Kentte, birkaç gündür yaşanan işçi eylemlerini içim acıyarak izliyorum. Ne yalan söyleyeyim, nasıl tutum almam gerektiği konusunda yüreğim başka, aklım başka şeyler söylüyor. Herkese akıldanelik yapmaya hazır yüreğim, başka derinliklerde atıyor. Bir yanda gözü dönmüş patronların akıl almaz kâr hırsı ve bir olayı tüm yönleriyle değerlendirip bütünlüklü politika üretmekten aciz hükümet, diğer yandaysa adına ocak bile denmeyecek ilkel mağaralarda ekmek parası uğruna ölümle köşe kapmaca oynayan maden emekçileri… Safım en başından belli, hiç tartışmasız emekçilerin yanındayım; patronların da, hükümetin de canı cehenneme elbette…

Ekonomi denen akıl dışılığın, sanki başka seçenek yokmuş gibi insan kanı içerek yürümesine şiddetle itiraz ediyorum… Bu her hali bir başka vahşet olan alçak düzenin son bulması için gecemi gündüzüme katıyorum da, fikrimin etrafında toplananların sayısını görünce ezberim bozuluyor. Hırsların aklın fersah fersah önüne geçtiği, insanlığın başta “para” olmak üzere kendi yarattığı değerlere tapındığı iğrenç bir dönemden geçiyoruz… Görünen o ki bu karanlık sürecek biraz daha… İki ömür daha sürse harcayamayacağı kadar çok para biriktirmiş haramzadeler, daha da çok kazanmak için doğayı amansız şekilde tahrip edip varsıllıkları yağmalarken, emekçiler açlıkla, ölüm arasında sarkaçlanıp duracak…

İŞSİZLİK: ÖLÜMÜN BİR BAŞKA ADI

Şu içine düştüğümüz hale bakın: Kendilerine “ya kırk katır, ya kırk satır” denilerek işten çıkarılan garibanlar, “Biz daha fazla maaş istemiyoruz, iş güvenliği de güvencesi de lazım değil, kıdem tazminatlarımız da sizin olsun” demek için yürüyor Zonguldak sokaklarında… Başka seçenekleri olduğunu düşünemiyorlar, önlerine başka ufuklar açacak ne bir sendika var ortalıkta ne de güvenebilecekleri siyasal bir yapılanma… İktidarsa daha kodaman patronların emrinde… Evde ekmek bekleyen çocukların göz bebekleri peşlerini hiç bırakmıyor garibanların… Her türlü zillete razı olup, ucunda ölüm de olsa, eksili karanlıklara yeniden girmek istemeleri de bundan dolayı zaten…

Adına düzen denen alçaklığın çarkı acımasızca dönüyor. Güçlü olan çarkı olanca hızıyla çevirirken, güçsüz olanlar, güçlünün gücüne güç katmak için eziliyor o çarkların arasında… Canhıraş çığlıklar, ortalığı saran kan kokusu çarkın hızını daha da artırıyor… Maden patronlarıyla hükümet sözüm ona karşı karşıya geldi, çarkın arasında değer yaratan garibanlara, bu kez, ölümün bir başka adı olan işsizlik dayatıldı acımasızca. Kolaydan para kazanmaya alışmış patronlar hükümetin sektör temsilcilerinin onayını almadan yaptığı düzenlemenin faturasını tümden emekçilere kesti…

BİR TAŞLA YÜZ KUŞ VURULUYOR

Hepimiz biliyoruz ki bu acımasızca çekilmiş bir blöf… “Bedelini nasılsa işçiler ödeyecek” denilerek yapılan bir restleşme demek daha doğru aslında… Olay net: Rödevanslı sahalardaki şirketlerin en büyük alıcısı ÇATES, uzun zamandır kömür almıyor. Bu da kömür stoklarının yığılmasına neden oluyor. Stoklar da doğal olarak maliyetleri yükseltiyor. Maden işçilerinin kimi haklarında kısmi iyileştirmeler yapan Torba Yasa tam da bu zamanda yetişti patronların imdadına… Fırsat ganimet bilindi ve işçiler sokağa döküldü. “Rödevans kaldırılsın” talebi patronlardan önce işçilerden duyulmaya başladı.

 

Strateji belli. Tıpkı HEMA’nin Kandilli’de yaptığı gibi emekçiler eyleme yönlendirilip, geri adım atması beklenecek hükümetten. ÇATES yeni ihaleye hazırlanacak bu arada. O sorun da bir şekilde çözülmüş olacak. Tüm bunlar olurken de işçilere de ücret verilmeyecek. Bir taşla yüz kuş vurulacak. Bizimse halimiz içler acısı. “Bırakın yüksek ücreti, en yükseğini verseler bile, insan onuruna yakışmayacak bu koşullarda hiç kimse çalışmasın artık, ekmek parası için ölümler son bulsun” talebini yükseltecekken, “İşçiler bir an önce işine dönsün, evlerinde çorba kaynasın” diyor içimizden bir ses… Gönlümüz, emekçilerin, doğaya dost yeşil bir ekonomide, insana yakışı işlerde çalışmasından yanayken, aklımıza, açılan okullar, evde defter kalem bekleyen çocuklar geliyor da önümüze eğiliyor başımız…