Ünlü Profesör Dr. Erol Köktürk de Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın Belediye Başkan adaylığı tartışmalarına müdahil oldu.

İŞTE ÇAYCUMALI PROFESÖR'ÜN O ÇAĞRISI...

“Belediye Başkanımız sevgili Bülent KANTARCI’nın karar sürecini dikkatle izledim, izliyorum.

Başkanımızın yerel siyaseti dizayn etmeyi amaçlamadığını, amaçlamayacağını, sınırlarının bilgisinde ve bilincinde olduğunu biliyorum. Ama kendisine yönelik ölçüyü aşan saldırılar karşısında sessiz kalmamasını da doğru buluyorum. Tavrını ve taleplerini haklı görüyorum. Bir insan olarak, bir Başkan olarak Bülent KANTARCI’nın bunları talep etme hakkına saygı duyuyorum.

 

Anladığım kadarıyla Başkan diyor ki, “Parti gereğini yapmazsa, benim sırtımda yumurta küfesi olmadığından, ben gereğini yaparım…”

 

Benim kafama takılan şu: Partinin de Başkanımızın da gereğini yapma sınırları aşılırsa ne olacak? Yani Parti gereğini yapmaz da Başkan gereğini yaparsa ne olur? Partinin gereğini yapmama, Başkanın yapma hakları nereye kadardır? Bu karar yalnızca kendilerine mi aittir?

 

Hemen belirteyim ki, Çaycuma geç bulduğu Bülent KANTARCI gibi bir Başkanı, çabuk kaybedemez… Kaybetmemelidir… Kaybetmeyi daha bu aşamada kabullenmemelidir…

 

Bu nedenle diyorum ki, sorun Partiyi ve Başkanı aşmış, Çaycuma’nın, Çaycumalıların sorunu olmuştur. Bu, son derece doğaldır. Bundan dolayı değerli hemşerilerimin “Sessiz Kalmamaları” ve Başkanı başka bir düzlemde “sahiplenmeleri”, bunu da “göstermeleri” gerekir. Ankara’ya mı giderler, belediyenin önünde nöbet mi tutarlar, meydanda oturma eylemi mi yaparlar, bilemem… Ama sahiplendiklerini, kendisiyle devam etmek istediklerini göstermelidirler.

 

Çünkü Bülent Başkan, onca yokluğun arasında 4.5 yılda neler yapılabileceğini göstermiştir. Başkanımız böyle bir performansı gösterememiş, bunca şeyi yapabilme kapasitesini ortaya koymamış olsaydı, o zaman bu sorun da “Dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış”a dönerdi.

 

Ama kendisi bu yapabilme kapasitesini göstermiştir. O nedenle öyle kolay kolay “Ben Yokum!” diyemez. Çekip gitme hakkına saygı duymakla birlikte, bu hakkın kullanılmasında, ancak haklı taleplerinin hiç karşılanmadığı bir sınırda kişisel olarak karar verebilir. Böyle bir sınırda verdiği karara, ancak o zaman ben de “Haklı” derim.

 

Açıkça belirtmek gerekir ki, insanın olduğu yerde alternatif bulunur. Fakat dibimizde duran, artık daha iyi tanıdığımız, bildiğimiz, yaşamının en olgun dönemini geçiren, kafası projelerle dolu, 4.5 yılda sayısız ve kolay olmayan deneyimler kazanmış bir Başkana, böyle bir sorundan dolayı kimsenin “Güle Güle Başkan, Kusura Bakma” deme hakkı ve haddi de yoktur. Olmamalıdır.

 

Ülkemizde siyaset kurumunun içinde bulunduğu durumu hepimiz görüyoruz, değerlendiriyoruz. Siyaset yapma hedeflerinin, siyaset yapma araçlarının, bunları yapacak aktörlerin yeniden yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Daha devrimci süreçleri başlatma zorunluluğu var.

 

Aslında çelişki ortada: Siyasette yalnızca olmak, ne olursa olsun bir şeyler olmak isteyenlerle, ille de yapmak isteyenler arasındaki çelişki… Bu çelişki, bu çatışma daha doğru süreçleri doğurabilir de doğurmayabilir de… Ama Fransız siyaset bilimci Jean MONET’nin, “Siyasette bir şeyler olmak isteyenlerle, bir şeyler yapmak isteyenler vardır. Ancak siyasette bir şeyler olmak isteyenlerin bir şeyler yapacaklarına ilişkin hiçbir güvence yoktur,” yaklaşımındaki vurgunun somut durumuyla karşı karşıyayız…

 

Bu durum karşısında karar vericiler de, reel siyasetin dengelemeci yaklaşımlarını aşıp, herkesi ayağa kaldıracak köktenci yaklaşımları gösterebilmelidirler.

 

Bunu her düzeydeki karar vericilerden bekliyoruz. Sorumlulukları büyüktür. Sorumlulukları yalnızca bugünlere ilişkin değildir. Geleceğe, gelecek kuşaklara ilişkindir.

 

Aslında sevgili Başkanımızın talepleri, kendisine yapılan ölçüsüz saldıralar nedeniyle olmalarından dolayı kişisel görünebilir. Ama yapılan saldırıların bir başarılı Belediye Başkanına yapılması, yapılabilmesi, olayın boyutlarını değiştirmektedir. Karar vericilerin sorunun özündeki bu durumu doğru değerlendirmeleri gerekmektedir.

 

Bir karar süreci yaşanmaktadır. Bu sürecin uzamaması beklentimizdir. Bu sürecin kısaltılması karar vericilerin elindedir. Ama bilinmelidir ki,  karar vericiler, reel siyasetin bilindik dengeleri içinde Başkanımızı sudan gerekçelerle gözden çıkaramazlar, çıkarmamalıdırlar.

 

Karşımızda başarı duvarını aşmış, başka bir gelecek ortaya koyan bir Başkan var. Bunları hamasi duygularla yazmıyorum. Buna benim de, Başkanın da gereksinmesi yok. Ama kendisini 40 yıldır daha bir yakından tanıdığım bir dostumun Belediye Başkanlığının beni kişisel olarak mutlu etmesini aşan bir gerçekle karşı karşıyayız.

 

Bülent KANTARCI’nın bugün için alternatifi yoktur. Ben kişisel olarak böyle görüyorum. Keşke daha fazla sayıda alternatif çıkarabiliyor olsaydık. Bu, beni Bülent KANTARCI'nın alternatifsizliğinden daha fazla mutlu ederdi. Ama bugünün gerçeği o ki, Bülent KANTARCI rakipsizdir. Bunun sevgili Başkanın hoşuna gittiğini düşünmüyorum. O da daha fazla rakipli yarışmacı süreçleri tercih ederdi. Kendisi iş yaparken, kendi rakipsizliği de yaratmıştır. Ama bu alternatifsizliğin üzerine yatacak bir kişi yok karşımızda. Bu kişinin derdinin, Çaycuma’nın çağdaş bir kent olma yolundaki kazanımlarını, geri dönüşsüz bir noktaya taşımak olduğunu görüyoruz.

 

Çünkü “Bülent Başkan gitse de, biz de Çaycuma’da eski düzene dönsek” diyenler, bunu bekleyenler vardır. Gözlüyoruz bunu.

 

Bu nedenle bir başka çelişki, bu geri dönüşü hayal edenlerle, Çaycuma’nın bölgenin pırlantası bir kent olmasını isteyenler arasındaki çelişkidir. Geri dönüşün olanaksız olacağı çağdaş bir kenti isteyenlerin, bunun önderi olan Bülent KANTARCI çevresinde sahiplenme çemberleri oluşturmaları gerekli değil, zorunludur.

Çaycuma’da “Bir Başka Çaycuma’nın olanaklı olabileceği” görülmüştür. Bu bir söylem olmaktan çıkmış, somutlanmıştır. Bu farklılık yaratılmıştır artık. Çaycuma’da 4.5 yıldır uygulanan yerel yönetim modeli, daha da geliştirilerek, daha fazla ürünler ortaya koymalıdır. Bunun olabilirliği yaşayarak öğrenilmiştir.

Bu yeni ürünlerin ortaya konulması fırsatından kimse kolayca vazgeçemez, geçmemelidir.

Çaycuma bir Anadolu kasabasından, çağdaş bir kente dönüştürülmüştür. Bu değişim yaşanmıştır. Sevgili Belediye Başkanımız, değişiklikler yapan değil, değişimler yapan bir Başkan olarak çabalamış, bu çabalarının ürünlerini de bir tepside bize sunmuştur. Artık Çaycuma’da yaşayan yaşamayan, yurt içindeki yurt dışındaki hemşerilerimiz doğdukları ilçeleriyle övünmektedirler.

Doğrudur! Belediye Başkanımız, zoru göze alarak, bizlerin bazı alışkanlıklarını değişime zorlamıştır. Ama önderlik böyle devrimci bir tavır alabilmeyi gerektirir. Sevgili Bülent Başkan, üzülme, canını sıkma, karşısına alma, ağır eleştirilerle yüz yüze gelme sıkıntılarını göze almış, bunların iç hüzünlerini yaşamış, ama Çaycumalıların kentli olmaları yolunda önemli bir yolun kat edilmesinde risk ve sorumluluk üstlenmiştir.

Bu risk, bir olumlu sonuca evrilmiştir. Gelinen noktada yaratılan eser, yaşayanlarını mutlu etmektedir.

Bu mutluluk azımsanacak bir mutluluk değildir. Başka bir kent yaratılabilir, ama hemşerileri mutlu olmayabilirdi. Şimdi başarıyla mutluluğun sarmaş dolaş olduğu bir kentimiz var artık.

Bu kentimizden vazgeçemeyiz. Kazanımlardan vazgeçemeyiz.

Bülent Başkan yaptıklarını yapmayıp, bizi daha fazlasını istemeye alıştırmasaymış! Alıştırdı artık. Hemşerileri olarak bizim de daha fazlasını isteme hakkımız oluşmuştur.

Bu yazıyı uzatabilirim.

Ama uzatmayacağım.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki, ülkemizdeki 1397 belediyenin arasında, Çaycuma’nın kendisine özel bir yer edinmesini sağlayan Belediye Başkanımızın taleplerini de, tavrını da destekliyorum. Partinin, Başkanın talepleri doğrultusunda gerekeni yapması gerektiğini düşünüyorum. Böylece yerel siyasetin yerel düzlemde daha bir siyaset zeminine oturmasına katkı yapmalarını diliyorum.

Ama yine de belirtmeliyim ki, bu karar Bülent Başkanı da, Partiyi de aşan bir karardır. Bunu göstermek de Çaycumalılara düşer.

BU ÇAĞRI, SEVGİLİ BAŞKANIMIZADIR!

BU ÇAĞRI, ÇAYCUMALI DEĞERLİ HEMŞERİLERİMİZEDİR!

BU ÇAĞRI, CHP’NİN HER DÜZEYDEKİ YÖNETİCİLERİNEDİR!

Lütfen şapkayı çıkarıp bir kez daha düşününüz.

Karşımızdaki çırılçıplak gerçeği görmezden gelmeyiniz.

Çaycuma’yı geleceğinden yoksun bırakmayınız.

Kazanımların bir günde yok edilme olasılığını azımsamayınız.

Tarihe karşı sorumluluklarınızı, göz ardı etmeyiniz.

Çaycuma’dan bir Bülent Başkan geçti dedirtmeyiniz.

Hepimizin görevi ve sorumluluğu Başkanımız Bülent KANTARCI’ya sahip çıkmak, kararı ona bırakmamaktır!

Prof. Dr. Erol KÖKTÜRK”