Yerel gazetelerin ayakta kalması, okunurluğunun artması, özelliklede dijital mecralarda yayım ağının genişliyor olmasını önemsiyorum. Gerek ülkemizde gerekse yurt dışında bölgesel bir konu olduğunda ilk yaptığım araştırmalar genelde yerel gazeteleri hızlıca gözden geçirmek olur. Bu o yöredeki adli bir olayda olabilir, bir düğün - dernek veya spor müsabakası içinde geçebilecek mevzularıda kapsayabilir.

Bunu neden yapıyorum?

Çünkü ulusal basında çıkan haberlerin kaynağı büyük bir çoğunlukla yerel haberciler oluyor; haber sonrasında yorumlanarak, üzerine katıp karıştırılarak ve ne yazık ki tamamen bağlı bulunduğu holdingler ve patronlarının gönlüne hoş gözükecek şekilde değiştiriliyor. Bir haberi tamamen farklı bir yorumla yazıldığını defalarca şahit olduğum için; önceliğim bundan sonrası içinde haberinde kaynağı olan yerel basın takip etmek olacaktır. Çünkü ülkemizde hiç bir şey aslında “göründüğü gibi değil”. Özellikle zıt kutupların çarpıştırılması için kesilip biçilen başı sonu belli olmayan videolarla halkı gizliden dolduran bir yayıncılık anlayışı olduğunu biliyor ve görüyoruz. Peki, yerelde yazılan yazılarda her şey sütten çıkmış ak kaşık mı? Elbette değil. Bu nedenle o bölgedeki tüm yayınları okuyup zamanla size daha güvenilir kaynakları elde etmenizi öneririm. Bu konu şuan satırlarını yazmakta olduğum Zonguldak yerel basını içinde geçerli.

Sadece basında değil elbet bu göründüğü gibi olmayanlar. Sosyal medya inanılmaz hızlı ve etkili bir platform. Ülkelerde seçim sonuçlarını değiştirebilecek, toplumsal olaylara yol açacak veya pislikleri ortaya dönüp aslında önünüze gelmesi engellenen her türlü hile, hurda, hırsızlık olaylarının da artık gizlenemediği önemli bir kaynak oldu. Ama çok dikkat etmek gerek. Buradaki tuzaklara yılların gazetecileri, devlet adamları, bilim insanları dahi düşüyorsa, çok dikkat etmek gerekir.

TV reklamlarına dikkat ediniz. Her birinin altında okunamayacak kadar hızlı ilerleyen yazılarda aslında o beğendiğiniz ürün ya da hizmetin bir sürü şartı olduğu yazar; o kadar hızlı akar geçer ki o yazılar, eminim bu yazıyı okuyup o yazıları istisnasız okurum diyen bir okurumuz çıkmayacak. Çünkü yayını durdurmadan okuma şansı yoktur. Bu sebeple satış, pazarlama alanlarıda tıpkı habercilikte olduğu gibi “görüldüğü gibi değil “ dedirtiyor bizlere…

Dostluklar, arkadaşlıklar, komşuluklarda artık görüldüğü gibi değil. Özellikle fotoğraflı sosyal medya uygulamalarında sonsuz mutlu olan insanlar görüyoruz değil mi? En güzel yemekler, en güzel sofralar. Bir zaman sonra mutsuz aile yuvası, uğraşılan hastalıklar, maddi problemler, başarısız iş hayatı. Veya tüm bunların aksini yaşayanlarda var. Cuma günleri en dindar mesajlar atanlar ile ülkede açlık, işsizlik sayısının hızla arttığını görmezden gelip en güzel sofraları paylaşanlarda bunlar değil mi? Hangisi samimi ya da gerçek?

Elbette herkesin hayatı herkesin şahsını sorumlu tutar, onu bağlar. Ancak göründüğü gibi olmadığını da keşfetmemiz gerekiyor.

Geçenlerde yine güzel bir çalışmayı keyifle okumuştum. Özetinde eleman alan işyerlerinin bir kısmı mülakatlarda kendilerini tanıtan eleman ile işe aldıkları kişilerin göründüğü gibi olmadığını ve performansın beklenenden düşük çıktığını iletiyordu. Bir kısmı ise tam aksine göründüğünden çok daha fazla başarılı olduğu, beklenenin üstünde performans sergilediği, mülakatında sadece formalite olduğunu paylaşıyordu. Bu sizce paradoksta hangisi doğru?

Yanıtı düşünüyor olun, bir başka sorum daha olacak. Acaba biz göründüğümüz gibi miyiz? Bizimle iletişime girenler bizi gerçekten tanıyor mu? Ya da görünmek istediğimiz gibi mi görünüyoruz? Veya görüntümüz yani algımız aslında tamamen başka bir yerlerde mi?

Aklınıza bu soruları bırakmışken, özellikle hayata yeni atılan ya da atılacak arkadaşlarıma bir ek notum daha olacak. Bütün bu yazıda bahsi geçen örnek konular ve sonundaki soruların “bana ne faydası olacak” diye lütfen bir muhakemesini yapın. Herhangi bir şeyin nasıl göründüğü değil ondan sağladığım faydaya bakarımda diyebilirsiniz, ancak yediğim gıda ürünün ne olduğunu bilmek, kullandığım aracın daha satın almadan 3 yıl sonra başıma açabileceği sorundan haberdar olmak, ülkede olan biteni çıplak gözle görebilmek, çevremizdeki insanların gerçekten nasıl bir duygu ile sosyal hayatta tutunduğunu bilmek… Bunların şahsımın yaşadığı deneyimler ile önemli olduğunu düşündüğüm için paylaşmak, bir nebze sıkıcı gündem konuları dışında akıllarda iz bırakacak bir soru kazımak istedim.

Her ne duyuyor, görüyor ya da size sunuluyorsa işe onun kaynağına inmekle başlayın. Kaynağına nasıl ineceğini bilmiyorsanız o konu her neyse tam zıttında ne duruyorsa onada bir göz atın. 2010 yılında “AV MEVSİMİ” filmi izlerken Cem Yılmaz’ ın ölürken Şener Şen’ e yaptığı bir el işareti vardır. Bakış açısını değiştirmek ile ilgili. Ben sadece bakış açınızı zaman zaman değiştirerek birçok konuda daha başarılı olabileceğinizi göstermek istedim. Umarım yazıdan keyif ve cebinize birkaç not almayı başarabilmişimdir.

Her türlü görüş ve önerileriniz için [email protected] adresime iletileriniz bekliyorum.