Bugün Dünya Gıda Günü...Tarım ülkesi olan ülkemizde; ne yazık ki son yıllarda tarım politikalarındaki yanlış uygulamaların da etkisiyle doğal gıdaya ulaşım ve yeterli beslenme konularında ciddi problemlerla karşı karşıyayız. 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim'i Dünya Gıda Günü olarak kabul etti. 9-16 Ekim da Dünya Gıda Haftasıdır. Dünya Gıda Günü'nde Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde açlık, gıda üretimi ve tüketimi gibi konular incelenir. Beslenme üzerinde durulur. Ülkemizde her yıl 16 Ekim günü gazete ve dergilerde konuya ilişkin yazılar yayınlanır. Radyo ve televizyonda konuşmalar yapılır. Okullarımızda beslenmenin, dengeli beslenmenin önem ve gereği anlatılır. 
Beslenmek için aldığımız; hayvansal, bitkisel, madensel maddelere besin denir. Dünyada üretilen gıda maddeleri artan nüfusa yeterli olmamaktadır. Besin maddeleri üretiminin az olduğu yoksul ülkelerde açlık ve yetersiz beslenme sorunu vardır. Açlık, yetersiz beslenme, bedenin gerekli ölçü ve türde besin alamamasıdır. Açlık ve yetersiz beslenme konusu tüm ulusların ortak sorunudur. Bu soruna dikkati çekmek, çözüm yolları bulmak amacı ile her yıl Birleşmiş Milletler'e üye tüm ülkelerde toplantılar düzenlenir. Toplantılardaki araştırma ve inceleme sonuçları dünya kamuoyuna duyurulur. 

Yetersiz ve dengesiz beslenme sorunlarının nedenleri, besin üretim ve dağılımının yetersizliği, bilgisizlik, hızlı nüfus artışı, ekonomik güçsüzlük ve çevre sağlığının bozulmasıdır. Yapılan hesaplara göre dünyada yaklaşık 450 milyon insan yetersiz beslenmektedir. Sadece bu sayı bile dünyamızın en büyük ve en önemli sorununun açlık olduğunu gösteriyor. Dünyanın pek çok yerinde insanlar, açlıktan ölmekte, iyi beslenemedikleri için hasta olmaktadırlar. 
Ülkemizde besin üretimi, artan nüfusun gereksinmesini karşılamaktadır. Besin tüketimimiz ile üretimimiz arasında bir denge vardır. Türkiye, yeryüzünde besin maddeleri üretiminde kendi kendine yeterli yedi ülkeden biridir. Ancak yurdumuzda üretilen besin maddeleri iyi değerlendirilmiyor. Besin maddelerinden gereği gibi yararlanılmıyor. Üretilen besinler ülkemizde düzenli olarak dağıtılamıyor. 
Halkımızın iyi ve yeterli besin alması amacıyla Milli Gıda Yüksek Kurulu adında bir örgüt kurulmuştur. 

Kurulun başlıca görevleri şöyle belirlenmiştir: 

· Besin maddelerinin üretim ve tüketim sorunlarını araştırmak. 
· Beslenme sorunlarının çözümleri için öneriler saptamak. 
· Konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelemek. 

Büyük kentlerimizde yapılan bir araştırma sonucuna göre besin maddelerinin onda biri çöplüklere atılmaktadır. Atılan besin maddelerinin başında genelde tahıl ürünleri gelmektedir. Bu savurganlığın önlenmesi için üstümüze düşen görevleri yapmalı, savurganlığın bu türüne de karşı çıkmalıyız. Yakınlarımızı bu konuda sürekli uyaralım. 
Başlıca besinlerimiz sebze, meyve, et, ekmek, yağ, tuz, süt, su, yumurtadır. Besinlerin bir bölümü vücudumuz için gerekli olan ısı ve enerjiyi sağlar. Bunlar şekerli maddeler ve yağlardır. Bir bölümü organlarımızı onarır, büyümemizi etkiler. Bunlar süt, yumurta, baklagiller gibi proteinlerdir. Vitaminler ise vücudumuzu hastalıklardan korur. Vitaminler daha çok meyve ve sebzelerde bulunur.
 

AÇ İNSANLARIN SAYISI ARTIYOR

Dünyada besin zinciri gittikçe karmaşık bir hal alıyor. Gıda endüstrisi öyle katmanlı bir yapıya dönüştü ki tarladaki besinin tabağımıza gelene kadar geçirdiği süreçte üretimden işlemeye, ambalajlamadan reklama, pazarlamadan dağıtıma yüzlerce değişik endüstrinin parmağı var.

Tüketime hazır hale getirilen gıdanın ise neredeyse yarısı el değmeden çöpü boyluyor. 16 Ekim ‘Dünya Gıda Günü’nü, bir soluklanıp bu kargaşaya daha yakından bakmak ve sonu gelmez tüketim çılgınlığımızı, bozuk beslenme alışkanlıklarımızı ve neden olduğumuz yoksulluğu fark edebilmek için bir fırsat olarak görmek gerek belki de…

“Gıda” dediğimiz zaten tartışmalı bir mevzu: Gıda güvenliği sorunları, çöpe giden milyonlarla ton besin artığı, iklim değişikliklerinin yol açtığı mahsul kıtlığı, aşırı tüketim, su sıkıntısı, petrol fiyatlarındaki zamlar ve böyle sürüp giden pek çok etmen ucuz ve kaliteli besine ulaşmayı milyonlarca insan için zorlaştırıyor. Dünyadaki aç insanların sayısı artıyor, besin dağılımındaki dengesizlik büyüyor: Otuz yıl içinde 2 milyar boğazın daha beslenmesi gerekecek. Bu hesaba göre de 2050’lerde gıda fiyatlarının %40-50 civarında artması bekleniyor.

 
Beslenme Kuralları

En iyi beslenme, dengeli beslenmedir. Dengeli beslenme vücudumuza gerekli yiyecek ve içeceklerin yeterli ölçüde ve türde alınmasıdır. İnsanlar ne çok, ne az yemeli, yeteri kadar besin almalıdır. 

Aşağıda sıralanan beslenme kurallarını titizlikle uygularsak beslenmeden beklenen yararı sağlamış oluruz.


1. Yararlı değişik besinler almalıyız. Vücudumuz için yararlı olmayan besinleri almaktan kaçınmalıyız. Aldığımız besinlerin değişik besin olmasına özen göstermeliyiz. Yiyeceklerimizi temiz, taze ve bize en çok yararlı olanlar arasından seçmeliyiz. Sokaklarda üstü açık, temizlik kurallarına uyulmadan hazırlanan ve satılan yiyecekleri almamalıyız.

2. Beslenmemiz belirli bir düzen içinde olmalıdır. Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemekleri belirli saatlerde, düzenli olarak yenmelidir. Özellikle sabah kahvaltısı unutulmamalı, günlük çalışmamızın verimli olması için sabah kahvaltısına ayrı bir özen gösterilmelidir. 
Yiyecekler arasından sevip sevmeme ayrımı yapılmamalıdır.

3. Lokmaları iyice çiğnedikten sonra yutmalıyız. Çiğnenmeden yutulan lokmalar sindirim organlarından mideyi yorar. İyi sindirilmez. Beslenmeden beklenen yararlar da sağlanmamış olur.

4. Yemekten sonra dişlerimizi fırçalamalıyız. Böylelikle diş etlerine daha çok kan gelmesi, dişlerin beslenmesi, dişlerin çürümesinin önlenmesi, canlı tutulması sağlanır.

 

KÖTÜ BESLENME

Malnütrisyon kelime anlamı olarak kısaca kötü beslenmedir. Malnütrisyon tanımı altında yetersiz beslenme, mücadele ediyor.

Öncelikle rakamlara bakarak başlayalım. Yaşadığımız dünyada hala 800 milyon kişi kronik açlıktan muzdarip ve 2 milyar kişi gizli açlık olarak da adlandırdığımız mikronutrient ( A vitamini, çinko, demir, folat gibi) yetersizlikleri ile mikronutrient yetersizlikleri ve obezite yer alır.

Bununla birlikte 2 milyar yetişkin fazla kilolu ve obez, dahası bu rakam dünyanın her yerinde artmaya devam ediyor.Öyle ki bu rakamın 2030 yılında 3.3 milyara ulaşması bekleniyor.

Bununla birlikte yaşayan her üç kişiden biri dünyanın her bölgesini, 193 ülkeyi etkiliyor ve bu ülkelerin %88’i malnutrisyonun en az iki ya da üç türünün yarattığı sorunlarla yüz yüze.

Tüm bu malnutrisyon türlerinin oluşmasında etkili olan en büyük risklerden biri de düşük kaliteli diyet. Düşük kaliteli diyet besleyicilik yönünden yetersiz, vücudun gereksinim duyduğu besin öğelerini sağlayamayan diyettir.

Düşük kaliteli diyet hali hazırda karşı karşıya olduğumuz sorunların temelinde yatan gelecekte de etkilerini sürdürecek önemli bir sorun.

NÜFUS ARTIŞI

İkinci en büyük sorun elbette ki küresel nüfus artışı. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2050’ye kadar 9.7 milyar olacağını öngörüyor. Nüfus artışının çoğu bu dönemde nüfusun iki katına çıkacağı beklenen Afrika’da yaşanıyor.

Nüfus artışının yanı sıra hali hazırda sürmekte olan kentleşme de gıdayı etkileyen faktörlerden çünkü kentleşme demek beslenme alışkanlıklarının, besin tercihlerinin değişmesi demek.

Hem nüfus artışı hem de beslenme alışkanlıklarındaki değişimlere ve gıdaya olan talebe bakarak 2050’ye kadar gıda üretimimizi %60 artırmamız gerektiğini öngörüyoruz tabi eğer şimdiki gibi üretmeye ve tüketmeye devam edersek.

Elbette bu durum büyük riskler barındırıyor çünkü bu %60 daha fazla gıdayı değişen iklim koşulları altında üretmek zorundayız. Bunun bir sonucu olarak gıda fiyatlarındaki yükseliş ve gıda fiyatlarında yaşanması beklenen sık dalgalanmalar gıdaya erişimi dolayısıyla gıda güvencesinin sağlanmasını zorlaştıracak önemli bir etken.

KIRSALDAKI YOKSULLUK

Yüzleşmemiz gereken başka bir sorun ise günümüzde hala 700 milyon kişinin açlık sınırının altında yaşıyor olduğu gerçeği. Bu 700 milyon kişinin büyük çoğunluğu, %70’i kırsal alanlarda yaşıyor. İşte burada tarım büyük önem kazanıyor, çünkü kırsalda yaşayan bu yoksul insanların pek çoğu geçimini tarımdan sağlıyor.

Bununla birlikte yoksulluğun azaldığı ve önümüzdeki 15 yıl içerisinde üstesinden gelinebileceği bekleniyor. Burada tarımda yaşanan gelişmeler önem kazanıyor.

Özellikle üretimde verimliliğin artması yoksulluğu azaltmaya yönelik kullanılabilecek en önemli girişim. Dolasıyla tarım yoksulluğun ortadan kaldırılmasında kritik bir öneme sahip.

Gıdanın adaletsiz paylaşımı

Başka bir konu ise dünyanın her yerinde gıdaya erişiminin eşit bir şekilde sağlanamaması. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü üzere küresel üretim bize günlük ortalama 2800 kcal sağlayabiliyor ki bu rakam beslenme rehberlerinin ortalama önerisinden, yani 2000-2500 kcal/gün’den, daha fazla.

Gıdanın eşit olarak paylaştırılamaması sonucu bazı insanlar ihtiyacından fazlasını tükettiği için kronik hastalıklara yakalıyorken diğerleri açlık sınırının altında yaşamlarını sürdürme savaşı veriyor.

Bu adaletsiz dağılımın çeşitleri sebepleri var elbette, sizin de tahmin edebileceğiniz üzere, politik sebepler, çatışmalar, ekonomik ve sosyoekonomik faktörler gibi.

Gıdanın adaletli paylaşımı elbette önemli bir etken fakat, nüfusun ve talebin arttığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda sadece dağıtımda iyileşme gıda ve beslenme güvencesi açısından sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için yeterli olmayacaktır.

Gıda kaybı ve atığı

Aslında hem sorunun hem de çözümün önemli bir parçası gıda kaybı ve atığı. Üretilen gıdanın üçte birinin üretim dağıtım ya da tüketim esnasında farklı sebeplerden kayba uğradığını biliyoruz.

Elbette bu atığın ekonomik, çevresel, sosyal pek çok maliyeti var. Her yıl atılan gıdalar bize 1 trilyon dolar kaybettiriyor ve sera gazı emisyonlarının %8’inden sorumlu.

Kişi başına düşen gıda kaybının gelişmiş ülkelerde daha fazla olduğunu biliyoruz. Örneğin Kuzey Amerika’da Avrupa’da her bir kişi yılda ortalama 100 kg gıdayı çöpe atıyor. Afrika ve Güney Asya gibi gelişmekte olan ülkelerde bu sayı sadece 10 kg.

Bununla birlikte gıda kaybı ve atığına dair elimizde bulunan veriler henüz tam net değil ve elbette tüm bu gıda atığında kurtulmak da kolay iş değil fakat üretim, depolama, işleme, tüketim aşamalarında yapılacak, yapılması gereken pek çok şey var.

ÇÖZÜM SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM...

Son olarak endişe duyduğumuz diğer sorun ise tarımın çevre üzerindeki etkileri. Tarım yaşamamızı sağlayan gıdanın ve diğer ihtiyaçlarımızın kaynağı olmasının yanı sıra sera gazı emisyonlarının çeyreğinden sorumlu. Ayrıca tüm dünyadaki arazilerin üçte biri ve temiz su kaynaklarımızın %70’ini tarım için kullanıyoruz.

Gelecekteki nüfusu beslemek için daha fazla gıda üretmek zorunda kalacağımız için toprak ve su gibi doğal kaynaklarımızı, ekosistemlerimizi tüketeceğimizden, biyoçeşitliliği kaybedeceğimizden endişe duyuyoruz. Bu endişenin en büyük nedeni nüfus artışı ve sürdürülemez gıda sistemi gezegenimizde geri döndürülemez zararlara yol açmasıdır.

Kaynak:yeşilist.com

Derleyen: Şebnem Saka