Bu sabah hemen hemen her gün yaptığım gibi, yüzümü yıkadıktan sonra doğruca gidip,  mutfak camını aralayıp hayata bir kez daha ‘GÜN AYDIN’ dedim. İşte tam o esnada  şıp şıp yüzüme vuran yağmur suyu aklımı karıştırmaya yetti.
Islanıyor olmamı umursamadan izledim uzunca bir süre yağmuru. Göz alabildiğine kümünümüs bulutları yüklerini boşaltıyordu yeryüzüne. Saklambaç oynayan çocuklar gibiydi güneş, nazlı nazlı bulutla oynaşıyordu adeta. Bir fark vardı bugün   bizim güneşte, bu oyunda  sobelenmeye gönüllüydü.. 
İçim bir hoş oldu, kelimesi var ya hani, aynen öyle oldu işte, içim harbiden de bir hoş oldu.
Benim satırlarıma entelektüel kelimeler çok sık düşmez beceremem çünkü. Gönlümden düşen dilime dilimden düşen de düşüyor düşeceği yere… 
Ama bu sabah güneşle kol kola yağan yağmur var ya, işte o tam da yüreğe düştü ve özlemlere ve aşk’a.
Nasıl severim sonbaharla başlayan ve çoğumuza göre  kasvetli olarak tanımlanan havaları. ilk kitabımda oldukça sık vurguladığım ‘yağmur kelimesi çok şey ifade eder benim için.
Evet, yağmur berekettir, yağmur ihtiyaçtır, yağmur sudur, yağmur temizliktir, yağmur bazen de felakettir, ancak her şeyden önemlisi yağmur benim için üretimdir ‘AŞK’ tır.
Felaketler kısmını atlamak istemiyorum elbette ama doğanın gücüne kimse ne yazık ki set vuramıyor. Önlemler alınsa da kısmen, hakimiyet ve güç her daim doğanın kendisinde. Bu vesileyle de yağmurun öfkeyle yağdığı kentlerimize büyük geçmiş olsun diliyorum. Fakat  ben yine de yağmurun duygusal boyutuna değinmek istiyorum.   
Bir sevgili gibi kavuşur toprağa çoğu kez yağmur, hasretle beklerler birbirlerini ve kavuşunca iki sevgili, üretime başlar toprak. Filizlenir üzerine düşen her tohum. Buluşmaları, kavuşmaları çok uzun sürdüğü zamanlarda ise hoyratlaşır toprak, öfkesini bastıramadığında bırakır kendini sonunu düşünmeden felaketlere…
Biliyor musunuz öfkeler mutlaka bir felaket doğurur,ve telafisi olmayan sonuçlar noktayı koyar..
Yüzüme şıp şıp çapkınca vuran yağmur suları yüreğe aşkı düşürürdü ya hani, işte benim yalnızlıklarım  yağmur yağana kadar..
Toprağa düşen her damla gibi yüreğime düşen aşkla da damla damla çoğalan üretimler fışkırıyor kaynaklarımdan. Düşüncelerim bile arınıyor olumsuzluklardan. Sıraya koymak, yada hangi yoldan gitmem gerektiği konusunda bocalasam da tıpkı bir otoban yolcusu gibi, mutlaka buluyor yolunu yolcu…
En sevdiğim mevsimdi sonbahar. Fakat  bu yıl ülke olarak acılarla boğuştuğumuz anlara denk geldi. Kayıtsız kalmak imkansızdı, aslında hepimizin bildiği gibi  hala da devam eden sıkıntılar yaşıyoruz. Otorite olarak adledilen bilim insanlarının öngörüleri de hiç iç açıcı değil ne yazık ki, ama o dalından kopup  yere düşen her sonbahar yaprağı gibi toprağa düşmemize benziyor umut! Yeni başlangıçlara bel bağlamamız kaçınılmaz.
Yağmur yağdığı her an ben yaşadığımı hissediyorum ve yüreğimdeki aşk bahçesini büyütüyorum.
Benim penceremden böyle görünüyor hayat.
Bir gün mutlaka bir demet de olsa kır çiçekleri olsun istiyorum hayata ‘GÜN AYDIN’ diyebilen herkesin. Ve umut yol arkadaşımız olsun yarınlarımıza. 
Bunun çok zor olduğunu düşünmüyorum yüreğinize damla damla düşsün aşk’ın bereketi ve damla damla çoğalsın tıpkı yağmur gibi..
’İlk kitabından’
 İnceden ince ince, yağıyor yağmur,
Biraz serin hava,
Haziran da olsa  yine de serin.
Gözlerimi diktim gökyüzüne, 
Bulutlardaki şekillerden
Resim çiziyorum gönlüme
Sana göndermek üzere.
Günah çıkarıyor gökyüzü biliyorum,
Yıkıyor bütün kirlettiklerini evrende.
Sonra inci tanesi gibi,
Damlalarını bırakıyor 
Bütün yeşeren bitkilere.
Keşke kalbimin günahlarını da
Yıkayabilse yağmur.
Yıkasa ve sonra bıraksa
Damlalarından derinliklerine  incilerini.
Soyutlayamadım kendimi  aşk’tan.
Başımı belaya sokmaya gönüllüyüm
Bırakamadım mantığıma, benliğimi çünkü.
Esiri oldum tutkunun.
“Aşk dünyadaki en günahsız olandır” der şairler.
Yalan söylerler, 
Çünkü yasak olan her şey, günahtır.
Canını acıtıyorsa başkalarının, günahtır.
Ne ince yağmur yıkayabilir
Ne de sağanak günahlarımı.
Vazgeçtim sevmekten,
Yasakladım kendimi aşka.
Beceremedim kalıba sokmayı kalbimi.
Hoyrat bir rüzgâr gibi
Yönünü şaşırıyor şuursuzca.
Kim öğretir ki doğruları sana,
Senden başka.
Her beden, kendine  yolcudur aslında
Ya da ruh, bedende yolcudur sonsuzluğa.
Değişir doğrular kişilere göre,
Yaşanmışlıklara göre.
Yanlışlar doğruları götürmeden
Silkelenmek lazım.
Kim bilir yağmur bir gün bırakabilir
Günahları yıkamayı,
Vazgeçer incilerini evrene bırakmaktan.