Gazeteci meslektaşımız Mustafa Özdemir, 29 günlük tutukluluğunun ardından tahliye edildi. İftara saatler kala gelen tahliye haberi Halkın Sesi ailesi olarak hepimize büyük sevinç yaşattı.

Zonguldak Sulh Ceza Hakimliği, tutukluluğa yapılan itirazı haklı bularak Özdemir'in tahliyesine karar verdi.

Kamuoyunun genel beklentisi de tutuksuz yargılanması yönündeydi.

Nihayet beklenen karar çıktı.

29 gün cezaevinde yiyecek içecek rızkı, geçirecek bir ömrü varmış. Allah yeter ki, büyük vicdan azabı çektirecek suçlardan oraya sokmasın. Geldi geçti...

Başta Mustafa Özdemir olmak üzere değerli eşi Zafer Hanım ve çocukları ile Halkın Sesi ailesine geçmiş olsun diyorum.

*

Başından beri her kim olursa olsun yargı görevini yapsın, kimse kimseyi peşin hükümle mahkum etmesin demiştim.

Sonuçta hepimiz, 'kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın kimse suçlu ilan edilemez' diyoruz. Bu evrensel ilkeyi çok iyi biliyor ve söylüyoruz da, iş uygulamaya gelince kıvamını tutturamıyoruz bir türlü...

Belki vicdanları rahatlatmak için olmadık bahaneler, olmadık yerlerde mahalle hatunları gibi dedikodularla başımızı kuma sokuyoruz. Kimin ne ettiği, ne konuştuğu, dönüyor dolaşıyor geliyor işte kulaklarımıza...

Herkesin söylediği, ettiği kendinedir.

Ben Özdemir'in başına bu hadise geldiğinde, haklı haksız ayrımına girmeden, kimsenin avukatlığına soyunmadan; sadece insani ve mesleki refleksle bunları ifade ettim. Yarın öbür gün iyi ki insan gibi davranmışım diye vicdanen mutlu olacağımı çok iyi biliyorum.

Daha önce başka gazetecilerin başından benzer süreç geçtiğinde de geçmiş olsun ziyaretine gitmiştim. Yıllar sonra, vicdanım rahat bir şekilde iyi ki yapmışım diyorum.

Bunu yaparken kişilerin yaptıklarını tasvip etmiş olmuyorum, insanlık görevimi yerine getirmiş oluyorum. Başkalarının gazelden hariç okumasına da hiç ihtiyaç duymuyorum.

Bazıları zannediyor ki, Halkın Sesi'nde yazdığım için bunları dile getiriyorum. Hayır, başka gazetelerde yazsam da kanaatim asla değişmezdi.

Sözlerim herkese, ama önce kendimedir.

Her iki durumun da yaşayanı olarak çok şaşırmıyorum, bazı kaypaklıklara...

Hukuk hepimiz için bıçak sırtı olabiliyor. Kendi başımıza geldiğinde hatırladığımız hukuk, başkasına tosladığında guguk oluyorsa; günün sonunda herkes kendi kalibresini ortaya koymuş oluyor.

Çok şükür bu konuda zik zak çizmediğim için son derece onurluyum.

Behlül Dana’dan Güzel ve Kısa Bir Hikaye

Behlül Dana bir gün Harun Reşid’den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verdi. Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi.

Dönüp fırıncı ya sordu: “Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?” Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu. Behlül bir şey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, “Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?” dedi.

Behlül açıkladı:

– Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.