Tıp uzmanı değilim. Sadece bilginin peşinden giden sade bir insanım. 40 yaşıma kadar rastgele beslendim (?). Yani yalancı TV’lerin, radyoların, kimi düzenbaz gazetelerin satılık kalemlerinin övdüğü kimyasal şeyleri (margarin, gazoz, çips, ketçap, mayonez, salam, sosis, bol şekerli abur-cubur vb.) yedim…
 
2010’lu yıllardan itibaren doğruları görmeye başladım. Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Prof. Dr. Kenan Demirkol, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, Dr. Ümit Aktaş, Dr. Murat Kınıkoğlu, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, Doç. Dr. Yavuz Dizdar, Prof. Dr. Erkan Topuz vb. gibi uzmanların ne dediğini incelemeye başladım.
 
Uzman kişilerin verdiği bilgiler sayesinde şeker, tansiyon, kolestrol, kalp ile ilgili tüm ilaçları attım. 2020 yılı itibariyle 51 yaşındayım. Hiçbir sağlık sorunum da yok. Sadece küresel hırsız şirketlerin sahte ilaçlarını yazan kimi hekimleri de (?) red ediyorum.
 
İnsanlara illa ki şunu ye, bunu yeme diyecek halim yok. Bunu söylemem doğru olmaz. Şarlatan, ukala diyenler olabilir.  Bu ülkede alim görünümlü şarlatan pek çoktur. Farklı fikirlere tahammül yoktur. Hemen hakaretler, linç girişimleri başlar.
 
Son 10 yıldır sadece atalarımız 100 sene öncesine kadar ne ile besleniyor ise onları yemeye çalışıyorum. ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, İsviçre vb. ülkelerin sahtekar firmalarının ürettiği hiçbir gıdayı (?) almıyorum.
 
Huzurlu bir hayat için günde 6-8 saat uyku, 30-60 dakika hafif spor (yürüyüş), bolca su, az tuz (günde 5-6 gram), az şeker (günde 25-30 gram), az et (haftada en çok 400 gram), her öğün salata, her öğün çorba, doğal ekmek, bulgur, sarımsak, soğan, maydanoz, şalgam, turp, havuç, limon, sirke, sızma zeytinyağı, gerçek tereyağı, gerçek balık, gerçek et, alıç, kuşburnu, zerdeçal, zencefil, kızılcık, keten tohumu, çörek otu, biber, pırasa, lahana, brokoli, marul, tere, roka, mercimek, fasulye, nohut, doğal yumurta, doğal tavuk, yer elması, pancar, sakatat, ciğer, gerçek salça, zeytin, peynir, yoğurt, turşu, bezelye, elma, armut, ayva, portakal, nar, kiraz, çilek, erik, kivi vb. ile beslenildiğinde beden kendisini sağlıklı tutabiliyor. Yani bir çok hastalığın altında endüstriyel (paketli) ürünler yatıyor.
 
Pastaneciler, gazozcular kızacak belki ama 10 yıldır sattıkları hiçbir ürünü almıyorum. Zincir marketlerden de hiçbir şey alamaz oldum. Zira dağıttıkları onlarca üründe kansorejen şeker (GDO’lu mısır şurubundan yapılan, 15 farklı isimle yutturulan tatlandırıcılar) mevcut…
 
“Saklı Seçilmişler - Soner Yalçın” ve “Kara Kutu - Soner Yalçın” adlı iki hacimli kitap da gıda ve ilaç sektörünün son 100 yılda nasıl katil unsurlar hale dönüştüğünü anlatıyor.