Eğitim-İş Çaycuma Temsilcisi Olcay Özyurt, temsilcilik merkezinden bir basın açıklaması yaparak Türkiye’nin, her geçen gün, eğitim sistemini kendi istediği bir dinselleşmeye mecbur bırakan siyasal iktidarın yeni politikalarına sahne olduğunu ifade etti ve basın açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“18. Milli Eğitim Şurası'nı takip eden 4+4+4’lük sistem ve 19. Milli Eğitim Şurası’nı takip eden muhafazakarlaşma bir toplum tasarımının uzantısı olarak her geçen gün yeni dayatmaları beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz, eğitim sistemini, kendisine oy ve seçmen devşirecek uzun erimli bir aygıt olarak algılayan AKP, eğitimde niteliğin değil, siyasallaşmanın artmasını talep etmektedir. Bu siyasallaşmayı dinsel bir makyajlama ile kamufle etmek günümüzde en çok şahit olduğumuz taktiklerden biri olarak tekrar sahnelenmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Çanakkale Savaşları’nın 100. yılı kutlamaları nedeniyle 81 il ve 957 ilçe müftülüklerini kapsayan bir program düzenliyor. Çanakkale Şehitlerini anma etkinlikleri adı altında gerçekleştirilecek olan programın insan kaynağı ise Milli Eğitim Bakanlığı vasıtasıyla okullardaki öğrencilerden karşılanacak. Doğal olarak Kaymakamlık makamının eşgüdümünde ve Diyanet ile Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğine dayanan bu program için öğrenciler "katılımcı kitle" olarak tercih edilmektedir. Bir başka deyişle sorun Türkiye’deki herhangi bir kurumun Çanakkale anması düzenlemesi değil, ülkenin çocuklarının buna alet edilmesidir.

Çanakkale savaşları birlikte direnme ve birlikte yaşama iradesinin adıdır. Birlikte yaşama iradesi ise bir milleti millet yapan en önemli özelliktir. 1915 mücadelesi Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkı'nın Türk Milleti olmasının temel kilometre taşıdır. Bu anlamda Çanakkale, bir milli varoluştur. Milli bir varoluştan ümmet anlamı çıkarmaya çalışanlar için Çanakkale tarihi uygun bir tarih değildir. Çanakkale hurafelerle değil mücadeleyle kazanılmış bir zaferdir. Çanakkale’deki direniş destanından hurafeler değil bir milli uyanış destanı doğmuştur.

Çanakkale’nin de içinde bulunduğu  I. Paylaşım Savaşı, dini bir savaş değil emperyalist bir savaştır. Emperyalizme karşı mücadelenin ilk ve önemli habercisi olarak Çanakkale, tüm dünyada Milli Kurtuluş  hareketlerinin de tohumudur.

Çanakkale kara savaşlarının tarihi açıdan son derece önemli bir başka özelliği daha vardır. Büyük kumandan Mustafa Kemal bu savaşlarla dünya tarihinin sahnesine çıkmış ve emperyalizme karşı ilk büyük mücadelenin mimarlığını yapmıştır. Günümüzde ise bu zafer ve zaferin mimarı "deniz savaşları" gerekçe gösterilerek perdelenmek istenmekte ve tarih özünden yalıtılarak çarpıtılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın girişimi işte bu çarpıtma işleminin sürdürülmesine zemin hazırlayarak, tarih bilgisini ve bu kutlamaları okul dışına çıkartarak yeni tarih yorumlarına yeni mekanlar üretilmesine yardımcı olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında kurulmaya çalışılan bu zoraki bağın toplumda bir karşılığı olmadığı gibi çocuklarımızı rehin almak isteyen anlayışın da demokratik toplumlarda yeri yoktur. Totaliter rejimlerin tipik bir göstergesi olarak "herkesin kendi istediği gibi düşünmesi ve kendi istediği gibi inanmasını" dayatan bu anlayışı doğru bulmak da onaylamak da mümkün değildir.

Bir toplumu, din ile terbiye etmek ve siyasal dinciliği toplum üzerinde bir kırbaç olarak kullanmak kurtuluşçuluk değil esaretçilik göstergesidir. Siyasal iktidar kendi çöküşünü geciktirecek toplum tasarımları içinde debelenmekte ve bataklığın içine olabildiğince kurumu çekmeye çalışmaktadır.

Siyasal iktidar artık, millet ve ümmet arasındaki bir tercihe denk düşen ve tartışma yaratan bu uygulamalardan vazgeçmelidir. Çanakkale tarihini de kendisine baston yapmaya çalışma anlayışını terk etmelidir.

Eğitim-İş olarak, siyasi iktidarı bilim ve pedagojiden uzak, eğitim alanı ile inanç alanını birbirine karıştıran uygulamalardan vazgeçmeye çağırıyor, çocuklarımızı kendi ideolojik hedeflerine ulaşmak için kullanmamaları konusunda uyarıyoruz.”