Yaşadığımız süreçteki eğitim-öğretim koşulları,  özellikle okullarımız, eğitim ve çocuklarımız üzerinde daha da ağırlaşarak sürüyor. okul sistemine ve hayata hazırlanmaları amacıyla çocuklarımızın 4-6 yaş grubunu kapsayan Okul Öncesi Eğitim için açılan sınıfları, bazı  din görevlilerinin özel gayretiyle “Sıbyan mektebi”ne dönüştürülüyor. Bilimi, bilimsel çalışmayı rehber edinmesi gereken öğrencilerimizin kafaları dinsel dogmalarla dolduruluyor. Daha oyun çağındaki “Sabi” sayılan bu yaştaki çocuklarımıza,  daha üst sınıflarda okutulması gereken “Kur’an, Peygamberin Hayatı vb.gibi” dersler, uzman eğitimcilerle değil,  Halk Eğitim Kursunu bitirmiş eğiticilerce veriliyor. Çocuklarımıza okullarda kullandığımız “Türk Alfabesi” yerine, “Kuran öğretiyoruz”  diyerek Arap Alfabesi öğrenmesi dayatılıyor. Amaç, açıkça ortadadır; Atatürk’ün Alfabe Devrimini ortadan kaldırmak. Dinsel öğretilerle özgür birey değil, biat eden kul yetiştirmek. Çağdaşlaşma aşamasındaki toplumumuzun Osmanlı Dönemi’ne evrilmesini sağlamak.
Gün geçmiyor ki, “Din Adamı” görüntülü “sarıklı sarıksız, sakallı sakalsız bir takım adamlar”   çeşitli fetvalarla akılları sıra toplumu geri bir düzene sokmağa çalışıyorlar. İşte bir tanesi: “Kadın, yüzünü de kapatmalı. Dar giysi tesettür sayılmaz. Parfümlüye cennet haram. Saç boyama caiz değildir. Kadın konuşurken kırıtmamalı. Kadının evden çıkması caiz değildir.” Kim söylüyor bunları?  Bir üniversitemizin  İlahiyat Bölüm Başkanı olan bir profesör..Diğerlerini saymıyorum..
Günümüz Türkiyesi’nde Batılı tarzda yaşam biçiminin yerini,  herşeyi  birbirine karıştırarak   İslami tarz yaşam biçimine dönüştürme çalışmaları  yoğunluk kazanmağa başladı. Bunun için bütün orta dereceli okullarımız İmam-Hatip okullarına dönüştürülmeğe çalışılıyor. Aslında İmam-Hatip okullarımız, gerçekçi din adamı yetiştirerek, halkımıza dinimizi öğretme amacıyla açılmıştı. Ama bu amacından  koparılarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Atatürk devrim ve ilkelerine, çağdaş yaşama karşı nesiller yetiştirme aracı haline dönüştürüldü. Kendi devletinin kurucusuna,  vatanının ve milletinin kurtarıcısına tamamen karşı ve düşman insanlar yetiştirmeyi bile başardık din bezirganlığıyla!.. 
*****
Şimdi şu aşağıda verdiğimiz hatırayı,  dikkatle, ders alarak okuyalım.
“Ankara’da Türk Ocaklarının kurultayı yapılıyor. 300 delege katılıyor kurultaya.(…) Gençlerin isteği üzerine Mustafa Kemal Paşa da kurultay delegelerini Büyük Millet Meclisi’ndeki salonunda kabul ediyor. Kapıları kapatarak  gençlerle sohbet ediyorlar.
Konuşmanın bir yerinde Atatürk; Eğitim, ya millî olur ya dinî olur. Biz, dinî eğitimi aileye bıraktık. Millî eğitimi de devlete aldık. Okullarımızda ve bütün kültür müesseselerimizde millî eğitim esas kabul edilmiştir. Tuttuğumuz yol budur: Çocuk, dinî eğitimini ailesinde alacaktır. Bu arada, İlahiyat Fakültesi gibi, dinî eğitimi takviye edecek müesseseler de kurmak üzereyiz.  Fakat bu, zaman meselesidir.
 Tam burada, delege arkadaşlardan biri, heyecanla atıldı:
-Paşam!..dedi, müsterih ol!.. Bu devrim yerleşmiştir. Millet bunu anlamıştır, benimsemiştir. Devrimlerimizin, halk tabakalarına kadar her tarafta kökleşmiş olduğu muhakkaktır. Bundan emin ol, Paşam!..
Mustafa Kemal, bir an durdu. Sonra, hepimize teker teker sordu:
-Arkadaşınızın bu fikrine ne dersiniz?
Verilen cevaplar içinde, bu fikre kesin şekilde iştirak edeni yok gibiydi. Herkes aşağı yukarı belirsiz konuştu. Bunun üzerine Paşa;
-Arkadaşlar…dedi, devrimimiz henüz yenidir. Dedikleri gibi; kökleşip, benimsendiği hakkındaki kaanatlerimiz ancak ileride karşılaşacağımız olaylarla tahakkuk ve teeyüt edecektir (meydana çıkacak ve  kuvvetlenecektir).
Fakat şimdi şuna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun, kafalarının içindeki zihniyet hâlâ sarıklı ve sakallıdır
Büyük Ata’nın olaylarla gerçekleşen bu sözü, hâlâ kulaklarımdadır.”
 (Anlatan :Tevfik Noyan) (Nükte ve Fıkralarla ATATÜRK-Yazan: Niyazi Ahmet Banoğlu-  (2.Baskı) Sayfa: 679-682- İnkılap ve Aka Kitabevi -1981 İstanbul)
 *****        
Şu cümlelerin altını bir kez daha çizelim: “Devrimimizin kökleşip, halk tarafından benimsendiği hakkındaki kanaatlerimiz, ancak, ileride karşılaşacağımız olaylarla meydana çıkacaktır.” 
Şu yaşadığımız yıllar, acaba Atatürk’ün kastettiği, “ileride” dediği zamanlar mıdır? Öyle ya, karşı devrimcilerce “Atatürk ve Aydınlanma Devrimi”nin her gün bir tarafının yok edildiği yılları yaşıyoruz.  “karşılaşacağımız olaylar”;laik cumhuriyet’in her gün  uyduruk sebeplerle içininboşaltıldığı,   sözde aydınların, yandaşların, yalaka medyanın da buna alkış tuttuğu bir dönemdeyiz!..
Arife tarif gerekir mi? Kimisinin sarığı, artık Türkiye’nin bir çok yerinde rahatça görüldüğü gibi başının üstünde, kimisinin  de  kafasının içinde.  Sıkmabaş kadın örtüsü için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Eskiden, yani daha 20-25 yıl önce basına, sosyal medyaya yansıyan çağdışı görüntüler var mıydı bu ülkede? Anlaşılan o ki; “Ilımlı İslam modeli”ne uygun  sivil bir karşı darbe sürecinde çabalamaktayız..
*****
 Ne diyor Atatürk:Fakat şimdi şuna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun, kafalarının içindeki zihniyet hâlâ sarıklı ve sakallıdır.”
Erkeklerimiz, Batılı beyler gibi giyiniyorlar, toplum içinde yer alıyorlar. Üstelik dönem zenginleri “marka giyiniyorlar” demek daha doğrudur. Siyasetin oyunu, kadınlarımız, kızlarımız üzerine oynanıyor.  Aslında kadınlarımız üzerinden bütün toplumumuzun geleceği üzerine hesaplar yapılıyor. Karşı devrimci güçler, dinsel düşünceyi kullanarak, planladıkları her şeyi zamana yayarak, sindire sindire uygulamaya sokuyorlar.
Atatürk sanki bu günleri görerek söylemiş o dönemin gençlerine: “…kafalarının içindeki zihniyet hâlâ sarıklı ve sakallıdır.”