Maden Mühendisleri Odası Başkanı Erdoğan Kaymakçı, Uzunmehmet’in kömürü buluşunun 190. Yıldönümü dolayısıyla açıklama yaptı. Kaymakçı, "TTK’nın kömür üretiminden kaynaklanan zararı elektrik ve çelik satışı üzerinde sübvanse edilmeli, ithal kömürüne getirilecek kota ile yerli kömürler teşvik edilmelidir" dedi. 

 

Kaymakçı, açıklamasında şunları söyledi:

Öncelikle Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunda emeği geçenleri ve kömürü bularak madencilik kültürünün oluşmasını sağlayan kömürün ve Zonguldak’ın simgesi olan Uzun Mehmet’i saygıyla anıyorum.

Uzun Mehmet'in 8 Kasım 1829'da kömürü bulmasının ardından 1848'den bu yana 170 yıldan Zonguldak'ta üretimi yapılan taş kömürü, son yıllarda üretimi azalsa da ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam etmekte ve Zonguldak Havzası için en önemli kaynaklar arasında yer almaktadır.

Zonguldak Kömür Havzası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra millileştirilmiş ve Türk Sanayisinin enerji kaynağı olarak ekonomideki önemi gittikçe artan Zonguldak, bu yönüyle diğer iller arasında önemli bir konuma sahip olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; kömür havzasının iyileştirilmesiyle yakından ilgilenmiş ve havzanın ekonomik alandaki etkisini daha da artırmak amacıyla maden ve madencilikle ilgili yasal düzenlemeler yapmış ve havzaya verilen önemi net bir şekilde göstermiştir. Bu sayede Zonguldak Bölgesi gittikçe artan bir ivmeyle 1980’li yıllara kadar ülkemizin bir numaralı ağır sanayi bölgesi olmuş ve kalkınmaya yön vermiştir.

1920’li yıllarda 400 bin tonlarda olan kömür üretimi Cumhuriyet yönetiminin ilk 10 yılında 1,5 milyon ton seviyelerini aşmış, 1936 yılında 2,3 milyon tonlara ulaşmıştır. 1970’li yıllarda 5 milyon tonlara varan üretim gerçekleştirilen havzada son yıllarda ise 1 milyon tonun altına düşülmüştür.

Dolayısıyla geldiğimiz noktada Zonguldak öneminden çok şey kaybetmiştir. Madenciliğin uzun erimli bir sektör olduğu, günü birlik karar ve uygulamalarla yönetilemeyeceği, özelleştirmelerin de artık çare olmadığı ortaya çıkmıştır.

1980lerden ve özellikle 2000lerden itibaren uygulanan ekonomik politikaların sonucunda 2018 yılı sonu itibariyle TTK’nın yıllık tüvenan kömür üretiminin, üretimin artırılacağı vaatlerine rağmen, yüzde 50’den fazla azalarak 900 bin tonlara gerilediği, aynı süreçte işçi sayısının da dramatik bir şekilde azaldığı, TTK’nın büyüyeceği yerde bilinçli bir şekilde küçültüldüğü görülmüştür.

Oysa TTK’da mekanizasyona yönelik çalışmaların sürdürülmesi ile birlikte ki son zamanlarda bu yönde önemli adımlar atılmıştır, üretime yönelik istihdamın önündeki engellerin kaldırılması (son günlerde 1000 kişi alındı ancak bir o kadar çalışan da emekliye sevkedildi), böylelikle TTK’nın ülkemiz kömür madenciliğinin eski günlerindeki gibi güzide bir kuruluşu haline getirilmesi, bölünüp-parçalanıp özelleştirme uygulamalarından vazgeçilmesi, siyasilerin değil bilim insanlarının ve çalışanlarının himayesinde, liyakate uygun şekilde yönetilmesi gerekmektedir.

Kömür-çelik ilişkisi ithal kömür ve ithal hurdaya dayalı olmaktan kurtarılmalıdır. Metalürjik kömür ithalatı ve teminde giderek artacak olan güçlükler dikkate alındığında taşkömürü üretim politikası, termik santral yakıtı olarak değil, demir-çelik sektörüne yönelik planlanmalıdır.

TTK işletmelerinin taşkömürü havzasında lider ve önder işletmeler olarak faaliyetini sürdürmesi, ekonomik ve sosyal açıdan olduğu kadar işçi sağlığı ve güvenliği açısından da yaşamsaldır. Bu nedenle TTK hedefini, ciddi bir havza planlamasıyla belirlemelidir. Buna bağlı olarak Maden Makinaları Fabrikası’na gerekli özeni göstererek yatırım yapılmasının sadece Havza’ya değil genel olarak ülke madenciliğine büyük yararı olacaktır.

TTK’nın kömür üretiminden kaynaklanan zararı elektrik ve çelik satışı üzerinde sübvanse edilmeli, ithal kömürüne getirilecek kota ile yerli kömürler teşvik edilmelidir."