Hayal kırıklığına hayat kırıkları da eklenince ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak gerçeğiyle yüzleşince…

Çünkü duygularından emeğinden vuruyorlar seni!

Birbirimize tahammül sınırımızı ortadan kaldırmak gibi bir eğilimin içine doğru yolcuyuz. Bunun kendimizce gerekçeleri olmasına rağmen gönüllü oluşumuz daha inatçı ve baskın çıkıyor. Birbirimizi al aşağıya çekebilmek için ne çok nedenimiz varmış meğer, bastırmaya çalışmışız ancak yapamamışız.. Ne kadar samimiyetsiz diyaloglar kurmuşuz ve kurmaktayız. Ben seni, ben sizi sevmiyorum diyebilmek neden bu kadar zor gelsin ki? Söyle kurtul işte, peşinden atıp tutmak, kendi bakış açına göre yorumlamak işine geliyor diye haklı mı çıkacaksın sanki!

Sana ihtiyacım var dendiğinde bile samimiyetin içine ediyorsan! Güya kendine göre iyilik yaptın, güya fayda sağladın, yemezler!

Tercih edildiğin için en az senin kadar tercih edenin de özel olduğunu düşünme inceliğine keşke sahip olabilseydin.

El vermek destek vermekten ziyade, kendi egomuzu tatmin etmek ne kadar da önemliymiş. Açığımızı bulmak ve o bulduğumuz açıkla beslenmek ne denli yüceltiyor kişileri meraktayım doğrusu. Kaç metre sonra kendinizi zirvede hissedeceksiniz soruyorum, bunun için çıtanızın ölçeği nedir Allah aşkına. Henüz boyu arşa değenini görmedim, yani demem o ki gidilebilecek yer o kadar da çok yüksek değil, yukarıda değil keramet, aşağı da sahiden de aşağı da.

Can kırıkları batıyor yüreğe doğrudur, anlam kattıklarınız değer verdikleriniz üzerinden yanıyorsa canınız ki yanıyor, acısı daha bir başka oluyor ama can yakmak kimsenin yanına kar kalmıyor.  Ve biliyorsunuz ki canınızı kim yakmışsa, onunda canı mutlaka yanıyor günün birinde. Bekle…

İkili ilişkiler ve cesaret…

Cesaret denilen kavram herhangi bir olayın davranışın eyleme dönüştürülmesinde mi, yoksa eyleme dönüştürüleni sahiplenmede mi? Cesaretli olabilmek her konuda bir erdem mi, yoksa hata yapmamak içinde cesaret gösterebilmekte mi erdem. Gelinen nokta bizim kendimizle iyice yüzleşmemiz gerektiğini gösteriyor çünkü anlamsızlaşıyoruz. Örneğin anlamınız kalmıyor, sıradanlaşıyorsunuz. Kendinizi gözden geçirmeniz yüreğinizi yıkamanız gerekiyor. Ya da bir formül, yeni bir bakış açısı lazım bize hepimize.

Yürek bu aralar kaynayan kazan gibi fokurduyor. Herkes bir tuhaf, herkes birbirinin ipini çekmek için yarış halinde. Tahammülümüz kalmamış birbirimize, hangi sektörde, hangi mevkide makamda olursak olalım, birbirimize bok atmak için yarış halindeyiz. Daha çok ahlaki yönden dolduruyoruz silahlarımızı ve sonrada başlıyoruz ateş etmeye. Öldürmek değil niyetimiz, süründürmek, acı çektirmek, sadistçe gelebilir ama ayaklarımızın önünde diz çöktürmek belki de istediğimiz.

Aslında birbirimizden farkımız olmadığını birilerini al aşağıya etmek için verdiğimiz savaşın, bizi de onlarla eşit duruma getirdiğini görmezden geliyoruz. İmkânlar çoğaldıkça, güç çıtası yükseldikçe kendimizi bir halt zannediyoruz. Sözünü geçiren elindeki imkânı kullanmaktan geri durmuyor. Kalemi olan yazıyor, sesi olan avazının çıktığı kadar bağırıyor, gücü olan vuruyor.. Hele ki paranın gücü var ya silahı ateşlemeye başlı başına o yetiyor. Aslında bu yöntemle herkes kendi pisliğini bir başkası üzerinden yıkıyor, yok yok yıkadığını sanıyor!

Peki, neden böyle oluyor, bunun altında yatan bir gerekçe mutlaka vardır diye düşünüyorum.

İnsanların hak etmedikleri statülerde boy göstermeleri yüzünden belki de bütün bunlar. Hak edilmeden emek vermeden tepeden inerek kendilerine edindikleri mevkiler yüzünden bu böyle oluyor sanki. Bunun kişilere göre mutlaka farklı bir açıklaması vardır. Burada söz konusu olan asıl mevzu bütün bu olumsuz örneklerle yaşamakta olduğumuz bu coğrafyada yüz yüze bakmak zorunluluğumuz. Bildiklerimizi gördüklerimizi yazmaya anlatmaya kalkarsak aslında ne kadar çok pisliğe bulaştığımızı da görmüş göstermiş oluruz ama mutlaka kendimize de sıçrayacağını göz ardı etmemek gerekiyor. Attığımız pislik yapışmışsa yüze oradan öpmek zorunda kalabiliriz ihtimalini en başa koyuyorum…

 İşte burada ikilemde kalıyor insan, bir düşünce boşalt içini diyor, kim kimin pisliğinde yıkanıyor görsünler duysunlar diyor, diğer bir düşünce ise sus bulaşma diyor!

Eline, beline diline sahip çık, göz var ya birde kulak işte onlar yaramazlık yapmak istiyorlar. Çünkü birileri gelip fısıldıyor nedense, niyeti neyse bilinmez anlatıyor içli içli. İçinde bir kıpırdanma başlıyor öfkeleniyorsun duymamış gibi yapamıyorsun. Hadi ol eskisi gibi olabilirsen. Hadi sev bakalım sevebilirsen.

İnce düşünüp sık elemekten bitap düşüyorsunuz, iki ucu aynı olan değnekle yaşamak zorunda kalmak çok zor, işte bu yüzden kaynayan kazanın altına odun atmaktan vazgeçiyorsun. İçi dışı aynı olan insanlarla karşılaşmak dileğiyle diyorum. Eğer biri el uzanmışsa tutmanız için ve siz o eli tutuyorsanız iyi tutun gözünüzü seveyim tutuyormuş gibi yapmayın. Arkasından gıyabında konuşurken bile ölçülü olun yüz yüze bakma ihtimali çok yüksek zira.. Gözden çıkartmanız gerekiyorsa çıkartın, buna bir sözüm yok ama canını okumak için alçalmayın. Ben seni sevmiyorum diyebilmekte bir erdemdir. Bir İnsanın emeğine hayaline samimiyetine zarar veriyorsanız vebali ağır olur taşıyamazsınız benden söylemesi.