Erasmus, 1500’lü yılların başından beri çekiciliğini koruyan “Deliliğe Övgü”yü, delice bir çaba ile birkaç günde yazar. Yapıtında “Gerçek bilgelik, deliliktir”diyen yazar, aynı sayfalarda kendini bilge sanmanın gerçek delilik olduğunu iddia eden bir tezat da koyar ortaya. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilge olmayı sağlayan  deliliğin kendisidir ona göre… Çağlara kafa tutan eserinde çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl egemen olduğunu göstermeye çalışır…
 
Günümüzde yalnızca çevremizdeki olaylara bakınca bile, Erasmus’un, 500 yıl önce, “Bir tek şu kesindir, delilik çeşnisi katılmadan hiçbir şey tadını bulamaz” da dediği o eserde yarattığı dünyanın hiç de mübalağalı olmadığını düşünmeden edemiyor insan… Çok uzun zamandır olan biten her şeyde, bir “delilik çeşnisi” geliyor ağzıma… Dış politikadan kentleşmeye, endüstriyel yatırımlardan altyapı tesislerine, siyasal çatışmalardan iç güvenliğe, adaletten eğitime kadar neredeyse her şeyde yapılanlar, bana, “Deli olsa yapmaz” dedirtiyor…
 
MESLEĞİN TEMEL İLKELERİ YOK SAYILIYOR
En güncelinden, Bartın’ın en güzel koylarından biri olan Güzelcehisar’da yapılanlardan başlayalım isterseniz… Her milimetrekaresinde binlerce anı biriktirdiğim Güzelcehisar, eskilerin deyimiyle “ismiyle müsemma” bir koyudur memleketimin… Dik yamaçların eteklerinde, bin yılların dostluğunu paylaşan yemyeşil çayırla kumul alanların, billur denizle kucaklaştığı eşsiz güzelliklerin diyarıdır… Bir yanında arkaik dönemlerden miras kalıntılar bulunan sahilin diğer yanında, sanki kalıpla dökülmüş gibi keskin hatlardan oluşmuş lav sütunlarından oluşan dik yamaçlar bulunur…
 
“Deli olsa yapmaz” deyip, sövüp sayıyorum kaç gündür… Denizden daha net gözüken 80 milyon yıllık lav sütunlarını turizme açmak isteyen Bartın Valiliği, proje yaptırmış sözüm ona… Bir peyzaj mimarlık ofisi, “Tasarım yapılacak alanın görsel kalitesini, doğal dokusunu koruma, doğal kaynağa zarar vermeden insanları mutlu edecek planlama yapma, erişimi sağlama” gibi mesleğin temel ilkelerini hiçe sayan “akıl işi” bir tasarım yapmış… 850 metrelik sahilin baştanbaşa demir platformla kaplayan proje bittiğinde insanlar sahile sürünerek ulaşacak, o kadar “akıl işi” yani…
 
DOĞAYA KATLEDENLER CAMİ YAPTIRIP ALLAH’A DOST OLABİLİR Mİ
Kafayı kırıp, “zekâ manyağı” olmamak mümkün değil… Aynısı Zonguldak sahillerinde de yapılıyor yıllardır… Çok öteye gitmeye gerek yok, Kilimli’den Kapuz’a değil yüzecek, denize ayağını sokacak bir karış yer bırakmadı hazretler… Yıllardır TTK atıklarıyla doldurulan Kozlu sahili önce yola çevrildi, sonra da imara açıldı… Zonguldak’tan Balkaya sonrasına kadar sahil değil bir bulvar var artık… Sonrasında da “Deli olsa” yapılmayacak işler takip ediyor birbirini… Doğa kadar Tanrı’nın yarattığı güzelliklere de düşman hacıyatmazlar, adım başı cami, mescit yaptırarak Allah’la dost olacağını sanıyorlar… “Akıl” işte…
 
“Deli olsa yapmaz…” Bilmem ne camisinin imamı, salt çocukken aynı köyde Başefendiyle çelik çomak oynadı diye, en usta plancıdan bile üstün sayılıp canının istediği yeri cami yeri olarak belirledi memlekette… Gittiği her yerde valiler, paşalar tarafından esas duruşta karşılanıp, ağzından çıkan her kelam emir sayıldı. Mübarek eliyle işaret ettiği yer, kutsal sayılıp cami yeri ilan edildi… Yalnızca bu bile Ersamus’un yarattığı atmosferden çok daha sürreel bence… Haksız mı Erasmus: “Delinin yüreğinde ne varsa, yüzüne de yansıtır, sözüne de. Oysa bilgelerin iki dili vardır, biriyle hakikati söylerler, diğeriyle durum neyi gerektiriyorsa onu. Siyahı beyaza çevirmek bilgelerin işidir.”