Siyaset tarihçileri, ileride, bugünlerde Türkiye’de yaşananları nasıl anlatacak çok merak ediyorum doğrusu… Malum, yalan yalnızca bizim coğrafyada değil, dünyanın her yerinde siyasetin en esaslı malzemelerinden biri… Tamam bu durum tarihin hiçbir döneminde de değişmedi... 50 küsur yaşımdayım… Yaşı kemale ermiş sayılırım rahatlıkla… Çok siyasi tartışmalara, kıran kırana mücadeleye, bitip tükenmek bilmeyen polemiklere tanık oldum… Ama yalanın bu kadar fütursuzca kullanıldığı, bu denli prim yaptığı bir döneme tanık olmadım…
 
Malum internet çağındayız… İnsanların her türlü bilgiye ulaşmaları son derece kolay artık… Ağızdan çıkan her söze, sergilenen her davranışa dikkat etmek gerekiyor bu yüzden… Temeli olmayan sözlerin anında yalanlanıp, boşa çıkarılması çok kolay çünkü… Ama siyasetçiler bilgi akışının eriştiği hıza aldırmadan yalan söyleyebiliyor rahatlıkla... Nasıl bu kadar pervasızlaşıyorlar, anlamak zor… Annemin deyimiyle “Ar damarı çatladı” galiba… Ne desek para etmediğine göre, anlaşılan o ki, yüzsüzlük de boyut değiştirdi artık…
 
BU KADAR BASİTLİĞE NEDEN İHTİYAÇ DUYDU SİZCE
Alın size sıcak bir örnek… Erdoğan aksinin rahatlıkla kanıtlanacağını bile bile İnönü’nün bir fotoğrafını gösterdi tüm dünyaya… Tersyüz etmeye çalıştığı gerçek çok kısa bir sürede de çıktı ortaya… Tamam, sabah söylediğinin akşama kalmadan tam tersini yaptığı onlarca örnek var ortada… Kabul, Kabataş yalanından “camilere pislediler”e, “Terör örgütüyle görüşen şerefsizdirden, Ergenekon avukatlığına, ayakkabı kutularından FETÖ ile ilişkilere kadar birçok konuda yaptığı akıl almaz manevraları hiç kimse unutmadı daha…
 
Buna rağmen bu kadar basitliğe neden ihtiyaç duydu sizce? Güvendiği dağlar var da ondan… Birinci dağ havuz medyası… Gerçeği hokkabazlardan bile hızlı deforme etme kapasitesine sahip havuz medyası, dünyada eşi benzeri görülmeyen bir propaganda aygıtı olarak görev yapıyor… AKP’nin yaratmaya çalıştığı “Yeni Türkiye”nin PR ajansı olarak da çalışan yandaş medya aynı zamanda sistematik yalanlar üreterek her şeyi çarpıtıyor… Kendi kitlesinin başka kaynaklara itibar etmeyeceğini iyi bilen Erdoğan burada yaratılan algıyı yeterli görüyor… Önemli olan oy aldığı %50 çünkü…
 
YALAN DOLAN SİYASETİNİ AŞMAK GEREKİYOR
İkincisi, Erdoğan,  kutuplaştırıcı dille derinleştirdiği toplumsal kamplaşmayı iyi kullanıyor… Bugüne değin karşılaştığı tüm krizleri siyasallaşmanın yarattığı karşıtlıkları kontrol ederek avantaja çeviren Erdoğan, konu ne olursa olsun, sözü, içinde koyu bir hamaset bulunan dinci bir söylemle oluşturduğu kültürel-ideolojik alana taşıyıp, bu kavramlar üzerinden tartışılmasını sağlıyor… Bu da, ona maça beş sıfır önde başlamak gibi bir avantaj sağlıyor… Bulduğu her fırsatta “Camileri ahır yaptılar”, “Başörtüsünü yasakladılar” gibi cümleler kurması, tümüyle bu stratejinin ürünü olarak ortaya çıkıyor…
 
Cumhuriyet’i kuranlar, yüz yıllardır dini kurallara göre yönetilen bir ülkede dünyevileşme yolunda dev adımlar attı… Halktaki kimi dirence karşın Jakoben davranışlarla laik dönüşümde ısrar eden bu çevreye bir tepki de birikti doğal olarak…  Erdoğan’ın o fotoğrafı göstermesinin altında da derinlerdeki o tepkiyi bugüne tahvil etme gayreti bulunuyor… Ülkeyi bir uçurumdan diğerine sürükleyen bu yalan dolan siyasetinin aşılması gerekiyor mutlaka… Bunun için de halka samimi ilişkiler kuran bir siyasete gereksinim duyuluyor… Bu başarıldığı zaman, inanın, ne AKP kalacak ortalıkta, ne de yalanları…