Zonguldak bir zamanlar Türkiye’nin Almanya’sıydı. 
1900’lerin ilk yarısında baloların, partilerin, ziyafetlerin düzenlendiği kent, yüzyılın ikinci yarısında kömürün değer kaybetmesiyle büyük yıkım yaşıyor

Kelebeğin rüyası mı gerçek mi?


Zonguldak; süslü kıyafetlerin giyildiği balolar, partiler ve Tenis turnuvalarıyla renkli bir sosyal yaşama sahipken nasıl oldu da sıradan bir Anadolu şehrine dönüştü?

Zonguldak’ı ilk defa gören bizlere 1940’lar, 50’ler ve 60’lara şehirde tanık olanların anlattıkları adeta bir masal gibi geliyor. Peki ne oldu da Zonguldak böylesine büyük bir değişim geçirdi? Bu soruya cevap bulmak için kiminle konuşsak ağızlardan çıkan ilk cümle
“Eskiden kömür çok değerliydi” oluyor...

Zonguldak’la özdeşleşen kömürün değerindeki bu değişim şehrin sosyo-ekonomik yapısını da etkilemiş. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş’la işte bu değişimi konuştuk. Zonguldak’ta 1940’larda kömürün hem devlet hem de şehir halkı için ne ifade ettiğini Hikmet Bila’nın “Kömür Kara” adlı eseri de çok güzel resmeder. Kitap, her an savaşa girilecekmiş gibi hazırlanılan bir ülkede kömüre duyulan ihtiyaç ve bu ihtiyaca göre yaşamı şekillenen Zonguldaklıların yaşamını anlatırken, sendika başkanı Eyüp Alabaş da şehrin yaşadığı dönüşümü kömüre atfedilen bu önemin değişmesi üzerinden anlattı.

Şehri şehir yapan taşkömürü
Zonguldak’ın tarihini ve geçirdiği dönüşümü okuyabilmemiz için kömürün tarihini bilmemiz gerektiğini söyleyen Alabaş, kömürün bölgede işletilmeye başlandığı 1829’dan itibaren yaşananları anlattıkça aklımızdaki soru işaretleri de dağılmaya başladı. Alabaş’a göre, 1829’da bulunup, 1848’de işletilmeye başlanan kömür bu andan sonra şehrin candamarı olmuş. Alabaş, Fransız, İtalyan ve İngiliz şirketlerinin ayrıcalıklar alması ile o zamanlar küçük bir mahalle olan Zonguldak’ın önce 1899’da ilçe merkezi, Cumhuriyet’in ilanının ardından da il merkezi olduğunu dile getiriyor. Alabaş, Cumhuriyet’in ilanının ardından Zonguldak’ın yaşadığı değişimi şu sözlerle anlatıyor:

“1924’lere kadar bölgemizde çok uluslu şirketlerin hakimiyeti var. 1924’te bu arada işçilerin hiçbir sosyal güvencesi yok; barınma imkanları, çalışma koşulları, iş güvenceleri sağlıklı değil. Cumhuriyetin ilanı ile devlet de bu bölgede şirketler açıyor ve bu arada ilk sosyal güvenlik kurumu “Amelebirliği” kuruluyor. 1937’de Etibank Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin kurulması ile 1900’lü yılların başından itibaren kömür şirketleri bir sosyal olgu olarak varoldu. Şehri kuran, şehri şehir yapan taş kömürüydü.
1924’ten sonra Türkiye’de 21 tane mühendis diplomalı kişi varken bunların 18’i bu bölgeye çalışmak için gönderilmişti. O okumuş, yetişmiş insanları bölgede tutabilmek için de burada böyle bir sosyal yapı inşa edilmiş. Fakat maalesef kömür üretiminin düşmesi ile birlikte bu sosyal olgu olayından vazgeçilmiş.
1980’lerde izlenen liberal politikalar ile doğalgaz ve petrole yönelimle de kömüre verilen önem azalmış. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) da küçülmeye başlamış. TTK’nın küçülmesi, bölgenin de küçülmesi anlamına geliyor. TTK’dan 2002’den bu yana 12 bin işçi emekli olmasına rağmen 5 bin işçi alındı. Yani 7 bin işçi eksikle çalışılıyor.”
Bu dönüşüm beraberinde 1900’lü yılların ortalarında Karadeniz ve Doğu’dan göç alan Zonguldak’ı göçveren bir şehir konumuna da getirmiş. “Kömürün bulunmasından itibaren Türkiye’nin her yerinden göç alan 1950-60’lı yıllarda Türkiye’nin Almanya’sı diye tabir edilen ve başta Karadeniz’e kıyısı olan iller olmak üzere Kars, Ardahan, Erzincan, Sivas gibi illerin tamamından göç alan Zonguldak, maalesef son zamanlarda göç veren iller arasına girdi” diyen Alabaş, Zonguldak’a en parlak dönemlerinde dahi yeterli demiryolu ve yol yatırımı yapılmamasının da şehrin gözden düşme sürecini hızlandırdığını dile getiriyor.

Burcu Ünal (2014)
Zonguldak Nostalji