1939-1945 yıllar arasında yaşanan ve elli milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşının müsebbibi Almanya, Alman Faşizmi olarak adlandırdığımız Nazizm ırkçılığıyla hesaplaşan ilk devlettir!  
Almanya, faşist partileri yasaklamış, devlet olarak özür dilemiş, tazminat ödemiş ve ırkçılığın izlerini silme savaşımında enikonu yol almıştır!
Irkçılığa karşı direnci yüksek tutmak için çaba harcayan Almanların şöyle bir atasözü var; “Bir Nazi ile aynı masada oturup ona karşı tek laf etmeyen on Alman varsa o masada on bir Nazi var demektir!
Bu sosyolojik saptamaya bir ekleme de ben yapmak isterim; “Yolsuzluk, haksızlık ve adaletsizliklere ses çıkartmayanların diğerlerinden bir farkı yoktur! Gördüğünüz -örtülü- bir suç ortaklığıdır!
İçimizdeki Truva Atları ve goygoycuları temizlemeden gidilecek bir karış yol yoktur!
 
MÜSTEHAK!
Uçuyor muyuz?” yoksa “Sürünüyor muyuz?
Bu sorunun yanıtı, ulusal gelirden alınan pay oranıdır. En çok kazananla, en az kazanan arasındaki makas ana göstergedir!
Kapitalist sömürü çarkı, ayakta kalabilmek için % 10 dolayında bir işsizi yedekte tutar. Çalışan emekçilere karşı yerlerini alabilecek bu işsiz kitleyi -tehdit olarak- bulundurmak onları güçlü kılar.
Ülkemizdeki çalışabilir nüfusun işsizlik oranı en iyimser % 25 dolayında! Uçup uçmadığımıza siz karar verin! Bu oran sosyal patlamayı tetikleyecek bir orandır!
Çalışır” durumdakiler “açlık sınırı” altında bir ücretle sürünüyor. Bu koşullarda olanların sayısı tüm çalışanların yarısına tekabül ediyor.
Bu tablo hiçbir iktidar için istendik bir tablo değildir! İlk seçimlerde mevcut iktidarı alaşağı edecek olan tablo da budur!
Daha önce de yazmıştım, yine yazıyorum; bugün yaşananların bir sorumlusu aranıyorsa, hiç uzağa gidip suçlu aramaya gerek yok; o suçlu biziz!
Payımız azdır-çoktur, şöyledir-böyledir hiç fark etmez! Madem biz bir toplumuz ve birlikte yaşıyoruz; “Bu haltı biz yedik!
 
 “ÖÖĞLÜRÜÜÜM TÜÜÜRKÜYEM!”
Kaz Dağlarında yapılan tahribatı gösteren fotoğrafı önünüze alıp bir bakın! Dikkatlice bakın! İyice bakın! Sık sık bakın!
Orada bu ülkenin sahipsizliğini görürsünüz! Kimsesizliğini, acınası hallerini görürsünüz. Çektiği ıstırap gözlerinizin önündedir!
a-Talana dönüşen böylesi doğa katliamlarına; 1-Kimler yol verir? 2-Kimler karşı çıkar? 3-Kimler çanak tutar?
b-Kendilerine “Milliyetçi”, “Muhafazakâr”, “Ülkücü”, “Vatansever” diyenler bu sarmalın neresindedir?
c-Ülkemizin yer altı, yerüstü varsıllıkları talan edilip yerli yabancı işbirlikçilere peşkeş çekilirken bu milliyetçi, muhafazakâr, ülkücü ve vatansever kişiler ne yapıp ne eder?
ç-Bu ülkenin yer altı, yerüstü varsıllıklarını koruyup kollamak, halkın çıkarlarını ölümüne savunmak yalnızca sol, sosyalist, devrimci, ilerici ya da sosyal demokratların görevi midir?
 
YAKANIZI BIRAKACAĞIMIZI...
Çaycuma Yeniköy Ören Tarlasında yapılan doğa katliamına karşı tek başıma mücadele ederken devletin bütün gücünü üzerimde deneyen bir “vali” vardı. Önce AKP’ye yamanmaya çalışıp yüz bulamayınca rotayı MHP’ye çeviren, oradan da su çıkaramayınca İyi Partiye kapağı atan bir eski vali, o dönemde bana etmediğini bırakmadı! Devletin ve halkın çıkarlarını gözetip; ilgili firmanın -ihaleye aykırı olarak- köyümüzün topraklarını talan etmesini önleyecek, engelleyecek yerde, 23 Nisan’a on gün kala beni sınıfımdan alıp bir dağ başına sürgün etti! Bir yurttaş olarak hem müteahhit firmayla, hem de devlet gücünü bana uygulayan vali eskisiyle boğuştum!
Süreç sonunda idari yargı sürgün kararını iptal etti, adli yargı ilgili firmaya ceza kesti! Ne ki sistem argümanı kişilerin bana ettikleri yanıma kaldı! Sistemden baç umanlar yaşananları sessizce seyretti!
Pekiyi bana bunlar yapılırken iktidarın orasında, burasında, şurasında konumlananlar ne yaptı? “Ööğlürüüüm Tüüürküyem!” diye boğazını yırtanlar, -neyi muhafaza ettiklerini iyi bildiğimiz- muhafazakârlar ne yaptı?
1-Cemaatçilerle işbirliği içinde, sınav sorularını çalıp devlete kapak atma yarışındaydılar.
2-Mülakat komisyonlarına isim listesi verip hak etmedikleri yerlere kapak atma yarışındaydılar.
Na-ha şuraya yazın; Bir gün bu ülkede taşlar yerine oturup hukuk işleyecek, adalet terazisi onarılacak! Bu ve benzeri günahlarınız için yargı karşısına çıkacaksınız! Yakanızı bırakacağımızı sanmayın!
 
MEZAR TAŞI!
Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu 28 yıl önce faili açık bir şekilde katledildi! Hırsızlıkların, ihanet ve hukuksuzlukların üzerine korkusuzca gidip yurtseverliğin ne demek olduğunu bedel ödeyerek kanıtlayan Uğur Mumcu, geride onurlu bir yaşam bıraktı!
Böylesi anma günleri artık günah çıkarma, yasak savma, kendini temize çekme günlerine dönüştü. Siyasal ve toplumsal çürümüşlüğe karşı kılını kıpırdatmayan sosyal medya devrimcileri klavyeye yumulup kendilerini akladı! (Devam edemeyeceğim; tansiyonum çıkıyor!)
Uğur Mumcu şöyle demişti; “Önemli olan, insanın böyle bir toplumda mezar taşı gibi susmamasıdır!
Geçen hafta da yazmıştım; Beyler! Uğur Mumcu, siz ve sizin gibi sahtekârlar yüzünden öldü! Uğur Mumcu’nun gölgesine sığınarak onu bir kez daha öldürmeyin!