Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan bir basın toplantısı düzenleyerek gazetecilerin sorularını yanıtlamış. Belediye alacaklarının tahsiliyle ilgili söylediklerinin neredeyse her gazeteye manşet olduğu basın toplantısında, yalan yanlış şeyler yazdıkları, kişilik haklarına saldırdıkları gerekçesiyle bazı gazetecilere sitemde de bulunmuş. “Burası muz cumhuriyeti değil” diyerek de kendisiyle ilgili asılsız yayın yapan gazetecilerden hukuk önünde hesap soracağını da eklemiş sözlerine…

Doğrusunu söylemek gerekirse Zonguldak basınının habercilik anlayışından, tarzından, dilinden ben de şikâyetçiyim. Kamuoyuna doğru ve eksiksiz haber verme yarışından daha çok kimin kimden kaç para aldığı tartışmasının öne çıkması utanç verici kesinlikle. Tartışma adabı yok denecek düzeyde. Bir kentsel meseleyi boyutlarıyla ele alıp açınımlar sunabilecek yazı insanının mumla aradığı gazetelerde, Türkçenin dalını budağını kıran fikir fukaraları, hem de “başyazar” namıyla cirit atıyor ne yazık ki…

KATILIMCI SÜREÇLER GEREKSİZ ZAMAN KAYBI OLARAK GÖRÜLÜYOR

Kusura bakmasınlar ama bu güdüklükte kent yönetiminin payı çok bence. Ne kadar şikâyet eder görünseler de istedikleri bu çünkü. Arada oyunbozanlık yapan olsa da diledikleri gibi yönlendirip, imajlarını cilalayan propaganda aracına dönüştürmeleri çok daha kolay oluyor. Eleştiriye, farklı görüşe asla tahammülleri olmadığı gibi fikir alışverişi yapıp, katılımcı bir süreç işletmeyi Sayın Alan başta, birçoğu, gereksiz zaman kaybı olarak görüyor. Her şeyin en iyisini bildiklerini düşünüyorlar zira…

Sizlerde takip ediyorsunuz, kamuoyuna bilgi vermeyi zül sayan kamu yöneticisinin, salt kendi pozisyonunu güçlendirmek, rakip gördüğü kişiyi elimine etmek için tarzından herkesin şikâyetçi olduğu gazetecilere el altından bilgi sızdırması olağan bir uygulama bizim kentte. Kentin en üst düzey yöneticisinin, bu tarz gazeteciliğin âlâsını yapanlarla karanlık mahfillerde buluşup pazarlıklar yaptıktan sonra “Omerta Yasası” uyarınca derin bir suskunluğa gömülmesi sıradan bir eylem ayrıca...

GERÇEĞİ YETKİLİLERDEN DEĞİL DE TBMM’YE VERİLEN ÖNERGELERDEN ÖĞRENDİK

Hal böyle olunca körlerin sağırları ağırladığı garabet kent yaşamını belirleyen en önemli unsur haline geliyor. Hakaretamiz cümlelerle yapılan maksatlı haberler gazetecilik sayılırken, halktan saklı iş yapmanın adı devlet adamlığına çıkıyor. Olan da kente oluyor. Gerçek sorunlar tartışılmadığı gibi, “yapıyorum gayretkeşleri” her şeyi yıkıp tarumar ediyor. Alacakaranlık yaratılıyor, kentte yürütülen projelerle ilgili detay bilgiler, yetkililerden değil de TBMM’ye verilen önergelerden öğreniliyor…

Sayın Başkan Fener projesinden de söz etmiş toplantıda. “Detayları ihaleden sonra” demiş. Kimse de “Neden” diye sormamış. Hiç ders almıyoruz. Şayet önceden açıklansaydı, Kapuz Plajı gibi bir kentsel ziynette, sipsivri duvarlar ve prefabrik yapılardan oluşan bir proje uygulanır mıydı? Liman Projesi’nde şeffaf bir süreç işleseydi, İsmet Paşa heykeli önünde kentin sinir uçlarına da dokunan yapboza gerek kalır mıydı? Gereksiz bir tartışma yaşamadığımız gibi kamu kaynağı da heba olmazdı. Aynı şeyleri Fener’de yaşamamak için lütfen Fener Projesi’nin detaylarını açıklayın. Derhal hem de…