Son yıllarda oldukça büyümüş ve hem geçmişten gelen hem de bu büyümenin getirdiği sorunlarla mücadele eden yükseköğretim sistemimizin sağlıklı bir şekilde büyümesini sürdürülebilmesi için süreçlerin sürekli izlenmesi, dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi, sağlıklı bir tartışma ortamının ve kültürünün yaşatılması, yaşanan tecrübelerden dersler çıkarılması ve gelecek projeksiyonları yapılması son derece önemlidir. Yükseköğretimle ilgili tartışmalarda sorunların gündeme getirilmesi kadar iyi örneklerin ve başarı hikâyelerin görünürlüğünü artırmak da son derece önemlidir.
Ülkemizde çoğu alanda olduğu gibi yükseköğretim sistemimizle ilgili olarak da başarılardan çok başarısızlıkları ve sorunları konuşmaya ve gündeme getirmeye maalesef çok daha alışkınız. Oysa ülkemizde yükseköğretimle ilgili insan kaynaklarından altyapıya kadar farklı katmanlarda doğal olarak birçok sorun olmasına rağmen, yükseköğretim sistemimiz gelişimini olumlu yönde sürdürmekte ve çok sayıda iyi örnekleri ve başarıları da bünyesinde barındırmaktadır. Bu iyi örneklerin ve başarı hikâyelerinin tatlı bir rekabet ortamını da teşvik edecek şekilde gündeme getirilmesi ve paylaşılması büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle farklı yükseköğretim kurumlarında yaşanan olumlu tecrübelerin ve deneyimlerin paylaşılması diğer yükseköğretim kurumlarının yöneticileri ve paydaşları için de hem motive edici hem de yol gösterici olacaktır. Bu bağlamda üniversitelerimizin yöneticilerinin, akademisyenlerinin yaptıkları çalışmaları ve deneyimleri aktaracakları makaleler, anı tadında yaşananlara ve bir döneme tanıklık eden kitaplar yükseköğretim sistemimizin farklı katmanlarında yaşanan zorlukları ve bunlarla mücadele ile geçen yılları ve başarı hikâyelerini de ilk elden öğrenme fırsatı verecektir. Bu deneyimler, yükseköğretim sistemimizde yer alan yöneticilerimize de yaptıkları işte yol gösterecek, zorlukların nasıl aşılabildiği ve iyi örneklerin ne zorluklarla oluşturulabildiği ile ilgili ortak bir yazın kültürünün oluşmasına da katkıda bulunacaktır. Bu çerçevede bu yazıda Bülent Ecevit Üniversitesi olarak mesleki yükseköğretimi güçlendirecek şekilde son yıllarda laboratuvar altyapısında yaşanan oldukça büyük iyileştirmelere ve bu iyileştirmelerin üniversitemize kattığı değere değineceğim.
Bülent Ecevit Üniversitesi, 1924’te savaştan henüz çıkmış bir milletin tamamen millî kaynaklarla açtığı ve Cumhuriyetin ilk mesleki yükseköğretim kurumu olarak Zonguldak’ta kurulan Yüksek Maden Mühendis Mektebinden bugün artık dünyanın dört bir tarafından öğrenci ve öğretim elemanı barındıran, mühendislik ve fen bilimleri, sağlık bilimleri, sosyal bilimler, eğitim bilimleri ve sanat gibi alanlarda Türkiye’nin hatırı sayılır bir üniversitesi konumuna gelmiştir.
 
Bakarak değil yaparak öğrenme
 
Üniversite olarak son beş yılda öncelik verdiğimiz alanlardan bir tanesi hem üniversite olarak vermiş olduğumuz eğitimin kalitesini hem de araştırma kapasitemizi artıracak şekilde tüm laboratuvarlarımızı güncellemek ve yeni laboratuvarlar yapmaktı. Bu çerçevede merkez ve ilçe ayrımı yapmadan eğitim birimimiz olan tüm noktalardaki laboratuvarları yeniden yapılandırdık. Özellikle üniversitemizin araştırma kapasitesini artırmak için lisansüstü laboratuvarların kurulmasına büyük özen gösterdik. Tüm bu çabaların ve devasa yatırımların sonunda bugün 55’i mühendislik bilimleri, 44’ü sağlık bilimleri, 26’sı fen bilimleri, 11’i bilim araştırma merkezi ve 4’ü sosyal bilimler olmak üzere tam 140 laboratuvara sahip bir üniversite konumuna geldik. Şu anda eğitim verip de laboratuvar altyapısı olmayan hiçbir bölüm ve program kalmadı ve laboratuvarları güncelleme yatırımlarımız da halen devam etmektedir.
 
Altyapısı güçlü mesleki eğitim
 
Laboratuvar yatırımlarını yaparken dikkat ettiğimiz önemli bir husus ülkelerin kalkınmalarında büyük öneme sahip olan mesleki eğitimin kalitesini artırmaya öncelik vermekti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk mesleki yükseköğretim kurumunun Zonguldak’ta kurulmuş olması da bizlere tarihî bir sorumluluk yükledi. Mesleki eğitimin güçlendirilmesi, ülkelerin kalkınması ve rekabet gücünün artırılmasına önemli katkılar sunmaktadır. Onuncu kalkınma planında mesleki eğitimin ortaöğretim yerine ağırlıklı olarak Meslek Yüksekokulları (MYO) düzeyine kaydırılmasının ve altyapı ve kalite sorunları giderilerek MYO’ların daha fonksiyonel hâle getirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda tüm MYO’larımızın laboratuvar ve altyapı imkânlarını iyileştirdik.  Artık MYO’larımız üniversitemizin terk edilmiş ve yatırım yapılmayan eğitim birimleri olmaktan çıktı, tam tersine öğretim elemanlarının öz güveni ve eğitim kalitesi her geçen gün artan, öğrencilerin bakarak değil yaparak öğrendiği ve üniversitemizin farklı birimlerine de katkıda bulunan, diğer eğitim birimlerimizle de bağları her geçen gün daha da güçlenen birer eğitim birimi hâline dönüştüler.
 
Nitelikli ve çevresine hizmet üreten uygulama ve araştırma merkezleri 
 
Laboratuvar yatırımlarını yaparken dikkat ettiğimiz bir diğer husus da üniversitemizin uygulama ve araştırma merkezlerinin de altyapısını güçlendirerek özellikle Zonguldak, Batı Karadeniz Bölgesi ve tüm ülkeye analiz ve araştırmalarıyla katkı sunan ve bu şekilde çevresiyle organik bağlarını da güçlendiren bir üniversite olma yönünde mesafe almaktı. Bu bağlamda son beş yılda uygulama ve araştırma merkezlerimizin sayısını 10’dan 30’a çıkarttık ve aktif hâle getirdik. Merkezlerimiz başlangıçta öğrenme süreci olarak da değerlendirilebilecek mütevazı adımlardan bugün ulusal ölçekte önemli projelerin ya yürütücüsü ya da paydaşı olma konumuna geldiler. Önümüzdeki yıllarda bu katkılar çok daha güçlenecektir.
Son olarak üniversitemizin özellikle araştırma kapasitesini artırmak için 2016 yılında farklı disiplinlerden düzenli yayın performansına sahip ve özellikle kurum dışı araştırma fonlarından yıllardır proje desteği alan öğretim üyelerimizden oluşan bir bilimsel araştırma komisyonu kurduk. Bu komisyonumuzdan beklentimiz üniversitemizin araştırma kapasitesini ve güçlü olduğu alanları belirlemeleri, güçlü olabileceğimiz olası disiplinlerarası alanları tespit etmeleri ve önümüze bir yol haritası koymalarıydı. Uzun çalışmalardan sonra komisyonumuz üniversitemiz için üç tematik alan belirledi: Moleküler Biyoloji ve Genetik temelli Diyabet ve Obezite, Çevre ve Enerji, ve Nanoteknoloji ve Malzeme. Bundan sonra laboratuvar yatırımlarımızı bu üç alana yoğunlaştıracağız. Ve özellikle her bir alanla ilgili lisansüstü programları ve araştırma projelerini de ilişkilendirerek önümüzdeki yıllarda hem ulusal hem de uluslararası ölçekte mükemmeliyet merkezlerine sahip olmayı hedefliyoruz. Böylece bu üç alanda araştırma merkezlerinden lisansüstü programlara, ilgili lisans programlarına ve en sonunda ön lisans programlarına doğru, tavandan tabana doğru eğitim ve araştırma kalitemizi ve kapasitemizi de güçlendirmiş olacağız. Bu üç tematik alanda ulusal ve uluslararası işbirliklerimizi artırmaya büyük önem vermekteyiz. Bu bağlamda ilk adımı atmış ve Oxford Üniversitesi Diyabet, Endokrinoloji ve Metabolizma Merkezi ile üniversitemiz Diyabet ve Obezite Uygulama ve Araştırma Merkezi arasında araştırma işbirliğinin temellerini de atmış bulunmaktayız.    
Tüm bu gayretler sadece üniversitemizin eğitim ve araştırma kapasitesini artırmakla kalmadı, aynı zamanda ülkemizin mesleki yükseköğretimle ilgili deneyimlerini de artırdı ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan kaynağının zenginleşmesine de önemli katkılar sundu. Ayrıca güçlü laboratuvar altyapısı ve nitelikli akademisyenleri ile üniversite-sanayi iş birliği ile ilgili adım adım gelişerek bölgesel, ulusal ve uluslararası birlikteliklerin gelişmesini de tetikledi. Laboratuvar ve araştırma imkânlarımızın çevremizden başlayarak bölgesel düzeyde tanıtılması, bölgenin sanayi ve endüstrisinin ihtiyaç duyduğu analizlerin ve araştırmaların mütevazı düzeyde de olsa üniversitemiz tarafından yapılmasını sağladı. Önümüzdeki yıllarda bu bağlantıların sayısı ve niteliği de artacaktır. Yıllar içerisinde bu dinamik yapının güçlenmesi bölgesel kalkınmaya da çok önemli katkılar sunacaktır...