1. Darbe girişiminin kimi ayrıntıları ufak ufak gün yüzüne çıksa da, resmin çok büyük bölümü gün yüzü görmüş değil hâlâ… Kimi konularda fikir sahibi olsak da, “Kesin olarak şudur” demek için henüz çok erken, net denecek bilgiler, pek çok noktada ortaya çıkmış değil çünkü… Yaşadıklarımız öğretti ki, yıllar geçse de, kimi yanları muamma olarak kalmaya devam edecek darbenin de… Ne kadar uğraşsak da, tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi 15 Temmuz’un da kimi detayları sonsuza kadar karanlıkta kalacak.
 
2.  Kabul etmek gerekiyor ki, yurttaşlar, olağanüstü bir direnişe imza attı 15 Temmuz’da… Darbeci canilerin üzerlerine yaylım ateşi açmasına karşın, inatla tankların üzerine yürümeleri her türlü takdirin üzerindeydi. Resmi rakamlara göre 173 sivilin hayatını kaybetmiş olması, yurttaşların, canı pahasına darbenin karşısına dikildiğini belgeliyor.
 
3. Ömrünü AKP karanlığıyla mücadele etmekle geçirmiş biri olarak söylüyorum ki, başta Erdoğan olmak üzere devlet yönetiminin darbe girişimi sırasında ortaya koyduğu dirayet takdire şayandır. Ancak sonrasıyla ilgili, ne yazık ki, aynı şeyleri söylemek mümkün değil, daha o akşam dile getirmeye çalıştığım endişeler bir bir gerçeğe dönüştü çünkü. Demokratik kurum ve kuralların işleyişi zaten tartışmalı olan rejim hızla otoriterleşme eğilimi içine girdi. Anti demokratik uygulama hayata geçirilerek, darbe günlerini aratmayacak sonuçlar ortaya çıktı.
 
5. Hızla toplu tutuklamalar, gözaltılar yapıldı. OHAL ilan edilerek, yasama yetkisi fiilen TBMM’nin elinden alındı. Mahkeme kararına gerek görmeden 50 binin üzerinde insan görevinden uzaklaştırıldı. Somut bir gözlem olarak aktarıyorum: Görevinden alınanlar arasında tanıdığım kim varsa, hepsiyle ilgili yapılan işlemler bir haksızlığı işaret ediyor… Bu insanların, cemaat bağlantılarına ulaşmak için, son derece zorlama ve karmaşık yollardan gitmek gerekiyor örneğin. Bunlar benim tanıdıklarım, tanımadıklarımın arasındaysa kaç tane bu durumda insan var, onu Allah biliyor…
 
6. Olayın gelişimi de ilginç: Herkes gibi işine giderken nizamiyede yolunu kesen bir güvenlik görevlisi, FETÖ bağlantısı nedeniyle açığa alındığını ve işyerine girişinin yasaklandığını söylüyor insanlara. Bir evrak imzalatıp evine gönderiyor. Kime gidilse, “Ben bilmiyorum” diyerek başından savıyor… Şu garabete bakın: Darbe girişiminde bulunmuş bir terör örgütüne üye olmak gibi büyük bir suçla iş akdi askıda ama gözaltında değil ne hikmetse... Haklarında hiçbir adli işlem yapılmaması, karakola çağrılıp ifadelerine başvurmaya bile gerek görülmemesi, yapılan işlemin hukuki dayanaktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
 
7. Ne hallere düştük kendisinin ya da yakınlarından birinin cemaatin sahip olduğu dershane ya da okullara öğrenci göndermesi, oralarda çalışmış olması, ya da bankasından para çekip göndermesi, cemaat bağlantısının tespiti için yeterli görülüyor. AKP iktidarının cemaatle ortaklık yaptığı dönemde pek çok kamu kuruluşuna, üniversitelere o bankalarda emirle hesap açtırılmıştı oysa. O dershanelerle okullara devlet okullarına verilmeyen imtiyaz tanımıştı… Şayet tüm bunlar, insanların hayatını karartmaya yetecekse, “Ne istediniz de vermedik” diyenler de dahil herkes suçludur.
 
8.  Garabet bununla da bitmiyor. Tankların üzerine çıkarak demokrasi destanı yazan kalabalıklar, “İdam isteriz” haykırışlarıyla meydanları inletiyor. Biliyoruz ki, “öç alma” denen ilkel güdünün hukuki adı olan “idam” çağdışı bir kavramdır, demokrasi talebiyle bağdaşmaz… Bir düşünelim lütfen, idam, şayet hukuk sistemindeki yerini korusaydı, “Balyoz - Ergenekon” davalarında yargılanan subayların büyük bölümü, “vatan haini” olarak asılacaktı çoktan. Elbette bu suçu işleyen vardı içlerinde. Ancak birçoğu hakkındaki iddiaların düzmece olduğu anlaşıldı. Şayet cezalar uygulansaydı telafisi asla mümkün olmayan sonuçlar çıkacaktı ortaya. Uyarıyorum aynı tehlike kapımızdadır…
 
9. Ve düşünmeye devam edelim lütfen, “hainlik” ve “kahramanlık” göreceli kavramlardır, siyasal konjonktüre, sosyal dengelere göre değişebilir kolaylıkla… Sur’u, Cizre’yi, Yüksekova’yı yerle bir edenler, 15 Temmuz’da, Batı’ya çevirdi silahlarının namlusunu, “Darbeye Hayır” diyen insanların üzerine ateş açarak iki yüzden fazla insanın ölümüne neden oldu? Kürtlere aynı muameleyi uyguladıkları için “kahraman” ilan edilenler, sözcüğün tam anlamıyla alçaklaşıyordu bu kez de… Düşünmeden edemiyor insan: Güneydoğu’daki görüntüler, darbenin psikolojik zeminini hazırlamak için yaratılmış olmasındı? TBMM’yi bombalayan uçakların Diyarbakır’dan havalandığı iddialarını düşünürsek, inanın, bu, hiç de uzak gelmiyor bana…
 
10. Darbe girişimi bir kez daha göstermiştir ki, dinin siyasete alet edilmesi büyük bir yanlıştır ve laiklik ülke için yaşamsal önemdedir.  Öte yandan beğenmediğin bir iktidarı demokratik olmayan yollardan düşürme talebi de aşağılıktır. Bunun panzehiri “Ne darbe, ne tek adam diktası” diyen ve demokratik, laik, hukuk devletinden yana olan güçlerin sesinin daha gür çıkmasındadır. Bu yapılmadığı takdirde, bizi, çok daha karanlık günlerin beklediği açıktır.