Türk bayrağı; uğrunda şehit verilen vatanın en güzel sembolüdür.

Uğruna kazanılan zaferlerle dolu şanlı tarihimizde 30 Ağustos günü yazılan destanın kahramanlarından teslim aldığımız ay yıldızlı bayrağımızın gururunu bugün bir kez daha yaşıyoruz…

Bu anlamlı günde; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, silah arkadaşları, aziz şehitlerimiz ve topyekün vatanımızı savunan herkesi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.

Soluksuz olarak yıllardır sürdürdüğümüz “Zonguldak Nostalji” sayfamızı da siz değerli takipçilerimize devrediyoruz…

Uzun yıllardır sürdürdüğümüz bayrak yarışına ara vererek bayrağı taşıması için öpüp sizlere teslim ediyoruz…

An itibariyle 51 bin küsür üyemiz, 14 bin 850 küsür fotoğraf, binlerce video ve 10 binlerce paragraf ve makale sayfamızın arşivinde kayıtlı bulunmaktadır. Sosyal medya sayfaları süreklilik gerektiren bir sistemle çalışıyor.  Beğenme, paylaşma ve yorumlar sistemi besliyor ve yukarılara çıkartıyor. Soluksuz olarak sayfamızı bilgi, fotoğraf ve görsellerle ayakta tuttuk. Zonguldak tarihi ve kültürüne, tarihi değerlerin korunması ve yaşatılması yönünde sürekli paylaşımlar ve uyarılarda bulunduk. “Tarihte bugün” döngümüzü her yıl yeni bilgi ekleyerek büyüttük ve iki senelik süreç ile katladık.

Sayfamıza yorumlarınızla yaptığınız katkılar, duyurularımıza verdiğiniz cevaplar bizi bir aile yaptı. Eleştirel, seviyeli ve yapıcı paylaşımlarınız gücümüze güç kattı.

Zonguldak Nostalji sayfası ve Grubu’nun tek kişinin yönettiği bir sayfa olmasına karşın bir ekip çalışması formatında yayınlanmasına özen gösterdik. “Ben yaptım” yerine “biz yaptık” sloganını benimsedik. Hali hazırda bu geleneğimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Geçtiğimiz süreçte sayfadaki takipçi yorumları sürekli değerlendirilmeye çalışıldı. Gerekli görülen durumlarda “YORUMLARINIZDAN SEÇTİKLERİMİZ” konu başlığı ile daha geniş kitlelerin bilgilendirilmesi özen gösterildi. Bu yorumlar gazete ve web sayfalarında sayfamız üzerinden yayın olanağı buldu. Bu konuya duyarlılık gösteren basın kuruluşlarımıza da teşekkür ediyoruz.

Zonguldak Nostalji sayfamız kurucusu ve tek yöneticisi ‘Yüksel Yıldırım’ tarafından hizmet vermeye çalışmıştır. Tamamiyle gönüllülük ve Zonguldak sevdası düşüncesi üzerine yapılan bütün bu emekler siz takipçilerimiz tarafından sevgi, destek ve katılımla karşılığını almıştır. Sayfamızı takip ettiğiniz ve yalnız bırakmadığınız için sizlere de teşekkür ederiz.

Artık sayfamızı sizlere emanet ediyoruz. Böyle devam etmesinin belli başlı üç sebebi var:

-Daha verimli olabilmek, daha çok araştırmaya, okumaya vakit ayırmak

-Ekonomik durumlara ayrılan zaman yetmezliği

-Özel durumlar

Sayfamız siz olduğunuz sürece açık kalacak, bundan sonraki süreçte “Zonguldak Nostalji Grubu”ndaki paylaşımlarınız ve profilinizde ki paylaşımlar ve Zonguldak Nostalji formatına uygun paylaşımlar yönetici “Yüksel Yıldırım” tarafından sayfaya link verilerek gerçekleştirilecektir…

Eski tempo kadar olmasa da zaman zaman can alıcı çalışmalar da yine sayfamızda yerini bulacaktır…

DUYGUSAL KALIN… HOŞÇA KALIN...

İlkokul, Ortaokul ve Liseli yıllarım bilime, teknolojiye olan merakımla geçti. Hep fen derslerini sevdim, deneyler, bilimsel tarih kitapları, buluşlar ve insanlık yararına yapılan ilk buluşların merakıyla geçen o gençlik yıllarım... Nikola Tesla hayranıydım, yine öyleyim. Tesla’nın icat edip başkalarının patentini aldığı yüzlerce buluş var. Tesla’yı örnek aldım. Bir çok buluşa imza attı ancak sefalet içinde öldü. Ben de onun izinden gidip yeni bir icat için çok kafa yordum ancak hiçbir şey bulamadım... Tekerleğin icadından günümüze, elektriği bulan, atomu parçalayan, bilimin ışığında dünyamızı değiştiren insanlara hayranım. Onlar gibi olmak, yeni bir buluşa imza atmak için çok hayaller kurdum çok kafa yordum ancak bir şey bulamadım…

Bulutsuz geceler de gökyüzü hayranıydım. Yıldızları seyreder çok uzaklara gider, uzak diyarlarda yolculuk ederdim. UFO haberleri benim için büyük bir gizemdi. Gözlerim hep yukarıda UFO aradı birkaç heyecan yaşamam dışında somut bir olay gözlemleyemedim. UFO’lar la tanışmak bile istedim. Ama olmadı… Şimdilik!!!

Lise yıllarımda fen bölümünü seçtim. Fizik, elektro magnetizma, ışık, radyo dalgaları merak ettiğim en derin konulardan biriydi. Onlarca bu konuda dergi ve kitap okudum. Bilgisayar ve telsiz haberleşmesi konusunda pratik ve el becerisinden ayrı teori bilgimi de geliştirdim. Öyle ki bu dallara olan merakımdan dolayı Kazandığım maden bölümüne bile devam etmedim. Elektronik ve bilim merakım okulların yaz tatili olmasıyla birlikte çalıştığım elektronik mağazaları bir şekilde hararetimi söndürdü. Mesleğe olan ilgimin ilacı oldu. İşi öğrenince kendi iş yerimi kurmamda kolaylık oldu.

Her ne kadar bölümüm fen olsa da lisede edebiyat öğretmenim Hamit Kalyoncu’nun dersinden keyif alırdım. Ciddi, kendinden emin, güven veren bakışı kendisine saygı uyandırmıştı. Yıllar sonra bir sinema filmiyle, yeniden gündeme gelen Zonguldaklı şairler Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’u ilk onun ağzından duymuştum. O yıllarda pekte oralı olduğumu söyleyemem. O yıllar benim için geçmişten ziyade, sadece gelecek zamanın getirisinin hesabını yapan merak dolu yıllarımdı çünkü.

Aradan yıllar geçti, teknoloji gelişti, dünya değişti, insanlar bu değişime duygularını unutarak ayak uydurdu. Duygusal olunabilecek yaşam şartları kayboldu. Yarın endişesi ve güvensizlik ortamı hızla salgın haline geldi. Bugün aşısı bulunamayan korona salgınının yaptığı yıkımı bile duygusuzluk salgının yapacağın hasarın yanında hiç sayabiliriz…

Kelebeğin Rüyası sinema filmi çekimleriyle Zonguldaklı şairlerimiz tekrar gündeme taşındı ve artık onlar Türkiye’nin tanıdığı, eserlerini okuduğu şairlerimiz olmuştu. Bence bu olay Zonguldak’ın kültürü için de bir dönüm noktasıydı. Tıp ki eskisi gibi, halkevi kuruluş yılları heyecanı geri gelmiş tiyatrolar, sanat etkinlikleri, söyleşiler önem kazanmıştı. Yazarların, çizerlerin hatırlandığı bir dönüm noktası…

Bu dönüm noktasından ben de etkilendim. Cihazların içinde, yedek malzemelerin arasında, elektronik endüstrisi içine dalmışken kafamı bir anlığına dışarı çıkarıp şöyle bir bakıp silkelendim. Ekmeğimi kazandığım, heyecanla yıllarımı verdiğim mesleğimden ayrı yeni bir heyecan içimi sardı. Duygudan yoksun yeni yaşam şeklimizin getirdiği bıkkınlık ve bezginlik üstüne, henüz yirmili yaşlarında, ömürlerinin baharında hayatı terk eden bu genç şairlerimizin dizelerindeki masumiyet ve duygu yüklü satırlar beni etkiledi, o yıllara götürdü… Meğer ne kadar özlemişim, çocukluk yıllarımı, eski komşularımı, eski yaşamları, temiz duygulu vefalı insanları…

O gün bu gündür sürekli okuyorum, yazıyorum, araştırıyorum. Beni sürükleyen “Eskiyi özlüyorum, günümüze taşıyorum” düşüncesi beni otomatikman “Zonguldak Nostalji Editörü” ismiyle bütünleştirdi. Artık hayata somut bakmıyorum, soyut kavramı duygularımı okşuyor, okuduğum her satırı içimde hissederek, empati yaşıyorum.

Son yıllarda yazdığım makaleler, derlemeler, fotoğraflar, tarih araştırmaları, sosyal medya üzerinden paylaşılan bilgiler, katılımcı paylaşımları logaritmik bir şekilde bilgi bankası oluşturuyor. Bilgi paylaştıkça büyüyor, büyüdükçe kontrolü de zorlaşıyor. Tamamen gönülden yapılan bu çalışmalar, zaman ve emek istiyor. İşime maliyet, yaşantıma kayıp olarak yansıyor. Ben İçimdeki duygularla, etrafımdaki güzel insanlarla ebediyete kadar birlikte yaşamak istiyorum. Üstelik edebi yaşamda ne kadar da yeniyim, dilerim hep yeni kalabilirim…

Duygusal olmak, duygusal yaşamak hayatımız olsun…

Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” ölümsüz şiirindeki dizeler gibi…

Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yüksel Yıldırım(30 Ağustos 2020)

Zonguldak Nostalji Editörü

GÜNÜN ANLAM VE ÖNEMİNE BİNAYEN…

Kurtuluş Savaşı'nda Vatanı İçin Mücadele Eden 9 Kahraman Türk Kadını…

93 Harbinde Ruslarla mücadele eden Nene Hatun ile başlayan Türk Kadını'nın memleketi düşmanlardan kurtarma azmi Milli Mücadele'de had safhaya ulaşmıştır. Milli mücadele kadın kahramanları yüzyıllar geçse de unutulmayacak isimlerdir. Her birinin destansı mücadelesi her zaman gönüllerimizde yaşayacaktır.

Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar) (1884-1964)...

Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır.

Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel) (Ö. 24 Eylül 1994)...

Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70. alayla birlikte Milli Mücadele saflarına katılmış; ancak eşi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken vereme kurban gittiğinden ve o yıllarda İstanbul işgal altında bulunduğundan, küçük kızını da yanında götürmek zorunda kalmıştır.Böylece kader küçük Nezahat'ı, daha 9 yaşındayken cepheyle tanıştırmış, 12 yaşına kadar tam üç sene müddetle cephelerde bilfiil babasının yanında savaşmıştır.

Şerife Bacı (Ö. 1921)...

Şerife Bacı, Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak öldü...

Fatma Seher Erden (Erzurumlu Kara Fatma)...

1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Dervişlerden Ahmet Bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte savaştı. Eşi Binbaşı Ahmet Bey'in Sarıkamış'ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum'a döndü.

Halime Çavuş...

Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı.

Hafız Selman İzbeli...

Kastamonu müdafa-i hukuk cemiyeti, kadınlar kolu kurucularından ve Kastamonu'daki İLK KADIN MECLİS ÜYESİ, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle "Cumhuriyet kadını" idi.

Kurtuluş Savaşı sonrasında kastamonu'daki kadınları toplamış, asker için çorap, fanila ördürüp cepheye göndermişti.

Varlıklı bir aileden geliyordu.Asker kastamonuya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Hep ben Cumhuriyetçiyim demiş, savaştan sonra yeni baştan herkes gibi Türkce harflerle okuma yazmayı öğrenmişti.

Gördesli Makbule (1902-24 Mart 1922, Kocayayla/Akhisar)...

Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgaliyle Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlar Sakarya Muharebesi'ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı. Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmuştur.

Çete Emir Ayşe...

Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmıştı.

Tayyar Rahmiye...

Adanalı Rahmiye Hanım, 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmıştı. Savaşın ilk zamanlarındaki görevleri keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirmiştir. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katılmıştır.

1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve askerlerin toparlanmasını sağlamıştır. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu.

Ve daha yüzlercesi... Ruhları Şad olsun...

Zonguldak Nostalji