Bizi yaratan “Ey inananlar! Allah’ı çokca zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin” (AHZAB/41-42) buyurmaktadır. (Müfessirlerce, sabah akşam tesbihden kastın vakit namazları olduğu görüşü ağır basmaktadır) “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır, biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” (RAD-28) ayetiyle de etrafımızdaki yaşanan pek çok olaydan, pek çok hayat hikayesinden de gözlemlediğimiz üzere şu fani dünyada gerçek huzurun ancak Allah’ı anmakla yakalanabileceği açıkca ifade buyurulmaktadır. Allah’ı dil ve gönülle anmak, O’nu düşünmek ve bilincinde tutmak kulluğun vazgeçilmez enerjisini, hayat damarını teşkil etmektedir.

    Biz insanların ise maalesef hiç vaktimiz olmadığı için (!) böyle tesbihmiş, zikirmiş, namazmış, meal-tefsir okumakmış gibi meşgalelerle uğraşma imkanımız yoktur. Böyle olduğu için elbette şu ayetlerden de haberimiz yoktur: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken, (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler. Rabbimiz’Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru derler” (ALİ İMRAN-191) “Namazı kıldınız mı (namazı bitirince), gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarken hep Allah’ı anın…..” (NİSA-103)

   Hal böyleyken ey  en yoğun ve ağır işte çalışan arkadaş! Metroda ya da yürüyerek işe giderken de mi çok yoğunsun? Gece yatağına yattığında uykuya dalana kadar geçen vakitte de mi çok yoğunsun? Hatta sık sık yakınmaz mıydın çevrene “Akşam yattım yatağa arkadaş, dön ha o tarafa dön ha bu tarafa uyumak ne mümkün!” Durakta, istasyonda vasıta beklerken de mi çok yoğunsun? Allah kendi kelamı olan 6000 küsür ayetlik kitabının bir ayetini de bu durumlarda da insanların ibadet edebileceğine ayırmış, daha ne istiyorsun!

    Yoğun çalışan bir insanı ele alalım, pek çok şeye vakti yoktur. Çalışmadığı zamanlarda ise (mesaiden sonra, hafta tatillerinde, yıllık izinde…) yapacak çok fazla şey onu beklemektedir. Çünkü insan isterse şu imkanlar çağında  bir dakikasını bile boş geçirmeyebilir. Gezer tozar, sinemaya gider, arkadaşlarıyla buluşur, yer içer, veee tabiî ki yapacak hiçbir şeyi olmasa bile isterse 1 ay hiç sandalyeden kalkmadan onu meşgul edebilecek bilgisayarını açıp internette neye ilgisi varsa onu izleyebilir, milyonlarca farklı iş ve işlem yapabilir. Günlük gazetelerin ve diğer haber sitelerinin sayfalarına girip günün haberlerini rahat rahat okuması, “yem” olarak önüne konulan ilgi çekici haber linklerine de tıklayarak merakını gidermesiyle birlikte 3 saat sürebilir. Ünlü veya sevdiği köşe yazarlarının yazılarını yarıda bırakmadan okuması 1 saatini alabilir. Saatlerce oyun oynayabilir, arkadaşlarıyla yazışabilir…. Hiçbir şey olmadı kanepeye uzanır alır eline kumandayı açar televizyonu yüzlerce kanaldan hangisini isterse izler babam izler.

    Şimdi  bu genç yaşta, onca işi ve işin dışındaki vakitte de yukarıda saydığımız türden, yapabileceği yüzlerce farklı meşgalesi olan bir insan, geçinmek için vakit harcaması gerektiği  mesleği dışında kalan bir zamanda kendisine zevk veren bunca seçenek varken günde, hadi olmadı 2-3 güne bir 10 dakika bir odaya girip Allah’ı zikir, tesbih, tefekkür, dua, tevbe, şükür ile meşgul olsa Allah katında bu mu daha kıymetlidir yoksa aynı gencin hasta veya trafik kazası geçirip bir müddet kalkamadan yatması gerektiğinde hastanedeki yatağında ettiği dualar, tesbihler mi daha kıymetlidir? Ya da  80 yaşına gelmiş bir ihtiyarın tesbihi elinden düşürmeyişi, onlarca dakika önce camiye gidip avluda ezanı beklemesi ve beklerken dua, zikir ve tefekkürle meşgul olması mı Allah katında daha kıymetlidir?

    Biz bırakalım bunları, dönelim başa, bizi yaratan “yatarken bile zikredin kabulumdür” diyor, bizler ise buna bile vakit bulamıyoruz.


    Metin SEVİL