Ne kadar kolay yazdılar, ne kadar kolay söylediler...
Hamit Kalyoncu "ölmüş" dediler.

Bu kadar kolay olmamalıydı ölümün adı ve Hamit Kalyoncu bu kadar çabuk teslim edilmemeliydi ölüme.

Fener Lisesi'ne ilk başladığı yılı hatırlıyorum. Çok sert bakışları olan, kelimeleri seçerek itinayla cümleler kuran bu sert görünüşlü öğretmen, kişisel iletişimde olağanüstü babacan hani o yılların betimlemesiyle Hulusi Kentmen kıvamında bir şahsiyetti.
Edebiyatı sevdiğimi ilk o hissettirdi bana ve özgürlük kavramının içeriğini de.

Özgür ve bağımsız olmak için önce kendi içinde kanat açman gerektiğini de.

Öyle ki; 10 soruluk bir edebiyat imtihanın birbirini takip eden ilk sorusuna yeteri kadar geniş bakış açısıyla cevap verirsen, takip eden diğer soruyu da cevaplamış olabilirdin.

Bana verdiği cesaretle aynen şu cümleyi yazmıştım yazılı kağıdıma. Değerli hocam! 7. soruya verdiğim cevabın içinde 8. sorunun da yanıtını bulacaksınız. Çünkü peş peşe sorduğunuz bu sorular aslında tek bir soru olarak da düşünülebilir ve cevaplanabilir. 8. sorunun cevabını 7. sorunun cevabında bulabilirsiniz.

Sınav değerlendirmesi yaptığı dersimize girdiğinde en son benim notumu söylemiş, 10 vermişti.

Gülerek "çocuk, sendeki bu cesareti seviyorum" demişti ve açıklamasını tüm sınıfın önünde yapmıştı.

Sokrates, Platon ve Aristoteles'i tartışmayı, tartışmak için okumak gerektiğini ondan öğrenmiştik. Öğrendiklerimizi büyük iştahla anlatmaya bazen dozunu kaçırıp tartışmaya çalışıyorduk. Her keresinde gözlerinde sıcak bir ifadeyle dinler, zamanı kısıtlıysa hiç uzatmadan "çocuk git işine" der, müsaitse sabırla yorumlarımızı anlamaya çalışırdı.

Ama en değerlisi; öğrendiklerimizi, öğrendiğimizi zannettiklerimizi "farklı bir bakış açısıyla da düşünebilmemizi, değerlendirebilmemizi" salık verir, yöntemlerini öğretirdi.

Edebiyat Fakültesi öğrencisiyken, Çaycuma yöresinden bir İstiklal Savaşı Gazisi'nin kendi ağzından, Sakarya Meydan Muharebesi akşamı, Atatürk'le karşılaştığı anı anlatımını teybe kaydetmiş. Bu gazinin anlattıklarını bize dinletirken büyük bir ciddiyet takınır, o ruhu hisseder, söylemese de bizim de hissetmemizi beklerdi. Uzun bir yazı olsun istemediğim için o anıyı burada anlatmayacağım. Öğrenmek isteyenler olursa, keyifle anlatırım.

O kadar çok anımız var ki!
Bir insanı var etmek istiyorsanız Hamit Kalyoncu'yu anlamanız, anladıklarınızı uygulamanız gerekir.
Aramayı düşündüğüm bu zaman diliminde ölüm haberini aldığımda bir an afallasam da fazla şaşırmadım. Enteresan olan, beklenen kadar da üzülmedim.
Hissettiğim odur ki; Hamit hocam bende ölmedi. Neden üzüleyim ki?
Son 2 senedir çok daha sık araşır olmuştuk. Her bir konuşmamız genellikle 1 saatin üzerinde sürüyor, en sonunda da "çocuk yordun beni hadi bakalım" diyordu.
Halbuki çoğunlukla konuşan, her zaman ki nazik ve babacan tavrıyla konuşmayı yönlendiren, çok ihtiyaç duyduğum tavsiyelerde bulunan kendisiydi.
Her bir konuşmamızda olduğu gibi doyumsuz bir sohbeti vardı.
Haberi ilk paylaşan arkadaşımın paylaşımın altına "kendimi iyi bir insan olarak görürüm, bu Hamit hocamın eseridir" benzeri cümleler yazmıştım.
Aynen öyledir. Kişisel olarak kendimi iyi yetişmiş, iyi bir insan olarak görürüm ama bu sonucun mimarını her keresinde dile getirirken Hamit hocamı anarım.
Bu sonuç varlığını, çok sevdiği öğretmeninden aldığı feyzle devam ettiriyor.
Şimdi söyleyin bakalım!
Hamit Kalyoncu öldü mü?

Erhan Akman-19 Ağustos 2021
Zonguldak Nostalji