Sabahları erken saatlerde çarşıya iner, BKM’nin önünde ilk boş bulduğum yere aracı park edip, dakikalarca işe yetişmek isteyen insanların telaşını izlerim…

Otoparkçı Osman’a laf yetiştirmek için uğraşmak zorunda kalmam, eğer müsaade ederse, cep telefonumdan sosyal medyayı takip ederek güne başlarım…

Size de olur mu?

Küçük şehirde yaşamanın bir güzelliği mi bilmem… Bazen kaldırımda yürüyen insanların yüzlerine ne kadar aşina olduğunuzu düşünür, yabancı biri şehre gelse hemen fark edersiniz…

Biri hariç!

İlyas Karagüzel…

Ona sonra geleceğim…

İlk önce küçük bir teste var mısınız?

Ama lütfen söylediklerimi üşenmeden yapın!

Bu satırı okuduktan sonra bulunduğunuz yerde gözlerinizi kapatıp karanlığı hissedin…

Ardından bulunduğunuz yerde gözlerinizi açmadan bir süre yürümeyi deneyin…

Etrafınızda çarpabileceğiniz hiçbir şey olmasa bile kısa süre sonra bu esaretten kurtulmak için gözlerini açma ihtiyacı duyacaksınız…

İşte 3-5 saniyeliğine bile tahammül edemediğimiz karanlığa10 yıldır mahkum olmuş bir adam İlyas Karagüzel…

Her sabah İsmet Paşa Parkı’nın kaldırım kenarların vurarak geçtiği bastonuyla kalabalıkları yararak yürüyen İlyas, 30 yaşında sevimli bir o kadar da yakışıklı bir delikanlı…

Yine afyonum patlaması için arabadan dışarıyı izlediğim bir sabah İlyas’ın fotoğraflarını çektim…

İlk kez gördüğüm bu adam “Kimdi, kimin nesiydi, nerden gelip nereye giderdi her sabah… Kim bilir nasıl bir hikayesi var?” deyip birkaç sabah fotoğrafladıktan sonra tanışmaya karar verdim…

Tuhaf bir haldi bu…

Nasıl hitap edebileceğimi düşünürken, “Merhaba” dedim…

Duydu ama kısa bir süre sesin geldiği yere başını çevirip yoluna devam etti…

Öyle ya sabahın köründe hangi densiz ona niye merhaba desin…

Bu kez elimi omzuna koyup, bir kez daha merhaba diyerek, kendimi tanıtıp röportaj yapmak istediğimi söyledim…

Söyleyecek çok şeyi olduğunu ama devlet memuru olduğu için konuşamayacağını en kibar haliyle ifade edince Valilik Özel Kalem Müdürü Mehmet Alas’tan Vali Bey’den röportaj için izin almasını rica ettim. Röportaj için izin alır almaz İlyas’ın yanına gidip ertesi gün için sözleştik…

Bir sonraki gün Halkın Sesi’nin bıcırık stajyerlerini yanıma alıp İlyas’ın yanına gittik…

Anlattıkları karşısında etkilenmemek, sahip olduğumuz dünya nimetlerine şükretmemek imkansızdı…

İlyas’ın hikayesi, milyonlarca engellinin yaşadığı kesitten sadece biri belki ama…

Söyledikleri, vicdanı olan herkesin yüzünü kızartmaya yeterli…

Yerel yönetimlerim yok saydığı, sosyal yaşamda auta attığımız engelli insanların sesi olan İlyas’a bizi kırmadığı, İskele ile Valilik binası arasındaki 150 metrelik özgürlük hikayesini bizimle paylaştığı için teşekkür ediyorum…

Bazen düşünüyorum…

Görmeyen gözler mi engelli…

Göremeyen gözler mi?