bulunca değişim isteyen seçmenin hayalleri başka bahara kaldı...

Türkiye, 15 gün sonra yapılacak ikinci turda 13'inci Cumhurbaşkanını seçecek.

Muhalefetin, toplumda karşılık bulacak daha gerçekçi politikalar üretmek yerine "bahar" ve her şeyin çok güzel olacağı vaadiyle yürüttüğü melankolik propaganda gösterdi ki, bazen hayal kurmak yetmiyor...

Aklın ve bilimin olmadığı

hayaller yerle yeksan olmaya mahkumdur!

Bu sabah kulağıma çalındı şu söz...

Hayaller bazen işkenceye dönüşürmüş!

Galiba ülkeye "bahar" geleceğini hayal edenler bu işkenceyi 15 gün daha çekecek...