Türkiye'nin dış politikadaki en önemli zikzaklarından biridir Suriye politikası. Dört yıl önce Suriye Devlet Başkanı Esad bizim dostumuzdu ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı gösteriyorduk.
   Peki sonra ne oldu? Kiziroğlu Ahmet Bey'in hayali politikalarına uyarak Esad'ı terörist ilan ettik ve Suriyelileri bu teröristten kurtarmaya kalktık. Hatta bir haftada Şam'a ulaşıp buradaki Emevi Camisi'ne namaz kılma planları bile yaptık. Esad'a muhalif Özgür Suriye Ordusu'na devlet kurdurmaya kalktık. Esad'a da aşağılamak anlamında 'Esed' demeye başladık.
  Bu politika nedeni ile dört yıldır iç ve dış politikada bir çok riske girdik. Bu nedenle de maddi manevi çok kayıplarımız oldu. Hala da kaybetmeye devam ediyoruz. Özellikle son günlerdeki can kayıplarımız tüm milletimizi derinden üzmektedir..
  Dört yıldan beri yaşadıklarımızı herkes yakından biliyor. O yüzden ben ayrıntılara girmiyorum.
  Ama  geçen hafta Rusya'da yapılan Türkiye, Rusya ve İran'ın katıldığı üçlü zirvede varılan Moskova Anlaşması'na göre Esad'ı tekrar legal devlet başkanı olarak tanıdığımızı ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı göstereceğimizi deklere ettik. Yani fabrika ayarlarına geri dönmüş olduk! Bu ne demek şimdi?
   Bu kadar sıkıntılardan ve kayıplardan sonra tekrar başa dönmemizi; dün Esed dediğimize bu gün  hiç bir şey olmamış gibi tekrar Esad demeye başlamamızı neyle izah edeceğiz?
   Bazen bir fıkra bir konuyu makalelerden daha iyi anlatabilir düşüncesiyle; ben de şimdi aklıma gelen ve konuya uyan bir fıkrayı anlatacağım; ve hiç yorum da yapmayacağım. Ama isterseniz siz yapabilirsiniz.
   Ağa ile kahyası at arabasına kurulmuşlar; kasabadan çiftliğe dönüyorlarmış. Derken atın ihtiyacı gelmiş ve yola pislemeye (kibarcasını yazıyorum!) başlamış. Bu esnada şakacı bir adam olan ağanın aklına bir muziplik gelmiş; ve kahyaya, ''şu atın pisliğini yersen sana bu atla arabayı veririm'' demiş. Kahya şöyle bir düşünüp ve ''bir defadan bir şey olmaz; bu atla arabaya değer'' diyerek teklifi kabul etmiş ve pislikten bir lokma yemiş.
   Ağa tabii ki ağa olduğu için sözünü tutmak zorunda kalmış ve atla arabayı kahyaya vermiş. Ama bir taraftan da kendine kızmaya başlamış ''yahu bir şaka uğruna canım atla arabayı salakça verdik'' diye! Biraz sonra dayanamayıp kahyaya ''yahu bu atla arabayı senden nasıl geri alabilirim?'' diye sormuş. Kahya da hiç düşünmeden, ''kolay ağam'' demiş, ''siz de aynı pisliği yerseniz atla arabayı geri veririm!''
   Ağa önce bu teklifi kabul etmemiş ama atla araba da onun için çok önemli imiş Bu yüzden biraz düşündükten sonra, o da ''bir defadan bir şey olmaz, sineye çekelim bari'' deyip teklifi kabul etmek zorunda kalmış. Tiksinerek de olsa pislikten bir lokma da o yemiş.
   Kahya da sözünü tutmuş tabii.
   Atla arabayı geri alan ağa; biraz daha gittikten sonra aklı başına gelip kahyaya şöyle demiş:
   ''Yahu, bu atla araba biraz önce benimdi. Şimdi yine benim. O zaman biz bu b.ku niye yedik!''
   Dedim ya! Yorumsuz!
 
                                                                                                                                           Şerafettin Üstünkol