Birinci dünya ülkeleri…
Sözde en büyük güç onlardaydı. Ekonomi devi onlar, sanayi, ticaret, bilim, sanat, spor aklınıza ne gelirse onların tekelindeydi. Haşa ol deyince olduruyorlardı.
Masaya yumruklarını vurduklarında, karşılarında ikinci, üçüncü dünya ülkesi olarak kategorize ettikleri ülkeler, tir tir titriyor, işittikleri azar yanlarına kar kalıyordu. Kendilerine bağımlı yaratma konusunda acımasızdılar…
Kapıları aşınsın, önlerinde eğilsinler istiyorlardı.
Onurları kırılan var olma savaşı veren Devletler, çaresizce başları önlerinde, utanarak, aşağılanarak evlerini dönüyorlardı...
Dünya üzerinde ne kadar ülke varsa nasibini aldı bu eşitsizlikten, büyük olduğuyla böbürlenip şaha kalkanlar, küçük gördüklerini yediler acımadan. Gözlerine kestirdiklerinin emeğini, üretimini hakları olmadıkları halde çaldılar gasp ettiler.
Doğal kaynaklarından, toprağına kadar yağmaladılar, askerini sivilini, çoluğu çocuğu, öldürdüler. Yetmedi, bilim insanlarını da beyin göçü adı altında alıkoydular. İstiyorlardı ki herkes onlara itaat etsin ve herkes onlar için çalışıp gebersin.
Kendilerini dünyanın hâkimi saydıklarından olsa gerek, Tanrının bile emirlerinde olduğunu söylediler, o böyle istiyor dediler. Ara ara doğal afetlerle yüzleşseler de, bu insan ve emek sömürme adaletsizliğinden arındıramadı onları hiçbir güç!
Aldıkça, çoğaldıkça, sömürdükçe azdılar, azdıkça da canavarlaştılar.
Nükleer silahlar ürettiler, daha çabuk nasıl öldürebiliriz için kafa yordular, yordurdular.
Ve bunun yanında, havada, karada kendilerini bir numaraya taşımak konusunda, canlıları öldürmek için silah üretiyor olduklarından hiç gocunmadılar, üstelik bununla hep para kazandılar, sattılar sattılar sattılar.
Dünyayı avuçlarının içine aldıklarını düşünen bu başı çeken canavar ülkeler ilk defa, dünyadaki sınıf ayrımına rağmen, bu gezegende eşit şekilde çaresiz kaldılar.
Korona… Bu virüs elini kolunu bağladı dünyanın, dünyalının.
Aslında böyle bir çaresizlikte sevinmek, bundan nemalanarak intikam alma hırsına bürünmek, elbette ki insani yapıya aykırı.
Ancak o kadar çok can yaktılar ki, o kadar çok çocuğu, genci, yaşlıyı yok pahasına harcadılar ki sonunda doğa devreye girdi ve bir intikam planı koydu ortaya. Ayırmadan, tüm insanlığa bir ders vermek için bir mikrop yarattı kendince ve saldı yeryüzüne.
Eşitlik gibi adalet gibi yaşama hakkı gibi ne kadar kavram varsa, hepsinin içini boşalttılar ve yaşamı anlamsızlaştırdıklarından beri, belki de ilk kez çaresizliğe tosladılar…
Kimyası değiştirilen her şeye uyum sağladık zaman içinde ve doyumsuz bir canavar yeşerdi içimizde,  biz de ona alıştık, dahası benimsedik.
Onlar hal böyleyken bile dünyayı avuçları içine aldıklarına inandırdılar kendilerini.
Ama dünya, ele avuca sığmayacağını bir kez daha bu en son attığı tokadıyla gösterdi insanlığa.
Bu aşamadan sonra sanırım, insanlığın yaşam sınavları daha da ağır olacak.
Yeryüzünde, gökyüzünde, elde edilen tüm servetin, şaşanın, gücün, beş para etmemesi gerçekten de insanın içini rahatlatıyor. Bu gezegenin ara sıra da olsa adaleti umut veriyor, bir yudumluk olsa da.
Çok çabuk unutan, çok çabuk değişebilen insan ırkının hafızası, bunu da kayıplarına rağmen unutacaktır elbette.
Yine ders almayacaktır ve yine ölüme hizmet edecektir.
Virüsler, hastalıklar Dünyanın varlığında her daim kendilerini hissettirdiler, hissettireceklerde.
Biz insanlar, hırslarımız uğruna yarattığımız savaşlar neticesinde, güç gösterisi yaparken, bu uğurda yitirilenler, bu çarpıklığın, bu edepsizliğin bedelini ödeyenler daha çok masum olanlar.
İnsanlığın amacı büyümeye güçlenmeye doğru seyrediyor elbette. Ancak büyüyen genişleyen her şey yok olmaya doğru gidiyor zaman içinde.
Bu hırs savaşlarının bin yıllardır hızını kesmeden kendine yer edinmesi, hiçbir zaman kardeşçe yaşanamayacak olan bu gezegenin, bir nevi intikamı içindeki canlılardan.
Öğrenemedik öğrenmeyeceğiz de.
Saçma sapan bir çaresizliğin elinde oyuncak olan Dünyamız, kendi adaletini sağlamaya çalışadursun, yine olan garibana yoksula olacak.
Ve yine başı çeken devletlerin hiç biri dürüst ve adil olmayacaklar.
Ölüme hizmet ettiğini unutan insanlık, yaşamı prova ededursun, doğa intikamıyla ters yüz edecek Dünyayı. Uzaya bile gidebilen insanoğlunun, bilim dünyasında ki bu son çaresizliğine akıl ermezken, intikam alma konusunda acımasızlaştırdığımız doğanın, bundan böyle dengesini kurabilmek de imkânsızlaşacak.
Ve o çok böbürlenen, Dünya devleri olarak şiddete yatırım yapan ülkelerde, sıradanlaşarak bu çaresizlikten nasibini alarak kaybetmeyi tadacaklar. Ölüm ise zaten son durağı değil mi yaşamın.