Bir sosyolog değilim elbette fakat yaşadıklarımdan her daim çıkınıma çıkarımlar biriktiren bir yolcuyum. Kısa günün karıdır paylaşacaklarım şöyle ki öğrenmenin çok çeşitli yolları varmış bu da denenenlerdenmiş.
“Akıl yaşta değil baştadır” atasözüyle bir giriş yapalım hadi yazıya.
“Akıl akıldan üstündür” ile de bir açık kapı bırakalım…
Bilgi paylaştıkça çoğalır ve gerçekten de işe yarar, bunun yanı sıra da bilmediğini öğrenmek, bildiğini öğretmek kadar kutsaldır benim nazarımda.
Bilmediğini öğrenmek için kılı kırk yaranları hor görmemek lazım.
Herkes doğuştan şanslı ve eşit değil ne yazık ki.Ve herkes her şeyi asla bilemez.
Bilmediğini öğrenmek isteyenlere, bildiklerini öğretenler içinden de ergenliğini henüz tamamlayamamış olanlar çıkabilir dikkat!
 Bu durumda birlikte çıkılan yollar daha da zorlaşabilir ve çekilmez hale gelebilir.
Yetişkin olmak, yaşla, yılla alakalı bir durum değil ki.
 Bunun yüksekokullarda okumakla, yüksek mevkilerde olmakla da bir ilgisi yok, bu sadece kişinin kendini ne kadar eğittiğiyle ilintili bir durum öyle değil mi?
Her birimiz için geçerli sanırım,sadece okullarda değil, hayat yolundaki öğrenciliğimizin kıymetini de bilirsek ve öğreniyor olmaktan dolayı utanmazsak, kazanımlarımız daha da değerli olacaktır diye düşünüyorum.
Bu elbette bakış açısına göre değişir ama kişisel olarak deneyimlediğim kadarıyla çok rahatlıkla böyle bir çıkarım yapabilirim şu durumda.
Bazen bir eğitmenden, bazen küçücük bir çocuktan bile öğrenebileceğimiz o kadar çok şey var ki yeter ki isteyelim utanmayalım, öğrenenleri de utandırmayalım.
Yoksa kuru kuru ahkâm kesmek gibi kolay yolu da var bu işin, içini dolduramadıktan sonra boş işler bunlar.
Bilgisini paylaşmayanları ve karşılığında beklenti içine girenleri, içinden geçtiğimiz süreçlerde çok kereler mutlaka gördük görüyoruz da.
Güveni sarsanları ve işi ukalalık boyutuna getirenleri ayrı tutmak gerekiyor şu durumda.
Herkesin kendine göre bir bakış açısı varelbette yaşama dair, ortak paydalarda buluşanlar yol arkadaşı olurlar genellikle ve ayrılıncaya kadar göze,  gönle çöp batmaz birbirlerinden.
Ola ki zamanla yol yön ayrılır, işte ondan sonra ergenlik denilen süreç kişileri, üzerlerinde sakil duran davranışlara meyleder.
Neden üzerlerinde sakil durur peki çünkü bu kişiler görünüşte olgun gibi dururlar fakat zihinlerinde bir ergenin daha da ergensi davranışlarını sergilemelerine neden olan kıskançlık barındırırlar.
Kıskançlık, kişileri başarı için kamçılayan bir düzeydeyse şayet, kısmen kabul görür ama çamur atma evresindeyse zararlı hale gelir ve zarar verir.
Böyleleri iletişim kurmaktan acizdirler, söylemlerinde hep karşı tarafı suçlarlar ve hiç kendilerine bakmazlar.
Ve asla bunun aksini kabul etmezler. Onlar için empati yapmak gibi bir olasılık yoktur çünkü.
Hata yaptığını kabul etmek ve özür dilemek o yüzden zor gelir, oysa gönül almak için özür dilemeyi becerebilmek bile bir eğitim göstergesidir. Karşınızdakinin bir değeri varsa elbette. Ve özrü kabul etmek de bir erdemliktir aslında.
Yıllar önce bir yerde okumuştum, elinizin işaret parmağıyla karşıyı gösterip suçladığınızda, kalan parmaklarınız size dönük olur ve aslında karşıyı suçlarken kendinizin daha kabahatli olduğunuzu gösteren bir ders çıkar ortaya ve bunu ergenliğini tamamlayamayanlar anlayamaz çünkü işlerine gelmez!
Yol arkadaşı olduklarımızla, yol arkadaşımız olanların seçimi konusundaki beceriksizliğimiz birçok durumda eşit sayılabilir belki. Birbirine kazık atanlarla, birbirinden kazık yiyenler ortalama olarak eşittirler aslında. Ama birçoğumuz kendimizi kutsarız karşıda olanı harcarken.
 Ola ki bir taraf kendini yenilmiş hissederse skoru eşitlemek için böyle durumlarda seviyesiz-leşebilir de mazallah. Öğrenmek, öğretmek, bilgiyi sevgiyi paylaşabilmek ve tecrübelerle büyümek belki içinde çokça acı olan yaşanmışlıklarla olgunlaşabilmek demektir.
Kendi kendimizin öğretmeni olmak bu yolculuğa katkı sağlıyor muhakkak ama öğretmeyi sakınmayanlara da çok ama çok ihtiyacımız var.
Ve unutmayalım herkes birbirinden birşeyler öğrenir mutlaka. Öğretmenler öğrencilerine bildiklerini öğretirken öğrencilerinden de çok şey öğrenirler.
Evet, her şeye bedel biçilen bu dönemde ve aslında her dönemde, bilgiyi satmak emeğin karşılığını almak olabilir ama insan satmak olsa olsa evrimini tamamlayamamış olanların seçtiği yoldur.
Ve galiba bütün ilişkiler menfaatler üzerine kuruluyor. Samimiyet ve dürüstlük üzerine ölü toprağı serilmiş değersizlikler olarak görülüyor. Şu durumda harcadığımız değerlere yazık oluyor.