“Öncekilere uygulanmış ALLAH'ın sünneti (yasasıdır). ALLAH'ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın” (Azhab 62) 

Bir soruyla başlayalım. Sünnet ne demektir, Allah’ın sünneti ne anlama gelir? Sünnetin sözcük anlamı, "Adet, gidiş, yol" daha açık bir deyişle, "Takip edilmesi adet olan yol" demektir. Sünnetullah ise Allah'ın sünneti, kanunu anlamına gelir. Lügatte yol manasına gelen sünnet, Allah (c.c.) ile birlikte kullanıldığında, Allah’ın tercih ettiği, tüm işlerin de tespit ettiği ve yürüttüğü kurallar akla gelir.
Ayetten ve sünnetin sözcük anlamından, Allah’ın bir sünneti olduğu ve bu sünnetin de, evren ve içerisinde bulunan tüm kanunlar, yasalarla kurallar olduğu anlaşılmaktadır. Allah, bu evren içerisine koymuş olduğu kanun, yasa ve kurallarla tüm işleri tespit edip, takip edilmesi gereken bir adet ve yol olarak tercih etmiştir. Bu yasaların öncekilere de uygulandığı ve bu yasaların değişmeyeceği vurgusu yapılmaktadır. Buna göre bu yasa, kanun ve kurallara uymanın da Allah’a uymak olduğu söyleyebiliriz. Bu kısa girizgâhtan sonra yazımızın başlığına dönebiliriz.                                          
DUA VE YAPTIĞIMIZ BAZI DUALAR 
Biz Müslümanlar Mekke’de, Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da, Medine’de, camilerde, televizyonlarda velhasıl dünyanın her yerinde toplu olarak dua ediyoruz. Bu dualara Allah’a yalvarıp ve yakarmalarımızı, âmin seslerimizi, çığlıklarımızı, feryatlarımızı hüzünle döktüğümüz gözyaşlarımız da katıyoruz. Bununla beraber her Müslüman özel olarak da işinde, aşında, siyasetinde, ticaretinde namazında ezcümle hayatının her alanında Allah’a dua ediyor. Pek nedir bu dua? Sözlük anlamı; çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek ve kulun kendisine şahdamarından yakın olan rabbiyle konuşmasıdır. Yani halini sevgiliye arz etmesi ve yine onun yüceliği karşısında aczini itiraf etmesi ve tazimde bulunmasıdır… 

Buna göre duayı, Allah ile kulu arasında yapılan iki boyutlu, konuşma olarak da görebiliriz. Kul, Allah’tan (dikey)  kendinden yüksek olan yüce makamdan arzusunu, talebini ve temennisini sözlü olarak dilerken; Allah da kulun bu isteğine karşılık olarak  (yatay) paralel olarak kâinatı ve onun içerisinde bulunan tüm kanun, yasa ve kuralları koyuyor. Kulun Allah’ın bu cevabına icabet etmesi ise kâinatın yasa, kanun ve kurallarına tümüyle uyması demek oluyor. Allah da kulun bu eylemlerini, kâinatın şaşmayan kurallarını, nizamını ortaya koyarak kabul ediyor. Bu durumdan anlaşıldığı gibi eylemsiz hiçbir dua olmaz. Kabul etmek gerekiyor ki, Allah sadece gökyüzündeki bir makam değildir.  Kullarının duasını oradan kabul etmediği gibi yine oradan kullarına rızıklar sunmaz. Hatta oradan yeryüzüne, (İbrahim’e) koçlar da indirmez.

Aksine Allah kullarına evrenin her köşesinden, yeryüzünden ve gökyüzünden ulaşır. Kulları için kainat sofrasından (Maide) İbrahim’e ve tüm kullarına koçlar veren de O’dur. Hatta biz Müslümanlar, gökten yağmurun yağmasını, topraktan ürün çıkmasını, yeraltında madenlerin olmasını velhasıl tüm bu oluşumları Kuran ayetlerinden öğrenmekteyiz. Biz bunlara din diliyle “Allah verdi”, “Allah gökten indirdi” ya da “Allah’tandır” demek istiyoruz. Çünkü Allah enerjisi ile canlı ve cansız hücrenin içindedir ve her şeyi kuşatmış ve her nerede olursak olalım bizimle ve her şey ile beraberdir ve karşılıklı bir iletişim sureci içerisinde bulunmaktadır. 

Bu konuya uygun bir hikâye anlatalım. Bir toplantıda hocanın konuşması bittikten sonra mukallidin biri hocaya, “Hocam ben senin kalbin de ne var, ne yok bilirim” demiş. Hoca bu söze çok kızmış ve hiddetlenmiş.“Be hey gafil, sen bunu nereden bileceksin ki?” demiş. Mukallit sözünü tekrar ederek, “Hocam inanmıyor musun, ben senin kalbinde ne var ne yok bilirim!” Hoca daha da çok kızmış ve kızgın bir tavırla, “Be hey gafil söyle bakayım, ne varmış benim kalbimde?” Mukallit, “Hocam senin kalbinde Allah yok mu?” deyince, Hoca ne diyeceğini bilemez halde öylece kalmış. “Kalbimde Allah yoktur” dese cemaate rezil olacak, demese mukallit haklı çıkacak.

Her duanın içerisinde muhakkak eylem bulunur bu eylemlin uygulanması ise duanın kabul olması demektir. Biz Müslümanlar bugün hiç dua etmemiş gibi ya da ettiği dua hiç kabul olmamış gibi felaket ve musibetler içerisinde bulunmaktayız. O zaman rahatlıkla söyleyebiliriz ki bizler yaptığımız bazı dualarımızın içerisinde çaba, gayret ve eylem görülmemektedir. Böyle yapılan bazı dualarımız da şu örneğe çok benzemektedir:  “Ey Allah’ım bizler sana inanmakta ve güvenmekteyiz fakat başkaları ise inanmıyor ve güvenmiyorlar. Bunun içinde dualarımızı, temennilerimizi, ricalarımızı ve isteklerimizin sadece sözünü sana ulaştırıyoruz. Allah’ım şimdi sıra sende! Bizim bu yaptığımız duaların sözlerini duy ve kabul eyle. Fakat Allah’ım bunların içerisinde bulunan eylemlere bizleri hiç karıştırmadan bunları senin yapmanı senden rica ediyoruz. Bu şekilde bizleri belalardan, musibetlerden koru ve rahmetini ve merhametini de üzerimizden eksik eyleme. Sana yalvarıyoruz. Bu dualarımızı kabul eyle Allah’ım.” Hâlbuki böyle dualar Allah’ın sünnetine uymamaktadır. Yani bu gibi yapılan dualar kâinat kanunlarına, yasalarına ve kurallarına uymayan dualardır.

DUA KONUSUNDA ÖRNEKLER
Konunun daha iyi anlaşılması için iki örnek gösterelim. Birincisi, tüm Müslümanlar şöyle bir duada bulunsa: Allah’ım! İsrail’in zulmünden ve şerrinden oradaki Müslümanları kurtar ve onları muhafaza eyle” dense. Bu dua sadece temenni, arzu ve istek olan duadır, bunların eylemleri yapılmadığında bu dua tutmaz. Çünkü bu dualar Allahın sünnetine uymamakta yani kâinat kuralların aykırı bir dua olmaktadır. Bu duanın kabul olması için gereken mücadele ve tüm eylemler yapılmalıdır.

İkinci misalimiz ise bir şoför, aracıyla yolculuk yapmak için yola çıkarken abdestini alsa, Kuran’ı hatmetse ve şöyle de bir duada bulunsa, “Allah’ım beni bu yolculuk esnasında, kazalardan ve belalardan muhafaza et!” dese ve yola çıksa. Hatta o kişi için tüm Müslümanlar ve evliyalar da dua etmiş olsalar. Fakat bu kişi yolculuk esnasında trafik kurallarına uymasa muhakkak kaza yapacak ya kendisine ya da başkalarına felaketi getirecektir. Trafik kurallarına uymak evrenin kanun, yasa ve kurallarına uymak olur ki işte bu da Allah’ın sünnetine yasasına uymak demektir.

 “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Şura -30)

                                                                                                                              Devam edecek.