Bu ülkenin en iyi mizanpaj (sayfa düzeni), grafik, web sitesi ustalarını toplasalar ilk 50 kişinin arasında O’da yer alır.  
 
Bilgisayara elim ilk 1988 yılında değdi. O zaman üniversite 3. sınıftaydım. Basic diliyle bazı küçük programlar yazmıştık. Ancak hiç birisini öğrenememiştim.
 
1991 yılında Manisa Meslek Lisesinde çalışırken DOS (işletim sistemi) kursuna katıldım. CD, MD, DIR, FORMAT vb. gibi komutlarla işlem yapılabiliyordu. Fare henüz yoktu. 3 ay kadar kursa gittim. Ancak sadece PW adlı metin hazırlama uygulamasına girebilmeyi öğrendim.
 
1991-93 yılları arasında son derece ilkel bir yazılım olan PW ile ilk kitabımı yazmaya koyulmuştum. 1.44 Inch’lik disketlerle uğraşıyordum. Ne karanlık günlerdi...
 
1995 yılında Windows 3.1 adlı işletim sistemini ve Word uygulamasını keşfettim. İkisi de çok kolay geldi. Ancak çalışmalarımı yapacak bir bilgisayarım ne yazık ki yoktu...
 
Ardından Windows 95 işletim sistemi çıktı. 20-30 tane disketi sırayla takarak kurulum işlemini yapardık.
 
Maddi bakımdan çok zorlanarak 700 Dolara ilk bilgisayarımı o yıllarda aldım. Makinede ses kartı, CD sürücüsü bile yoktu. Ardından çok yüklü paralar ödeyerek tarayıcı (1000 dolar) ve lazer yazıcı (1000 dolar) alabildim. Ancak bunları PC’ye tanıtacak (sürücüleri yükleyecek) bilgim yoktu.
 
İşte o yıllarda Sayın Mete Akgöz ve ağabeyi Sayın Kamil Akgöz Bey’i tanıdım. İkisi de sorunlarımı giderme noktasında bana çok yardım ettiler.
 
Tarayıcı ile kitaplar için görseller tarıyordum. Bir gün tarama yapılamaz oldu. Tüm yöntemleri denedim. Sistemi komple silip yeniden kurdum. Yine de çözemedim. Mete Bey’e gittim. “İmdat” dedim. “Windows klasörünün içindeki twain.dll ve twunk.dll adlı sistem dosyalarını sil, kurulumu yeniden yap” dedi. Yaptım. Tarayıcı düzeldi.
 
İşte taa 1996 yılından beri Mete Akgöz benim için bulunmaz Hint kumaşıdır.
 
Kendisi hakkında bu yazıyı yazmaya başlayınca, Google, Yandex, Facebook gibi önde gelen sitelerin grafik sayfalarını tekrar tekrar karıştırdım. Bir tek resmini bile bulamadım. Çok zeki, çok çalışkan, çok kalender insanlar hep böyledir. Kendi reklamlarını yapmazlar...
 
Bolu’nun en çalışkan, en titiz, en usta grafikerinin web üzerinde bir tek resmi yok. Ustanın merdiveni olmaz sözü sanırım doğru...
 
Bildiğim kadarıyla Mete Akgöz 20 yıl kadar Bolu’nun Sesi gazetesinin mizanpajını, reklam tasarımlarını ve web sitesini yaptı. Yaptığı işleri o kadar hassas hazırlardı ki siz beklerken çatlarsınız. Bir logo için 5-10 saat uğraştığını gördüğüm olmuştur.
 
Firmalardan reklam ile ilgili görseller gelir. Bunları tarayıp sayfaya asla koymaz. Corel adlı çetrefilli yazılım ile saatlerce uğraşıp en net tasarımları yapardı.
 
Artık böyle çalışkan, sabırlı, kanatkar sanatkarlar, ustalar kalmadı. Her işimiz yalap şap gidiyor. Bakalım sonumuz ne olacak?
 
Yaklaşık 25 yıldır tanıdığım Mete’nin yaptığı web sitelerini görseniz bunlar insan yapısı olamaz dersiniz.
 
Bolu’da kimsenin bilgisayarı açmasını bile bilmediği zamanlarda O, PhotoShop, Corel Draw, Image Editor, Adobe Page Maker adlı yazılımların her şeyini biliyordu.
 
Adobe’nin ürettiği mizanpaj yazılımlarını kullanmayı da O’ndan öğrendim. Hala da kullanmaya devam ediyorum. 58 kitabımı Adobe Page Maker 6.5 ve 7 sürümüyle hazırladım.
 
Mete Akgöz gibi değerli insanları tanıyın diye bu amatör yazıyı yazdım...
 
 
 
Not: Bu yazıda güncel politik eleştiri kesinlikle yoktur. Yazıya sosyolojik perspektiften bakılmalıdır.  
                                                         
 
Nevzat Hoca
 
Bazı insanları uzaktan da olsa epey tanıyorum. Bunlardan birisi de M. Nevzat Özdemir Hocadır. 
 
Bolu’nun Sesi gazetesi ve sosyal medya üzerinden ilettiği bilgileri yıllardır okurum. Bildiklerini saklayan, ketum duran, aman sendeci bir insan değildir.
 
Toplumsal sorunlara son derece duyarlıdır. Özellikle www.bolununsesi.com adlı mecrada yayınladığı yazılar çok değerlidir.
 
Okumayı, yazmayı, analizi sevenimiz çok az olduğu için kendisini tanıyan kişi sayısı yeterince yüksek olmayabilir. İnsanları, vefatından sonra övmenin bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını düşünenlerdenim.
 
Nevzat Bey’i bazen eşşiz doğa güzelliklerinin olduğu kırlarımızda (Abant, Gölcük, Yedi Gölller vb.) etrafına hiç aldırış etmeden yakın plan fotoğraflar çekerken görmeniz olasıdır.
 
Medyada yayınladığım bir çok yazı / analiz ile ilgili olarak mutlaka fikrini / önerisini ileten hocamız öğretmenlik mesleğini yıllarca titizlik içinde yürütmüş bir insandır aynı zamanda...
 
Bir süre, Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının eğitimine katkı da yapmış olan Nevzat Bey, Alman kültürünü, eğitimini, ahlakını, disiplinini de çok iyi analiz eder.
 
Hocamız ile bazı konularda ters yaklaşımlar içinde bulunduğumuz da olmuştur. Bundan hiç rahatsız olmadım. Analizlerini dikkatle dinledim. Herkes her zaman doğruyu yakalayamayabiliyor. Bazen alel acele yanlış bilgilendirmelere yönelmiş olduğum vakıadır.
 
Güncel Türkçeyi, eski kelimeleri çok iyi bilen Nevzat Hocam bulunmaz, nadir, nesli tükenmiş öğretmenlerdendir. Bir çok meslektaşımız emekli olunca kendini kirli, itici kahvehanelere atar. Ama O, kültür, sanat, edebiyat, sosyoloji ve fotoğraf ile ilgilenmeyi tercih etmiştir.
 
O’nun gibi 10 bin öğretmenimiz daha olsa başka yerde olurduk.
 
Bazı öğretmenler bu yazıma çok kızacaklardır ama ben yine de söyleyeyim. Topluma yön verme konumunda olan öğretmenlerin kahve köşelerinde boş işlerle uğraşmasını hiç kabullenemedim.
 
Soyadımız aynı olmasına rağmen aramızda bir akrabalık tespit edemedim. Belki Orta Asya steplerinde aynı köyde yaşayan atalarımız olmuş olabilir.
 
Ülkemizde son 300 yıldır önemli ve değerli ayrımının iyi yapılmadığı kanaatindeyim. Kendini önemli olarak gören kişilerin çoğunun değerli olmadığını önünde sonunda idrak ediyoruz.
 
Nevzat Bey “değerli” insanlar sınıfına girer. Dünyaya bakışı milli ve manevi eksenlidir. Fikri yapısını biraz Mehmet Şevket Eygi’ye benzettiğim zamanlar olmuştur. Ancak bir kalıba sığacak insan değildir.
 
O’nu saygıyla selamlıyorum. Bu yazıyı okuyunca bana biraz kızacaktır. Zira reklamının yapılmasını isteyen bir mizaçta değildir.