Yazıma başlamadan önce, Soma’da hayatını kaybeden maden şehidi kardeşlerime Allahtan rahmet, ailelerine sabır ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum.  

Eğitim  deyince ne anlıyoruz? Eğitimle öğretimin farkını hiç düşündünüz mü? Üniversite, yüksek okul ve akademi nedir, bunların arasındaki farklar nelerdir, bunları halkımızın ne kadarı biliyor? Öncelikle bunları anlamamız gerekir.

Bir önceki ‘’ Müslüman Ülkeler Neden Hep Geri Kalıyor?’’ başlıklı yazımda, Müslüman ülkelerin geri kalma ana nedeninin eğitimsizlik olduğunu vurgulamaya çalışmış ve Türkiye’yi bu ülkelerden ayırmıştım. Ama Türkiye’de ki eğitim sisteminde de hala çok eksiklikler ve yanlışlıklar olduğunu söylemiştim. Şimdi bu yanlışlık ve eksikleri ve bunun sonuçlarını görelim.

Eğitimin esas amacı insanları meslek sahibi ve dolayısıyla üretken yapmaktır. Mesleki eğitim veren orta dereceli okulları bir kenara bırakıyorum ve mesleki eğitim  veren, daha doğrusu vermesi gereken, ve esas problemimiz olan üniversitelerimizin ( ve tabii ki yüksek okul ve akademilerin de) durumunu gözler önüne sermek istiyorum.

Önce eğitim ve öğretimin farkını basit örneklerle açıklayalım.

Kitaptan yüzmeyi, daha doğrusu nasıl yüzüleceğini öğrenirsiniz. Sınavlardan da yüz üzerinden yüz alıp sınıfınızı da geçersiniz. Ama suya atladığınızda boğulursunuz! İşte burada yüzmeyi kitaptan öğrenmek, adı üzerinde öğrenimdir. Suda pratik yapmak ise eğitimdir. Yine, kitaptan direksiyonun nasıl kullanılacağını öğrenebilirsiniz ama direksiyon başına geçtiğinizde, eğer pratik ( tatbikat) yapmamışsanız, yani eğitim almamışsanız ilk ağaca toslarsınız!

Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi, fiilen eğitim yapılmazsa kitaptan öğretim hiçbir işe yaramaz (İdeal anlamda eğitim yapan okul olarak kapatılan Köy Enstitülerini gösterebiliriz ama ne yazık ki onlar da kapatıldı).

Bilindiği gibi, ilk ve orta öğretim sistemimiz zaten yaz boz tahtasına dönmüştür. Bu okullarımızda verilen eğitim değil, öğretimdir. ( Bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığının adı aslında Milli Öğretim Bakanlığı olmalıdır) Esasında bu bile doğru dürüst yapılmamaktadır. İleriki yaşamlarında lazım olmayan ve kullanmayacakları birçok gereksiz bilgi çocuklarımız dayatılmakta ve ezberletilmektedir. Bu ezbere dayanan, akılcı olmayan, sorgusuz, araştırmasız ve çağ dışı sistem gerçek anlamda eğitim sistemi değildir.

İşte bu sistemden geçerek üniversiteye kadar gelen gençleri neler beklemektedir? İyi bir eğitim alabilecekler mi? Hayalleri gerçek olup iyi bir meslek sahibi olabilecekler mi? Haydi oldular diyelim; iş bulabilecekler mi? Ya da diplomalı işsizler ordusuna mı katılacaklardır? Bunları ancak üniversitelerimizin mevcut durumunu ve kalitesini görerek değerlendirebiliriz.

Son yıllarda bir üniversite açma furyası almış başını gidiyor. Şu anda üniversite sayımız 180’i geçmiş durumdadır. Bunun 110 kadarı devlet üniversitesi, geri kalan da vakıf üniversiteleridir. Gerekli alt yapı oluşturulmadan, yeterli sayıda ve kalitede öğretim üyesi bulunmadan, genellikle politik ve ekonomik nedenlerle, hatta ideolojik nedenlerle hemen hemen her şehre ve neredeyse her kasabaya üniversite, fakülte veya yüksek okul açılmaktadır. Ayrıca mevcut kontenjanlar da durmadan artırılmaktadır. Burada ülkenin çeşitli mesleklere olan ihtiyacı ciddi manada dikkate alınmamakta ve ihtiyaç fazlası çok sayıda öğrenci mezun edilmektedir.

Doğal olarak bu şekilde açılan üniversite ve diğer yüksek okullarda yapılan eğitimin kalitesi düşük olmakta ve buralardan mezun edilen öğrenciler de eğitim açısından zayıf yetişmektedirler. Ülkemizdeki 180 küsur üniversiteden ancak 3-5 tanesi nispeten kaliteli eğitim verebilmektedir. Diğerleri ise tabiri caizse dökülmektedir. Evrensel kriterlere göre yapılan akademik değer listelerinde bu üniversitelerimizin hiç biri ilk 500’e girememektedir. Bazen de yukarıda bahsettiğimiz 3-5 üniversiteden biri veya bir kaçı ancak ucundan girebilmektedir. Öğretim üyeleri de bu kalitesizlikten nasibini almakta ve bilim adamı vasıflarını taşımamaktadır. Örneğin, 2013 yılı içinde yurt dışında referans verilen bir tek ilim adamımız bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, ihtiyaç fazlası öğrenci mezun edilmekte ve diplomalı işsizler üretilmektedir. Bu durum hem çocuklarımızı hem de aileleri üzmektedir. Ayrıca, düşük eğitim kalitesi nedeniyle, iğne yapmasını bilmeyen doktorlar, ampul takmasını bilmeyen elektrik mühendisleri veya madeni hiç görmemiş maden mühendisleri yetiştirilmektedir. Bunlar tabii ki örnektir ve diğer mesleklerde de durum böyledir.

Aslında bu çok uzun ve derin bir konudur. Ama yer darlığı nedeni ile konuyu üç anekdotla bitiriyorum. Biliyorsunuz bazen canlı örnekler vermek sayfalarca anlatmaktan daha etkilidir.

Birinci anekdot: Dekanlık ve rektör yardımcılığı da yapmış, çok güvendiğim ve Zonguldaklı bir profesör arkadaşım üniversitede okuma yazmayı bile doğru dürüst  bilmeyen öğrenciler  olduğunu söyledi . Önce inanmadım ve hatta ‘’ Yahu bunlar üniversiteye kadar nasıl gelmiş, üniversiteyi nasıl kazanmış?’’ diye sordum. Bana, sınıfta kalmak diye bir şey kalmadığı için öğrencinin üniversite kapısına kadar gelebildiğini, çok şişirilmiş bazı kontenjanlarda puanlar çok düştüğü için de üniversiteye girebildiklerini söyledi. Tabii eninde sonunda mezun olunuyor. Biraz kaba olacak ama halk arasındaki tabirle ‘’ Eşeği bağlasan mezun edilen’’ fakülteler de var!

İkinci anekdot: Yine Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde bir bölümün başkanı olan, yine Zonguldaklı bir profesörle sohbet ederken şu sözleri beni çok şaşırttı: ‘’  Çocuklar iş bulamadıkları için mezun olmak istemiyorlar. Burada daha mutlular. Sınav kağıtlarını boş veriyorlar. Emin olun sınav kağıdında maç anlatsalar puan verip mezun edeceğim!’’

Üçüncü anekdot: Birkaç ay önce, Maden Mühendisleri Odası başkanı arkadaşımı ziyaret etmiştim. Masanın üzerinde duran bir dosyayı bana uzatarak , ‘’ Abi şu rezalete bakar mısın?’’ dedi. Dosyaya baktım. Dosyada, üniversitelerde açılan maden mühendisliği fakültelerinin listesi ve bu fakültelerin kontenjanları ile tercih eden öğrenci sayıları vardı. Örneğin, Anadolu’nun bilmem neresinde açılan bir üniversitenin maden mühendisliği fakültesine 100 kişilik kontenjan açılmış ama sadece 10 kişi tercih edip kayıt yaptırmış.

Bu şu anlama geliyor: Üniversiteler durmadan yeni fakülteler açıyor ve sürekli kontenjanları şişiriyor. Buralardan mezun olan öğrenciler iş bulamadığı için tercih de etmiyor. Tabii ki buralarda verilen eğitimin  çok yetersiz olması da tercih edilmemelerinin diğer sebebi oluyor.

O zaman bu hesapsız kitapsız ve kalitesiz fakülteler veya yüksek okullar açıp kontenjanları sürekli şişirmek niye? Hem öğrenciye , hem ailesine ve sonuçta bu ülkeye yazık olmuyor mu? Eğitime politika, ideoloji ve ticari zihniyet girmemeli. Artık hem devlet hem de vakıflar bu gerçeği görmeli ve insanlara ve ülkeye daha fazla zarar vermemelidir. Bunun için mutlaka kaliteli eğitimi ve ülke ihtiyaçlarını göz önüne alarak mevcut üniversiteleri iyileştirmeli ve kaliteli eğitim alan öğrenciler yetiştirmeye özen göstermelidirler.