Zor iş vesselam suya sabuna dokunmadan bu dünyadaki geçici yolculuğunu tamamlayabilmek.

Susamıyor insan, kıyısından köşesinden kusuyor işte kusabildiği kadar. Şeytan ulu orta yaz gitsin diyor da, arsızlarda yüz olsa arsız olmazlardı diyor içimdeki ses, sen yine de kıyısından geç.

Bir koyun sürüsünün, otlaklarda yaşamak ve karnını doyurmak için,  zaman zaman da olsa geçmek zorunda kaldığı dikenli tellere takılan yünleri gibi, hayat her gün bir parçamızı eksiltiyor.

Aslında koyunlar daha şanslı, onların yünleri eksiliyor senin değerlerin.

Her ne kadar kendini soyutladığını düşünse de insanoğlu, birileri her hangi bir sebep yüzünden canını yakmak için fırsat kolluyor adeta. Ve yine birileri, sen kapıyı açık tuttuğun müddetçe okuyor canını. İşin ilginci de bunu kendi kusurunu ve ayıbını görmeden yapıyor.

Sabırlı olabilmek,  bu düzene ve hatta düzensizliğe direnebilmek, iki dudak arası kadar kolay bir şey değil ki. Kolaysa da benim bunu becerebildiğim söylenemez. Ahlak ve edep, yani ucu iyi insan olmaya değen iki güzel kelime, iki güzel kavram. Söylerken çok kolay gibi gelse de, zor hakkını verebilmek, içini doldurabilmek. İşte bu yüzden ne yazık ki bir çoğumuz, kendi bakış açımıza göre, mükemmel  olduğumuzu düşünürüz. İçini dolduramadığımız, ucu iyi insan olmaya varan kavramlar için.

 Karşıdan bakmak gibi bir şansımız yok elbette kendimize, fakat bir ayna olmayı beceremediğimizde, hiçbir işe yaramıyor koyunlardan farklı olmamız.  İnancımız gereği, en azından bir çoğumuz, günah ve sevaplarla terbiye ederiz ya kendimizi, nefsimizi, manevi olarak kendi içimize döneriz ya zaman zaman ve iyi insan olduğumuzu zannederiz. Değiliz aslında değiller aslında. Kusurlarımızın bedelini başkaları ödememeli, ödetmemeliyiz…  Kim olursanız olun ve hangi mevkide olursanız olun ekseniniz kadardır bu evrendeki yeriniz. Yani  topu topu gölgen kadarsın. İşte o edebini kaybetmeden gülümseyebilen yüzler,  ışık saçar etrafına, güven verir. Ne yazık ki senin gibi ahlaktan yoksun olanlarda utanç verir etrafına. Ahlaksızsın be adam, başka bir ifade şekli yok seni anlatabilecek. O halde ne farkın var ki o diğerinden.  Dikenli telleri döşeyip topladığınız yünlerden mi medet umuyorsunuz. Sen emek değil yalnızca, ar ve namusta çalıyorsun. Etiketini kullanıyorsun ve o kutsal mesleğe ihanet ediyorsun. Unutma ey insanoğlu gözünün gördüğü canının istediği her şeye ulaşmak gibi bir lüksün yok senin. Sen sahip olduklarını paylaşabilir hediye edebilirsin bundan bana ne değil mi? Lakin sen başkalarına ait olanları da senin zannediyorsun, çünkü sen etiketini kötü amaçların için kullanıyorsun.  Koyunun yününü değil de etini istiyorsun, bunu kendinde nasıl hak görüyorsun. Özgürlükler başkalarının sınırlarına kadardır, sözü ne anlatır sana,  sınırları ihlal ediyorsun.

Şimdi hal böyleyken şu dünyayı ben yarattım havasından vazgeçmeyenlere sözüm. Gölgen kadar, unutma emi, sadece o kadar.

Bazen kime yürü ya kulum dediğini de karıştırıyor mu yaradan! Hani akçelerine güvenip de bırak yünü, eti, sürüyü de satın alabilirim zannediyorsun ya, işte orda dur, bu sana bir uyarı sadece, şimdilik…

Sosyal sınıflarını kullanıp kabadayı olanlar, cebindeki akçeye güvenip adam olduğunu sananlar, bir zaman sonra hiçbir halt olmadığınızla yüzleşeceksiniz hazır olun. Ve hatta öyle bir şok etkisi yapacak ki bu durum attan inip eşeğe binmekten beter olacaksınız. Ne oldum delisi geçinen sana bu sözüm, hiç bir saltanat baki değildir kapılmayasınız şehvetine.

Birilerine, hayat bazen farklı bir yoldan göz kırpar. Bunun adı şanstır belki kimilerine göre, ancak dikkat etmek de fayda var, eşek şansıda olabilir.

Her neyse, yürü ya kulum hesabı, doldurur akçeyi, ganimet bol! O da tartışılır da orası beni ilgilendirmiyor. Say say bitmez, ondan başı dönüyor zatımızın, akçe bitmez de, o geldikçe insanlık biter.

Şimdi sözü buraya kadar getirdim de dilim varmıyor gerisine ama göz gördü ve hatta gözler gördü  bir kere, yapacak bir şey yok.

Hangi sıfatla seslenmem gerektiğini bilemedim. İşin iç yüzünü bilmeyenler için saygı duyulacak bir mesleğe mensupsun. Ama…. İşin iç yüzünü bilenler için de ‘emin ol artık hiç de az değil’ meşe sopasıyla dövülecek kadar aşağılıksın…

Şimdi ey insanoğlu:  İnsan doğdun belli de şu an  nesin bilemedim adını sen koy.

Akçeler ne zamandan beri, hele ki senin o kutsal mesleğin de göz önüne alındığında, ar, namus ve edepten ileri geçti. Ne zamandan beri sadece sana ait olması gereken değerler  ortak paylaşıma verildi, yoksa sen akçeler için meslek mi değiştirdin.

Beyaz atlı, ayyy beyaz arabalı prenslere sende mi inanmaya başladın, masallar bile edepliyken sen de ve yanında olan da,  edepsizlik niye.

Ben soruyorum, cevabını biliyorsan bana değil kendine ver. Bilmiyorsan da  o saygın mesleğe daha fazla ihanet etme. Topla tasını tarağını uzaklaş, dilin kemiği yok hesabı, kıyısından geçemem bir gün gerisine de karışmam. Sana  güvenip çoluğunu çocuğunu teslim edenleri hayal kırıklığına uğratma, geri dönüşü olmayan kayıplar için, anladın sen onu. Şimdilik bu kadar…

Şiir:

Bir elin sesi çıkmaz
Eş ister yanına
Tek başına bitmez ömür
Ses ister yanına
Bahar mutlu olmaz baharlığıyla
Güz ister yanına
Sitemler söylenirken
Yüz ister yanına 
Toprak ham olsa ne yazar 
Su ister yanına
Ölüm galip gelmez bir başına
Ömür ister yanına
Başın arşa değse kime ne
Ar ister yanına
Ağzından çıksa bin bir söz
Edep ister yanına..