Cumhuriyet döneminin ünlü yazarı Falih Rıfkı Atay(1894 - 1971), İngiltere seyahat notlarını, “Taymis  Kıyılarında” adıyla (1934)’de 74 yıl önce yayımlar. “Londra ve İstanbul” başlıklı yazısında iki ünlü şehri karşılaştırır, kıyaslar. Çarpıcı saptamalar yapar. Aslında karşılaştırdığı Doğu ile Batı anlayışı ve bakış açısıdır.
“..Bu sözü İngiltere'de duydum:
- Bir asfalt yolun önüne ağaç dikilirse, yol bükülür.
Yeşile koşan Londra'yı gördükçe, hep denizi kovan İstanbul'u düşündüm. Bir gün Bebek kıyılarında mavi suyu görmek için, asansörle beşinci kata çıkacağız. Kara taşta yeşil ot bitiren İngiliz zevki, eski Osmanlı zevkinden başka türlü değildir. Bir Fransız şehircisi, kitabının fasıl başı altında şu cümleyi yazmıştı:
-Osmanlılar bina kurdukları yere ağaç dikerlerdi; biz bina kurmak için ağaç söküyoruz. İstanbul, zevksizlik ve fensizlik eline sonradan düştü. Biz, dağları yeşil kabuğundan soyup kayalaştıranlar, bahçeli evlerde doğduk ve iki ağaç arasında sallandık.(…)
Birgün herkes yaratılmış tabiat görmek için Londra'ya gelecektir. Ve öldürülmüş bir tabiatın mezarı üstünde ağlamamak için İstanbul'a uğramayacaktır.”
*****
Türkler’in yüzyıllar süren geleneğinde "Her doğan çocuk için bir   ağaç, her ölen için de bir selvi-çam ağacı dikme anlayışı” vardır.Yaşam kültürü içinde, Konut yapılan yerin çevresine de bahçeler oluşturulur, her türden meyve ağacı dikilir. Köylere şöyle bir bakıldığında bu gerçek görülecektir. Türkler’de ağaç dikme, yeşili koruma,  anlayışının ta Ortaasya’dan sürerek, Anadolu’ya geldiğini, hatta günümüze kadar yaşadığını da görebiliriz..
Ama gel gör ki, şu son 10-15 yılda ülkemizin değişik yerleşim yerlerinde meydana gelen “doğa kıyımı ve talanı” almış başını gidiyor. Devlet organları;  ırmakları kelepçeliyen, ormanları kesip biçip kelleştiren, canlıların karada, havada, suda yaşam alanlarını yok eden, doğanın dokusunu bozan müteahhitlere sanki yasal kolaylık gösteriyor; ırmakların, ormanların, sahillerin kullanım hakkını ve ırmaklara HES kurma imkanını veriyor. O yörede oturan yurttaşlar ise dağını, ormanını, ırmağını, sahilini ve bu doğal ortamda yaşayan tüm canlıları sahipleniyor, cansiperane sahip çıkıyor, uyarıcı tepkisini gösteriyor, korumağa çalışıyor. TV’lerde, gazetelerde, sosyal medyada bunun her gün sayısız örnekleri görülüyor.
Aslında koruma ve kollama görevini devlet organlarının yapması gerekir. Bizim kuşak eskiden öyle gördü, öğrendi. Bu gün ise tam  tersi bir uygulama var.
*****
Filyos Vadisi - Şeker Kanyonu
 Önceki Pazar günü, doğasever bir grup gönüllü insan “Şeker Kanyonu” için Yenice yollarına düştü. Diğer bir grup da “Filyos Vadisi kıymetlidir, korunması gerekir” diyerek, Filyos’ta buluştu.
 Zonguldak TEMA Başkanı Berran Aydan öncülüğünde, “Dünya Su Günü” etkinlikleri çerçevesinde Filyos Vadisi  Gözlem Gezisine; BEÜ’den başta Prof. Dr. Mustafa Sözen olmak üzere ilgili bilim insanları, Tema Başkanı Berran Aydan, Zokev Başkanı Zafer Kalafat, Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk, Çaycuma ve Ereğli Tema, Ereğli Çevrecileri, Zonguldak Çevre Platformu, Çevre ilçelerden gelen doğa gönüllüleri,  ilgili yurttaş topluluğu katıldı.
 Filyos Vadisi ile ilgili olarak konuşmacılar katılımcılara; Zonguldak Filyos Havzası ve Önemi, Havzadaki Kuş ve Yaban Hayvanlarının Çeşitliliği konularında bilgiler verdi, yapılan Liman inşaatının getirileri götürüleri izlendi. Ülkemizde kuş çeşitliliğinin 485 olduğu, bunların 307 çeşidinin Filyos Vadisi’nde yaşadığı gerçeğinin altı çizildi. Vadi topraklarının verimli tarım arazileri olduğu kadar, “Kuş çeşitliliği” açısından da Filyos Vadisi zenginliğini ortaya koyduğu açıklandı.
Ayrıca “Sulak Alanlar” bakımından RAMSAR Sözleşmesine uygun 14 ilden birinin Zonguldak olduğu da belirtildi. RAMSAR Sözleşmesi: Özellikle, su kuşları yaşama ortamı olarak “uluslararası öneme sahip sulak alanların korunması” hakkındaki sözleşme. Ramsar Sözleşmesi 1971 yılında İran'ın Ramsar şehrinde birçok ülke tarafından imzalanmış, ülkemizin ise 1993 yılında sözleşmeyi imzaladığı, Filyos Vadisi’nin de bu koruma içinde olduğu bildirildi.
*****
            Diğer grup ise Karabük’ün ilçesi Yenice’de toplandı. Oradaki amaç ise; bütün dünyaca bilinen “Orman Denizi” içindeki ünlü “Şeker Kanyonu”na HES yapılmasını protesto etmek, doğayı, canlıları ve insanları  korumak.  
             Şeker Kanyonu: Karabük-Yenice Karayolu’nun 3. Km’deki Şeker Mevkiinden başlıyor, toplam uzunluğu 6,5 Km.kadar. 2 Km.’den yol geçmekte ve sonra 4,5 Km. kanyoning yapmaya elverişli uzun bir alan var. Kanyonda yer yer zorlu geçişler ve daralmalar olup, bazı yerlerde yüzmek zorunlu hale gelmekte. Kanyon yüksekliği 100 metreden başlayıp 250 metreye kadar yükseliyor. Kanyonun kayalıkları kaya tırmanışına da uygun.
Doğal yapısı itibariyle, kanyoning, çadırlı kamp, dağcılık, kaya tırmanışı, rafting gibi her türlü doğa sporuna elverişli olan Yenice’de, özellikle Şeker Kanyonu, yürüyüş parkurları ile eşsiz doğa güzellikleri arasında sakin ve huzurlu yürüyüş ve bisiklet turu imkanı ile turizme de saçık durumdadır.
*****
Dünya kurulalı beri, insan toplulukları genellikle akar su kenarlarında ve yakınlarında yerleşmişlerdir. Hatta yurt tuttukları bu sulak ve verimli  topraklar için birbirleriyle savaşmışlardır. Ne garip tecellidir ki, 2040-50’lili yıllarda da dünyada “Su Savaşları”nın başlayacağı belirtiliyor gazetelerde.
Anadolu’nun milyonlarca yıl önceki oluşumundan bu yana şu Devrek Çayı ve Yenice Irmağı (çook geçmişte hangi adla anılıyorlardı bilmiyorum) bu dar vadilerde akıyordu.  Günümüzde “Su Çatı” veya “Üç Burgu” dediğimiz yerde bu iki çay birleşerek Filyos Çayı’nı oluşturuyor. Aktığı Vadi’ye ve Karadeniz’e doğru daha bol su ve alüvyonlu toprak taşıyor. Karada ve suda yaşayan canlılar ile çeşitli kuşları da barındırıyor.
Bu debisi yüksek, coşkulu akan, “deli ırmak”ın üst tarafına “Köprübaşı Barajı” yapıldı, suları kontrol altına alındı. Bu kez de özel kişiler ÇED Raporları alarak (nasıl alıyorlarsa) biri Yenice Irmağı’nın Kayadibi mevkisine yakın, diğeri Devrek-Çaydeğirmeni yakınında 2 adet HES (Hidro-Elektrik Santrali)kurarak, Yaradan’ın yöreye armağan ettiği ırmak sularını kendi kontrollerine aldılar. Bu oluşumu elbette kimse  kabullenmedi. O yörenin köylüleri ile Devrek’ten ve çevre ilçelerden gelenlerle protesto eylemleri yapıldı, konu yargıya taşındı. Ama, atı alanın da Üsküdar’ı dolandığı görülüyor.
Benzeri olaylar Anadolu’muzun bir çok yerinde sık sık meydana geliyor. Son çıkarılan torba yasa ile ormanlarımız, sularımız da özelleştirilmiş, yerli ve yabancı sermayeye satılacakmış. Toprağın ve suyun gerçek sahipleri olan halkla, devletin güvenlik güçleri demek ki daha çok karşı karşıya gelecek. O zaman ben de diyorum ki, Ey Devletim, bütün yurt sathında bizim suyumuz, ormanımız, canlılarıyla doğamız sizin güvencenizde değil midir? De ki; Hiç kimse doğasal değerlerimize ve dahi Filyos Vadisi’ne ve Şeker Kanyonu’na zinhar el uzatmasın!. Çünkü biz yurttaşlarınız bu coğrafyada yaşıyoruz. Gidecek başka bir yerimiz de yoktur..