Dağlar düşüyor gönlü yüce babaların başına. Kolsuz kanatsız kalıyorlar hiç beklemedikleri bir anda.. Elleri kınalanarak, davul-zurna ile gönderdiği oğlu, tabut içinde gelmiştir evine. Kapının önüne dizilen arabalar, içinden çıkan  resmi giysili kişiler,  “Vatan sağolsun”  diyerek evlerine asılan koca bir bayrak anlatıyor her şeyi. Yüreklerinden kopan gözlerinde donuklaşan acılarını belli etmek istemese de, gözleri ele veriyordu içindeki yangını...
            Ah ana yüreği.. Bir yiğit evladın acısı hangi yüreğe sığar. Oysaki “Analar ağlamasın” diyeydi her şey.. Yurt düzeyinde ağlıyordu analar.. Tv başındaki görüntülerle bu büyük acıya tanık olanlar..”Yurtta barış dünyada barış” öğretisinden  nasibini alamayan politikacıların ileriyi göremeyen hesapsızlıklarının sonucuydu olanlar..
            Gözleri kan çanağına dönüşen genç gelinler. Şehit eşlerinin giysileriyle selam duran, acılarını yüreğine gömmeğe çalışan genç gelinler..Yaşamları, hayalleri birdenbire alt-üst olan genç gelinler.
            Hele o çocuklar.. Arkadaşına, Musallada duran tabutu göstererek “Benim babam orda!..” diyen çocuklar..Hangi yürek dayanır sizin saf, temiz duygularınıza, acılarınıza.  
             Ey devletim!.. Sen kınıyorsun ya, ben de şiddetle kınıyorum, güvenlik güçlerimizin canına kasteden, emperyalist güçlerin maşası olan bölücü teröristleri.. Güney-Doğu’da, Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde “can kıyımı”na dönüşen eylemleri yapan terör örgütlerini..Sadece PKK terörünü mü? PKK uzantılarını, IŞİD ve benzeri dinci İslamcı teröristleri..
            Ey devletim, şehit cenazelerine katılmaktan, şiddetle kınamaktan, bol nutuk atmaktan başka bir şeyler de yapılması gerekmiyor mu? Hala “400 vekil verseydiniz bunlar olmazdı” hesabı  içinde misiniz?  Her inancın güvencesi olan “Laik devlet Anayasası”nı değiştirmek, “Başkanlık Sistemi” yolunu açmak, parlamenter demokratik sistemi  ortadan kaldırmak  hesabı içinde misiniz hâlâ?
             Dinden imandan çıkmak
                  Ülkesini sevenler, insanlarını sevenler, şehitlerimiz için gözyaşı dökenler, laik, demokratik sosyal bir sosyal hukuk devleti güvencesinde rahat ve huzur içinde yaşamak isteyenler bir yana, kimi cemaat, tarikat yuvaları da başka soruların peşinde ter döküyor  haberlere göre. Bunları okuyunca izleyince insan  dinden imandan çıkıyor nerdeyse..
                  “Oda TV’nin 1.Nisan 2016 tarihli haberine göre;  yaygın bir cemaatinin önde gelen isimlerinden olan bir yetkili son günlerde yaşanan "Laik devlet için savaşırken ölen asker şehit olur mu" tartışmasına değindi. Terör olaylarına değinen ve çatışmalarda birçok asker ve polisin şehit olduğunu belirten yetkili, "Bazıları tabii onlara şehit demiyor. Laik bir devlet için savaşıyorlar falan diyorlar." dedi ve "durum bunların söylediği gibi değildir" ifadelerini kullandı.  “Güvenlik güçlerinin Kur'an'ı, kubbeleri, dini, imanı korumak için savaştıklarına niyet etmeleri gerektiğini” söyleyen yetkili , "bu niyetle savaşan şehittir" dedi.” (Cemaat ve yetkili adı OdaTV haberinde var). Yani bu kafalara göre; “devletin, bayrağın, vatanın” için savaşırken ölürsen şehit değilsin!..
           Ey devletimin güvenlik güçleri! Düşmanın, teröristin üzerine giderken; devletin, üstünde yaşadığın vatan toprağın, altında yaşadığın ay-yıldızlı bayrağın için değil; “Kur'an'ı, kubbeleri, dini, imanı korumak için savaştığına dair niyet edeceksin”..Olur da kanlı bir kurşunla ölürsen ancak  bu niyeti de etmişsen, “şehit” olacaksın.. Yoksa bu kafalara göre “niyazi” olmak  işten bile değil.. Evet, lâ havle velâ kuvvete!..
         Ey devletim! Yani güvenlik güçlerimizin; “Kur'an'ı, kubbeleri, dini, imanı korumak için savaştıklarına niyet etmeleri gerektiği”,  ancak, “düşmanla savaşa girmeden bu şekilde bir niyet ederlerse şehit olacakları” ileri sürülüyor!.. Yani bu sözleri söyleyen cemaatin müritleri, dıştan bakışla dinci-imancı bir görüntü içinde,  göbeklerine kadar sakalları olan, cübbeyle gezen şahıslar..Ama bunların, devlet, vatan ve bayrak diye bir dertleri yok! Onlar her şeyi din-iman adına yapıyorlar.
            Ey devletim, bu niyet içinde; “ Türk devletimiz”,           “şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağımız”, “bu vatanın bölünmez bütünlüğü”, “ayyıldızlı Türk bayrağımız” vb gibi ulusal değerlerimiz, vazgeçilmez unsurlarımız var mıdır? Anlaşıldığı kadarıyla yoktur.. Türk, Türklük, Türk Devleti  diye bir dertleri  var mıdır? Yoktur evelallah!.
              Ey devletim!.Bu ve benzeri tarikat, cemaat ve benzeri grupların, el Hak dinleri-imanları var; ama, devlete, vatana, bayrağa ihtiyaçları yok görünüyor. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimliği taşıyorlar, vatandaşımızlar. Kurtuluş Savaşı ile kurtarılarak vatan yapıldı bu topraklar.  Burada kurulan devletin güvencesi altında yaşıyorlar, bu ay-yıldızlı Türk bayrağı altında ve laik devlet yasaları ile özgürler ve güvencedeler. Ama  “devlet, vatan, bayrak” umurlarında değil!.
            Ey devletim! Son zamanlarda bunlar gibi bazı ilahiyatçı geçinenlerin, din konusunda söz söyleme hakkı olduğunu düşünenlerin basına, sosyal medyaya yansıyan acaib-ül alem sözleri, bilelim ki insanları dinden-imandan çıkaracak kerteye gelmiştir. Çok kişi “benim dinim bu mudur?” sorusunu sorar hale gelmiştir..Bu şahısların ne hakkı var  milletin kafasını karma-karışık etmeğe?.Diyanet İşleri Başkanlığı ne işlerle meşgul acaba?
            Ey devletim!. “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes, din, mezhep dil ve köken gözetilmeksizin Türktür. Türklük, bütün Türk vatandaşlarının beraberce varlığı ve dayanışmasının ifadesidir”. Bir Hristiyan din adamı olan Patrik Bartholomeos söylemiş bu sözleri.. 
            Ey devletim!..Kendimize, toplumumuza ulusal ve çağdaş değerleri yeniden öğretmeliyiz, benimsetmeliyiz. Bu iş de Milli Eğitim programlarını yeniden Atatürk öğretisini baş ucumuza ve ulusal değerleri göz önüne koyarak düzenlemekten geçer. Dünya büyük bir hızla ilerliyor. İsteyen istediği gibi inansın ama rehberimiz çağdaş bilimsel düşünce değilse, dönüp dolaşıp aynı çukura düşeriz. Bir kez daha bu duruma düşmekten Tanrı bizi korusun!..