Tuhaf zamanlarda geçiyoruz, AKP’nin toplumun en geri duygularına seslenerek oluşturduğu siyasi atmosfer tam bir cehennem havası yarattı ülkede… Muhalif olmak, itiraz etmek, karşı çıkmak iktidar tarafından ülke düşmanlığıyla eşit sayılalı beri toplumun geniş kesimleri gölgesinden bile korkar oldu… Başını derde sokacağını düşünen insanlar en yakın çevrelerine bile görüşlerini açıklamaktan çekinirken büyük çoğunluk, kendini, ya derin bir suskunluğa hapsediyor ya da iktidarın sevdiği makbul vatandaş olarak gayya kuyusundan kurtulmaya çalışıyor…
 
Kimsenin hukuka da güveni yok… Nasıl olsun… Baş efendinin öfkeden kasılmış bir yüzle hedef aldığı kişi, ertesi gün ya gözaltında ya da bir savcılık fezlekesinde buluyor kendini… Gazetecilikten daha çok “itibar cellatlığı” yapan “kubur medyası” vicdan yoksunu yayınlarla kâbusu büyütüyor… Sonrası otomatiğe bağlı zaten… Emniyet sorgusu günlere yayılıyor… Epey bir zaman sonra önüne çıkılan savcılık tutuklama istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk ediyor… Hakim dosyanın bütününden daha çok polis fezlekesine bakıp tutuklama kararı veriyor… Sonra bekle ki iddianame yazılsın…
 
ÇOĞU ZAMAN MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR
Örnek mi… Sivil toplum aktivisti Osman Kavala mesela…18 Ekim 2017’de gizlilik kararı nedeniyle avukatları dahil kimsenin bilmediği bir nedenle gözaltına alındı... 15 gün emniyette sorgulandıktan sonra önüne çıktığı savcı ifadesini almaya gerek bile görmeden tutuklanması istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk etti… Hakim verilen görevi yaptı, tutuklayıp Silivri’ye yolladı… Abuk sabuk suçlamalarla dolu iddianame ancak 19 Şubat 2019’da yazılabildi… İlk mahkeme gözaltına alınmasının 602’inci gününde yapıldı… Yazıyı kaleme aldığım saatlerdeyse 685 gündür tutuklu bulunuyordu…
 
Ya da HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş… “Hak ihlali” yapıldığını saptayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile serbest bırakılmasını istedi… Baş efendi, “Karşı hamlemizi yaparız” buyurunca “bağımsız yargı” derhal harekete geçti, tozlu raflardaki bir dosya indirilerek içinde yazan ceza şıpın işi onandı… Mızrak çuvala sığmadı yine de… Birçok dosyadan beraat, 142 yıl istemli ana davadan da tahliye kararı çıktı… Ama hâlâ cezaevinde… “142 yıl hapsi istenen biri nasıl tahliye edilir” ya da “Tahliye edilecek kadar masum biri nasıl 142 yılla yargılanır” diye de soran olmadı ne hikmetse…
 
HUKUK SİSTEMİ MUHALİFLERİ SUSTURMAK İÇİN KURGULANMIŞ CEZA MÜESSESESİ
Yetmezse Cumhuriyet Gazetesi Davası’nı da bakabilirsiniz… Aynı davada yargılanan yazarların kimi 5 yıldan az, kimileri de 5 yıldan fazla ceza aldı… “5 yıla kadar olan cezalara İstinaf bakıyor, onun da temyizi yok denerek”, cezası az olanlar cezaevine tıkılırken, çok alanlar “temyiz hakkı” nedeniyle dışarıda kaldı… Adında “Adalet” olan partinin kurduğu hukuk sistemi adaleti sağlamak için değil, devlet zorunu da kullanarak muhalifleri susturmak için kurgulanmış bir ceza müessesesiydi çünkü… Neyse ki Yargıtay hukuksuzluğa son verdi, yatanın yattığı yanına kâr olarak kalsa da yazarlar tahliye edildi…
 
Başı böyle olunca dibi başka türlü mü olur… Hayır… Muhaliflere her şey, herkes tarafından müstahak görülüyor bizim ülkede… Gözaltına alınanların mahkemeye çıkarılırken çekilip servis edilen fotoğrafları, yüzleri buzlanmaya bile gerek duymadan çarşaf çarşaf yayımlanıyor mesela gazetelerde… Mahkemeden önce sorumsuz gazeteciler insanları suçlu ilan ediyor… Birçoğu da serbest bırakılıyor… Polis operasyonunu iştahla yayımlayan gazeteler, bu kararları görmezden geliyor… Dedik ya muhalif olmanın bedeli ağır bizim ülkede… Susup, suç ortağı olmak daha kolay… Da… Susmuyor ki bu yürek…