Ne kadar acı ki, bu ülkede koltuk uğruna bir yerlere gelmek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e hakaret etmeye cüret edebiliyor…

Ülkenin yarısının neredeyse nefret ettiği bir siyasetçiyle Atatürk’ü kıyaslayabiliyor…

Aslında dertleri Atatürk değil, Atatürk düşmanlığı yaparak yaranmak, koltuk kapmak, benzer söylemlerde bulunan Cumhurbaşkanına şirin gözükme gayreti…

 

İnsanoğlu, doğumundan ölümüne kadar değişiyor, dönüşüyor…

Düşüncelerimiz de doğru orantılı gelişiyor…

Ama dün savunduğun değerleri inkar etmek…

Dün “din istismarcıları” dediğin insanlarla aynı safta yer almak…

Yargıtay’daki dosyalardan yırtmak için sağdan sola tornistan yapmak…

Dün birlikte siyaset yaptığın insanlara “Bu CHP’liler var ya bunlar abdestsiz namaz kılar… Bu namaz kılmayanlara, abdest almayanlara oy vermeyin”  diyecek kadar kendini inkar etmek…

CHP’yi kastederek, “Bunlar iktidara gelse insanlar fare yer” diyecek kadar siyaseti ayağa düşürmek değişim değil, olsa olsa politik zübüklük olur!

 

Son verdiği demeçte siyasette kaybetmenin verdiği hafiflikle olsa gerek saçmalamaya devam eden Kozlu eski Belediye Başkanı, AKP Zonguldak Belediye Başkan adayı Ali Bektaş, Atatürk ve onun devrimlerine dil uzatacak kadar ileri gitti…

 

Geçmişteki tüm çekişmemize rağmen, zaman zaman telefonla görüştüğüm Bektaş, hümanist yanı ile sevdiğim bir insan olduğu kadar, politikada yaptığı yanlışlarla da en sert şekilde eleştirdiğim insanların başında geliyor…

Son açıklamasında AKP’yi öveceğim diye “Ülke ilk defa ayağa kalktı. İlk defa dik duruyor… Atatürk devrimlerinden daha büyük devrimler yapılıyor” diyerek kendisini komik duruma düşüren Ali Bektaş’ın bundan sonra yapacağı en hayırlı iş susmaktır…

 

Kendi siyasi ikbali için Cumhuriyet devrimlerine dil uzatacak kadar haddini aşan Ali Bektaş, bakın Mayıs 2003’de Arayış Gazetesi’nde verdiği demeçte ne demiş:


Mevcut iktidara (AKP) oy veren yüzde 34’lük kesimin yüzde 33’ü cahil kesimdendir. Demokrasilerde buna saygı duymak gerek.  Ancak, insanları kandırarak oylarını almanın demokrasilere ne kadar yararı olduğunu da göreceğiz.”

 

Gördük, Bektaş o gün “cahil”  dediği, “kandırılmış” dediği insanlarla omuz omuza verip bugün aynı siyasi partide siyaset yapıyor…

 

“Cahil”in kıblesi olmaz” derler…

Sahiden de öyle…

 

15 yıldır aktif siyasetin içinde olan Bektaş’ın kıblesi ne taraf anlamış değilim…

CHP, DSP, TDH, Bağımsız, AKP…

Rozet koleksiyonu yapsa yakasında yer kalmayacak!

Bektaş, bir ulusu yeniden ayağa kaldırmış, vatandaşı kul olmaktan kurtarıp yurttaş kimliği kazandırmış,  devrimleriyle tüm dünyada siyaset tarihine ders olacak kazanımlara imza atmış bir lidere söz söyleyecek son kişidir…

Mustafa Kemal katıldığı savaşlarda kazandığı zaferlerden çok devrimleriyle kazandığı zaferlerle anılan bir liderdir…

 

Köşeye sıkışınca “Paralel yapı” diyip işin içinden çıkan, adı Cumhuriyet tarihinin en büyük  yolsuzluk operasyonuyla anılan bir siyasi figürün haklı ya da haksız olduğu tarih önünde er ya da geç ortaya çıkacaktır… Ama ortada somut bir gerçek vardır… Aynı yolsuzluk dosyasında adı geçen Bakanlar eğer suçsuz iseler o gün neden görevden el çektirilmiştir…

 

Bektaş, sarf ettiği sözlerden ötürü ilk önce Türk halkından, ardından o küçümsediği devrimleri yaparak bir ulusu yoktan var eden büyük önder Mustafa Kemal’in aziz hatırasından özür dileme erdemini göstermelidir…

Atatürk üzerinden siyaset yapan, onun gölgesinden nemalananlara karşı yaşamı boyunca mücadele etmiş, Mustafa Kemal’i ilahlaştırarak ona en büyük kötülüğü yapanlara cephe almış bir gazeteci olarak, aynı tavrı Ali Bektaş ve onun gibi düşünenlere en sert üslubumuzla göstermeye devam edeceğiz…

 

Emperyalist, sömürgeci ülkelere başkaldırının destanı İstiklal Savaşı’nın başyazarı Mustafa  Kemal’i rahmet ve minnetle anıyor, Bektaş’ı ayıplıyor, kınıyorum…

Bu iş o kadar ucuz değil!

 

                                     ***

Köşe yazımı yarasa misali gece yarısına yakın yazdığım için Pusula Gazetesi’nden Ali Rıza Tığ’ın bugünkü yazısına internet üzerinden şöyle bir göz attım. Hemen adı geçen Zafer’i arayıp öyle bir görüşme olup olmadığını, o sözleri sarf edip sarf etmediğini sordum. Israr edince “Ağabey seni inandırmak için ne yapmam lazım. Sana yemin ediyorum Ali Rıza Tığ’la öyle bir görüşmem olmadı. Böyle bir şey demedim” dedi…

Zaten aksine ihtimal bile vermedim…

Çamura bulanmış servetini, kazandığı paraların kaynağını, adının karıştığı onca olayı açıklamakta zorlanınca, Efes, gaz, arabayı diline pelesenk eden Ali Rıza Tığ’a bir kez daha açık çağrıda bulunuyorum…

İstediğin platformda herkesin gözü önünde tartışalım. Olmadı Halkın Sesi’nin önümüzdeki aylarda yapmayı düşündüğü okur toplantısına buyur gel konuşalım. Sen sor ben yanıtlayayım. Ben sorayım sen yumurtla!  Yumurtla diyorum çünkü onca rezaleti izah edemezsin.

İnsanları aptal yerine koymayı bırak…

Son 10 yılda kestiğin faturaları açıkla, servetinin yüzde biriyse ben senden özür dileyeceğim.

Ha bu arada canlı yayın aracınız hayırlı olsun…

Ne varsa yine bu solcular da var… Yalan mı?

Vallahi pes Ali Rıza…

Vallahi pes!