Şeyh Edebali yüzlerce yıl önce “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demiş.

Aslında bu sözü hayat felsefesi yapabilecek siyasetçilere bu gün, her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Fırsat buldukça Şeyh Edebali’nin türbesine giderim. “Eski Bilecik” denilen tepede, insanlığa öyle mesajlar veriyor ki…

Her gidişimde, bunu düşünür, şu satırlara dalar dururum:
 
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana… Suçlamak bize; katlanmak sana… Âcizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana… Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…”

“Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana… Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…”

“Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı… Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübârek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını 
parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.”

“Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve duâlarla bize vaad edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.”

“Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın… Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgârlarında savrulur gidersin!

Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlûb eder. Bunun için dâimâ sabırlı, sebatkâr ve irâdene sahip olasın!..”

“Sabır çok önemlidir. Bir bey, sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.”

“Milletin, kendi irfânı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.”

“Oğul! İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezânında ölürler.”

“Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazîlet ve adâletinle gün ışığına çıkacaktır.”

“Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.”

“Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.”

“Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin, deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve îtibârın zedelenir…”

“Şu üç kişiye; yani câhiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken îtibârını kaybedene acı!..”

“Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.”

“Haklı olduğun mücâdeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervâsız, kahraman, gözüpek) derler.”

“En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.”

Şüphesiz hepimize bir ders veriyor bu sözler.

Özellikle de yönetmeye talip olanlara…

İnsanları öyle bir yaşat ve şehirleri öyle bir imar et ki, devlet ilelebet payidar kalsın.

Önümüzde seçimler var. Allah sağlık afiyet verirse 31 Mart 2019’da sandık başına gideceğiz.

Şehirlerimizi beldelerimizi yönetecek ‘şehr-i emin’leri seçeceğiz.

Acaba bizi yönetmeye talip olan adayların kaç tanesi bu bilinçte?

Seçeceğimiz başkanlar, insanı yaşatma odaklı mı çalışacak, yoksa kendi siyasi ikbal ve menfaatleri uğruna mı hareket edecek?

Mesela Zonguldak’ı ele alalım. Karaelmas diyarı hizmete, yatırımlara ve istihdama aç!

Kaliteli yöneticilere muhtaç!

Yolları ve altyapısı berbat durumda.

Zonguldak eğer medeni bir şehir olacaksa Fevkani köprünün yıkılıp şehir merkezinin baştan imar edilmesi gerekmez mi?

Mevcut adaylara bakıyoruz.

Hiçbirinden Fevkani köprüsüne dair bir proje duyamıyoruz!

Neden?

‘Fevkani köprüsünü yıkacağım’ derse, köprü altı esnafı ve çevresinin oyunu alamayacak. Yani oy kaybedecek.

İyi ama Fevkani için bir şey yapılmazsa köprü yıkılıp nice canlar gidecek!

Oy kaybetmeyi, insan kaybetmekten daha önemli gören bir şehr-i emini; bana göre insan odaklı hizmet üret(e)mez.

Birleştirecek, gayretlendirecek, hizmet üretecek ve vizyon sahibi olacak bir belediye başkanı bu şehri geliştirebilir.   

Bu nitelikte başkan adayına ihtiyacımız var.

Umarım bizi yanıltan çıkar.