Gazeteci, aldığı duyumları kendi olanaklarıyla (varsa belgelerle) değerlendirir,
kamuoyunun bilgisine sunar. Bu haberi yaparken haberini yaptığı kişinin mülkü ve siyasi kimliği ile ilgilenmez. Hatırı sayılır bir sermayedar mı, devlet içinde bir bürokrat mı veya mafyamatik bir kişi mi bunları hiç araştırmadan bildiğini-gözlemlerini yazar.

Yazmadan önce, konu ile ilgili ön bilgi için o kişiyle konuşur veya konuşmaz bu konu gazetecinin yaptığı habere olan güvenine bağlı. Hakkında yazı yazılan kişi veya kişilerin; konuyla ilgili bir yanlışlık varsa doğrusunu savunma için yazılana itiraz hakkı vardır, bunun adına “Tekzip” denir. Bazı yayın organlarında bu tekzip mahkeme kararıyla yayınlanır. Bazı gazeteler, yazdıkları habere güvendiklerinden konuya itiraz edenin yazısı mahkeme kararı olmaksızın yayınlanır.

Zonguldak’ta ve Türkiye genelinde özellikle Emniyetin zaafından kaynaklanan nedenlerle böyle olmuyor. Habere konu olan kişi veya kişiler mahkeme, hukuk-mukuk dinlemeden yanına 3–5 fedai alıp Gazeteye-Gazeteciye saldırıyor. Bu saldırı durumlarında da genellikle ne hikmetse vali, savcı, emniyet sessiz kalıyor. Mülki Erkan’ın bu sessizliği, bazen kamuoyunun tepkisi olduğunda bozuluyor ve saldırgan ayaküstü ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. Adalet hak, hukuk, basın özgürlüğü, gazetecilerin can güvenliği lafları hep havada kalıyor.

Bu olayın şimdilik son örneği Zonguldak’ta yaşandı. “PUSULA” Gazetesi sahibi 
Ali Rıza Tığ yaptığı bir haber nedeniyle geçtiğimiz haftalarda iki gün arayla iki defa saldırıya uğradı ve darp edildi. Kimse gözaltına alınmadı.

Ali Rıza Tığ’ı yaptığı haberler nedeniyle veya kişisel nedenlerle seven de sevmeyen de vardır ama yaptığı haberler nedeniyle bir gazetecinin şiddete uğraması başka şeydir. Ne yapmış Ali Rıza? Gazetecilik kimliğinin arkasına sığınıp “özel –kişisel sorunları” ile ilgili sağa sola “sözlü” olarak çamur mu atmış? Kesinlikle böyle bir şey yok o sadece yaptığı haber nedeniyle şiddete uğramış bir Gazeteci. 

Gazeteciye şiddet uygulayan bu güruh bu cesareti nereden alıyor? Ali Rıza yalan-abartılı yazı-haber yapmışmış, eğer öyle yaptıysa mahkeme denen bir şey var git adli makamlara şikâyetini yap. Hangi çağda yaşıyoruz. İyi be “ben senin yazdıklarını beğenmedim“ de al eline sopayı sokakta cadı avına çık. Kitaplarımı –yazılarımı beğenmeyen devlet beni içeri tıksın. Gazetecinin kendisi hakkında yazdıklarını beğenmeyenler yanına üç beş fedai alıp sokakta Gazeteci dövsün. İkisi arasında bir fark yok. Gazetecilere yazdıkları haberler nedeniyle devlet veya kişiler kim baskı-şiddet uyguluyorsa basın özgürlüğünü savunanlar tarafından bunların çetelesinin tutulduğunu kimse unutmasın.

Bir yumurta atıldı diye öğrenciler sopayla-gaz bombasıyla gözaltına alınırken neden Zonguldak’ta bir gazeteci birkaç defa 3–4 kişi tarafından tekme yumruk dövülüyor da olayın üzerine gidilmiyor?
 Bir tarafta; bakan’a yumurta atan, başbakanı mütevazı bir biçimde protesto eden öğrencilerin sopayla gözaltına alınması, bir tarafta ise ekmeğini zor koşullarda kazanmaya çalışan bir basın emekçisini, yaptığı haber nedeniyle öldüresiye darp edenlerin hemen salıverilmesi. Alın size hukuk adalet!

“Adalet mülkün temelidir” sözü sanki bu gibi durumlar için söylenmiş. Bu sözün açılımı herhalde “Ne kadar mülkiyet o kadar adalet” olmalı.