Ortalık sakin gibi görünüyor sadece, böyle olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Ahtapotun kolları gibi siyaset arenası,  dönüyor her yöne, tıpkı  dünya gibi, bundan sonraki günler nelere gebe bilmiyoruz.

Kutuplaşmanın rengarenkliğinde şaha kalkıyor duygular.

Her birimiz farklı pencereler önünde manzara seyrine dalmış, gördüğümüz üzerinden fikir beyan ediyoruz. Üstüne üstlük beyan ettiğimiz fikirlerin üzerine söz söyleyecek, baba yiğit arıyoruz ki haddini bildirip alalım ifadesini. Atı alan Üsküdar’ı geçti gerçeğini görmezden gelerek yapıyoruz birde bunu.

Siyaset denilen yel değirmeninin çarkına doladığı politikacıların 23 Nisan çocukları kadar sevindirik olmuş hallerine tanıklık ettikçe ekran karşısında, işlem tamam, buraya kadardı işte, bundan sonrası gel keyfim gel havası kokuyor  sanki.

Bu düşünceye durduk yerde sahip olmuyor insan elbette. Sözcü seçtiğimiz vekillerimizin onlara yüklenilen görevlerini unutmamaları gerekiyor. Zafer sevinçlerinin ortağı olduğumuzu, birlikte kazandığımızı da  unutmamalarını  diliyorum. Sözcü seçilmek sanıldığı gibi buraya kadardı işte değil. Asıl iş asıl GÖREV seçildikten sonra başlıyor diyebilmekte.   

Kaybedenler ve kazananlar gerçeği, içinde bulunduğumuz son durumun özeti. Elde var olan somut gerçek ise, kaybedenler kulübünün üyesi olduğumuz, garip olanda bunu yeni yeni idrak etmekte olduğumuz. Peki bundan sonrası, ya sonrası.

Sonrası, yani yarın ve ondan sonraki, daha sonraki günler neler bekliyor bizi.

Kaybedenlerin ‘tabanı’ güya çoktan öz eleştiri yapmaya başladı bile, ama sadece tabanı, sadece eleştiri, ya, icraat. Tavandakiler, yani başı göğe ermişler, çıkan sonucu hiç dikkate ve üstlerine dahi almadan koltuklarına bir emniyet kemeri daha bağlıyorlar. Zira koltuklarında ki  yer sarsıntıları ince ince artçı depremler gibi oy hattını iyiden iyiye zorluyor, zorluyor da kimin umurunda. Şiddetinin ciddiyeti ilgilendirmiyor hala daha kimilerini.

Öyle görünüyor ki, bu sarsıntılar geçici olarak değerlendiriliyor. Sizin rasathanedeki ölçer neye bağlı bilmiyorum, ama sinyalleri çok geç alıyorsunuz durum cidden çok vahim.

 Hepimiz evimizin önünü temizlersek, her şey güllük gülüstanlık olur masalları, ne yazık ki  günümüzde  çocukları bile ikna etmiyor  artık. Çünkü durum ciddi, durum  vahim, birbirimizin kapı önlerini kirletiyoruz kendimizinkini temizlediğimizi düşünürken..

 Bir diğer tesbit ise çok başlılık, çok seslilikle çok başlılığı karıştırıyoruz. Çok başlılık bütün doğruları mundar eder.

 Kıdem farkının saygınlığını içselleştiremiyoruz.

 Rütbenin en büyüğü bende diyor işin en acemi olanı  bile.  Saltanat kaymağı iştahlarını öylesine kabartıyor ki doyumsuzlukları başa bela oluyor.

Eğitim şart diye baş tacı ettiğimiz, bilmem hangi okullarda hangi kürsülerde, en iyi dereceler en iyi eğitimlerle, yol gösterici olarak seçtiklerimizin, yön sapmaları da bugün için kaybedenler kulübünün üyesi yapıyor bizi.

Aslında takip edebildiğimiz ve konuya vakıf olabildiğimiz kadarıyla, işin hakkını tam anlamıyla verebilecek, idrak edebilecek kişi arayışımız sebebiyle  ikileme düşüyoruz, o çok pencereli seyirlerin algısı yüzünden yanıyor  kurunun yanında yaş.

Kulağa öylesine hoş gelen söylemler çınlıyor ki, siyasetin yenilmiş pehlivanlarından. Başka bir dünyada mı yaşıyoruz biz, bütün olanlar yani tanık olduklarımız  başka dünyada mıydı, şöyle demek geliyor içimden: Nereler deydiniz?

İş işten geçtikten sonra, yani vakit sabah olduktan sonra öten horoza kim inanır ki.

Şu başı gökyüzünde dolaşan, ben, yine ben, hep ben, diyen yoldaşlarım yanlış yapıyorsunuz, içimde kalmasın.

Benim pencerem küçük ama umudum aydınlık. Sağlam yürüyebilmek, yürüdüğün yola sağlam basabilmekle başlar.

Ayağı toprağa değmeyenin başına güneş tez geçermiş. Sonrası malum, iş işten geçermiş.