ERKEK SİZİN,DİŞİ ALLAH İÇİN Mİ?
 
İhlâs Suresi’nde Rabbimiz bir ilâhta bulunması gereken özellikleri bildirerek bize kendini tanıtmış ve tevhit konusunda ilk dersini vermişti. Ve Necm Suresi’nin 1 ile 5. ayetine kadar müşriklerin “Kuran'ı Muhammed uyduruyor, hevasından konuşuyor, o saptı, şaştı” şeklindeki iddialara Muhammed’in,sapmadığı,azmadığı,keyfine göre konuşmadığı,tebliğ ettiği mesajların kendisine vahyedildiği o ana kadar indirilen ayetler kanıt gösterilerek cevap verilmiştir. Bunları dile getirdikten sonra6 ile 18 ayetlerinde de Peygamber’e vahyin nerede,nasıl ve ne şekilde indirildiği önceki yazılarımızda anlatmıştık.
 
Yine Peygamberimiz çetin şartlar içinde canı pahasına Kâbe'de tüm insanlara karşı Necm Suresi’ni hutbe okur gibi okumuş ve surede geçen Lat,Uzza ve Menat isimli putları duyan Mekkeli müşrikler çok etkilenmiş, birkaçı hariç topluca secde etmişlerdi. Bu olayın ardından Mekke halkının topluca Müslüman oldukları yönünde söylenti çıkmış, bu söylenti Habeşistan'a ulaşmış ve oraya gönderilmiş olan muhacir Müslümanlar sevinerek anayurtlarına dönmüştü.Önceki yazımızda bunları da belirtmiştik.
 
LAT,UZZA VE MENAT’A SECDE EDİP ONDAN YADIM DİLEMEK.
Peygamber’in hutbe gibi okuduğu NecmSuresi’nde geçen Lat,Uzza ve Menat isimli putları duyan ve secde eden müşriklereAllah, “Buna rağmen, hiç düşündünüz mü Lât ve Uzzâ'yı, diğer üçüncü Menât'ı?”(Necm, 9-20)  şeklinde seslenmiştir. Ayette Allah, Müşriklere“Gerçek Rabb; Ehad, Samed, doğurmamış ve doğurulmamış, kendisine hiçbir şeyin denk olmadığı Allah iken, şu sizin ilâhlarınız Lât, Uzza ve diğer üçüncüsü olan Menat'ı gördünüz mü? Hiç onları düşündünüz mü? Bir düşünün, onlardan ilâh olur mu? Siz bu basit şeyleri nasıl olur da Ehad, Samed, doğurmamış ve doğurulmamış, kendisine hiçbir şeyin benzemediği Allah'a ortak tutarsınız? Siz hiç düşünmez misiniz?” demektedir.
 
Lât, Uzza ve Menat isimlerinin dişil olmalarının nedeni, Arapların bunları birer melek, melekleri de Allah'ın kızları olarak kabul etmelerinden ileri gelmektedir.Lât putu;Taif’de bulunmaktadır. Taif haklı Kâbe'den sonra en üstün tapınağın Lât olduğuna inanır ve onunla Kureyş dışındaki kabilelere karşı övünürdü.Uzza,Mekke ile Taif arasındaki Nahle denilen yerde, bir bina içinde bulunan bir ağaç idi. Taş olduğu da söylenmektedir. Kureyş kabilesinin saygı gösterdiği bu nesnenin üzeri örtülü idi. Günümüzde Kâbe'nin üzerine binlerce dolarlık altın kaplamlı örtü ile örtülmesi, bize bu cahilî geleneğin devam ettiğini düşündürmektedir.Menat;Mekke ile Medine arasında Müşelleldenen bir yerde bulunuyordu. Bu bir kaya heykel idi. Huzaa, Evs ve Hazreç kabileleri bu kaya-heykele saygı gösterir, hacca buradan başlarlar ve önünde yağmur dilerlerdi.Müşrikler kutsal saydıkları bu putlar adına yemin ederler, çocuklarına Abdullât (Lât'ın kulu), Abduluzza (Uzza'nın kulu)ve Abdümenat (Menat'ın kulu) gibi isimler takarlardı.
 
“Erkek sizin için, dişi Allah için mi? İşte bu, bu şekilde olursa, eksik/ haksız bir bölüştürmedir.”(Necm, 21-22) Mekkeli putperestlere yanlış inanç üzere oldukları söylenerek“Siz kızların noksan, erkeklerin tam varlıklar olduğuna inanıyorsunuz. O halde noksan olan şeyleri nasıl oluyor da noksanlıklardan arınık olan Allah'a yakıştırıyorsunuz? Hâlbuki sizin anlayışınıza göre mükemmel, mükemmel olana; değersiz de âciz ve hakir olana olmalı değil midir?”Kuran da yine başka ayetlerin de,“Ya da kızlar O'na, oğullar size mi?(Tur/ 39)
 
Bunlar, Allah, haklarında bir kanıt indirmediği hâlde sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Andolsun, onlara, Rablerinden doğru yolun kılavuzluğu geldiği hâlde onlar, sadece zanna, bir de nefislerinin hoşlandığı şeylere uyuyorlar.”(Necm, 23)
 
Ayette geçen “zann” kelimesi,“yakin”in (kesin bilginin)karşıtı olan, bilimsel olmayan, sonu ve sonucu bilinmeyen demektir. “Zann” sözcüğünün kullanımına dair genel bir açıklama Sad Suresi’nin sonuna konulmuştur.Müşriklerin “zann”dan sonraki ikinci yanlışları, canlarının istediği şeye, yani işlerine gelene inanmaktır. Değişken, yani bugün başka türlü, yarın başka türlü olan bu inanış, günümüzde “İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanmaya başlarsın” özdeyişi ile ifade edilmektedir.Dolayısıyla bu ayet, putların ilâh edinilmesinin sebebinin zanna ve nefislerin arzularına tâbi olmaktan kaynaklandığını bildirmektedir.  “Yoksa insan için, her özleyip hayal ettiği mi var? Âhiret de, dünya da Allah'ındır.” (Necm, 24-25)Bu putlar ne dünyada ne ahirette hiçbir şeye sahip değillerdir. O halde bunlar nasıl olur da Allah'a ortak kabul edilebilir!”
 
ŞEFAAT İSTEMEK
“Ve göklerde nice melekler var ki, Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için izin vermesinden sonraki durum dışında, yardımları, kayırmaları hiçbir işe yaramaz.” (Necm, 26)Mekkeli müşrikler melekleri, Allah’ın kızları olduğuna inanmaktaydılar bu nedenle de melekleri sembolize ettikleri”Lat, Uzza ve Menat”heykellerine yalvarmakta,onlardan yardım dilemekte veonlardan şefaat istemekteydiler.Allah, Muhammed Peygamber’in insanları İslam’a ilk davet ettiği “Fatiha Suresi”nde,“iyyakena'büdü ve iyyakenestain(Yalnız sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım isteriz)”diyerek İslam’ın ilkesini ortaya koymuştu.De ki: “Bütün yardım, destek, kayırma Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur. Sonra yalnızca O'na döndürülürsünüz.” (Zümer/ 44)Allah'tan başka şefaatçi yoktur: Şefaat sadece Allah'a aittir. Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin sadece Allah'a ait olduğudur.Neyazıkkigünümüzde bazı insanlar, tıpkı bu ayetlerin indiği günlerde yaşamış olan müşriklerin Lât’tan, Uzza’dan, Menat’tan, meleklerden şefaat yardım umdukları gibi, peygamberler de dâhil olmak üzere ölü veya diri binlerce insandan, türbe ve heykel gibi sayısız nesneden şefaat istemektedirler. Melek ve şefaat kavramları Kuran'dadeğil rivayet kaynaklarındabulunmaktadır.
 
MELEK LERİN KANATLI MASUM,SORUMSUZ VARLIKLAR OLMADIĞI
Kuran’da melek veya onun çoğulu olan melaike kavramaları,konu akışına göre,“Allah’ın elçisi, resulü” olarak tanımlanırken, “Allah’ın gücü, kuvveti, yönetim gücü” olarak da söz edildiği yerler vardır. Kuran ayetleri ve değişik varlıklar, zihinsel ve doğal güçler için de kullanılmıştır. Yani akıl, hafıza, refleks, vicdan, dikkat, algılama, merak, tercih, korku, ümit, zekâ gibi zihinsel fonksiyonlar ile doğadaki iradesiz canlılardan rüzgâr, yağmur, ısı gibi güçler de Kuran'da bu sözcük kapsamında ifade edilmektedir. Kuran'dan öğrendiğimize göre melekler, diri ve akıllı olan, her şekle girebilen, sürekli Allah'ı zikir ve tespih eden; cinsiyet, şehvet, yeme-içme ihtiyacı, insanlardaki kötülük işleme yeteneği olmayan masum bir çocuk gibi özellikleresahip varlıklar şeklinde bir anlayışı yoktur. “O ahirete inanmayanlar, melekleri kesinlikle dişilerin isimlendirilmesiyle isimlendiriyorlar.”(Necm, 27)Mekkeli müşrikler hem kendilerini Allah'a yakınlaştırdığını sandıkları ilâhlarına Lât, Uzza, Menat örneğinde olduğu gibi dişil isimler koymuşlardı, hem de meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanıyorlardı.
 
ZANN ETMEKTEK
Oysaki onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar yalnızca zanna uyuyorlar. Zan ise ‘Hak’tan hiçbir şey kazandırmaz.” (Necm, 28) Fakat ne acıdır ki, bugün Müslümanların kabir azabı, mehdinin zuhuru, İsa'nın inişi, ahirete ait şefaat anlayışı gibi pek çok inancı hep zanna dayalıdır. Bu inançların maalesef ayette belirtilen zanna dayalı inanışlardan hiçbir farkı yoktur.Onların bilgiden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz senin Rabbin, yolundan sapmış olanı başkalarından daha iyi bilendir, kılavuzlandığı doğru yolda olanı da başkalarından daha iyi bilendir.”(Necm, 30)