Sevgili Emin Gülay,

Sana bu satırları Liman Arkası’ndan yazıyorum…

Bu kez sensiz buradayım…

Cenazeden ayağımın tozuyla şimdi geldim…

Gün batımına ancak yetiştim…

Kimsecikler yok buralarda…

Ne Köfteci Hüseyin, ne Palamar’daki çocuklar, ne de en ucuzundan Ankara şarabı içen ayyaşlar…

Sadece martılar var bu akşam…

Bir de Liman Arkası aşıkları…

Dalgalar mendireğin kayalıklarına her vuruşunda seni selamlıyor saygıyla… Zamansız gidişini duymuşlar mı ne? Onlar da bilir senin ne çok sevdiğini buraları… Az kulaç atmadın onlarla akıntıya…

Senin şansına bu akşam poyraz da esmiyor…

Evlerin ışıkları tek tek yanarken…

Gün şehre yüzünü dönüyor…

Nereden başlasam bilmem ki…

Bugün hava çok güzeldi Emin Ağabey…

“Yalancı” da olsa bahar vardı Zonguldak’ta…

Tamam, erik ağaçlarının zamansız açmalarına alışık da…

Çiçekler tomurcuğa durmuştu Gümüşhane’nin dağlarında…

Meftun aradı dün öğleden sora…

“Ağabey gel” der demez koştum yanına…

İlk kez, geç kalmadım randevumuza:)

Halbuki ne hayallerimiz vardı seninle… Siyahla beyaz kadar zıttık ama… Kader çizgilerimiz kesişmişti bir kere… Bazen sırdaş, bazen gardaş olduk. Az kızdırmadın beni… Ama ailemizden biriydiniz sen ve ailen…

Hastane odasından içeri girdiğimde herkes orada…

Hacı baba, Gara Mehmet, Mükremin Ağabey, Halit gardaşın, kız kardeşlerin, hayat arkadaşın Hatun Abla, Ali’n, Zeynep’in, Ehat’ın ve ismini bilmediğim onca insan son ana kadar seninle birlikte nefes aldık inan…

Ve hepsi sana verdikleri sözü tuttu tüm metanetiyle…

Dimdik ayaktaydı her biri… Trabzonspor gibi… Sen gibi…

Cenazeyi sorma… Patatesçi Bekir, Firmanın Turan, Yumurtacı Enbiya, Kozlu’dan Kel Mahmut, Bursa’dan Ömer Özdağan, Trabzon, İstanbul, Anka’dan yüzlerce insan vardı meydanda…  Bütün eski kulağı kesikler, külhan beyler, siyasetçiler, belediye başkanları, işadamları anlayacağın bütün Zonguldak orada… Caminin önünü gözünün önüne getir… Hah orası dolup taştı yol boyu. “Sığmayanlar da camide kılsın” dedi hoca…

İmam, “Merhuma haklarınızı helal ediyor musunuz?” diye sorduğunda…

Kulakları sağır eden bir ses yükseldi semaya…

“Razıyız” dedi dostların canı gönülden…

Sonra fındık bahçesinden tırmanarak çıktık mezara…

Toprak atmak nasip oldu ya… Mezar tahtana ismini ben yazdım itinayla…

“Emin Gülay… 22.02.2014”

“G”nin kuyruğu biraz eğri oldu ama artık idare et…

İçimden “Emin Dayı” yazmak geldi de… Hani cenazelerde her şeye karışan ağabeyler olur ya…

Onlardan korkuma yazamadım be Emin Dayı…

Tam da senin şanına yaraşır bir cenazeydi… Herkese nasip olmayacak bir uğurlama…

Soğuksu Pazaryeri’nin “Başkan”ı, ülkücülerin “Reis”i, Trabzonspor’un aşığı, ailemizin “Deli Emin”i, gönüllerin “Çirkin Kral”ı…

Hatalarınla günahlarınla kısacık ömrüne sığdırdığın onurlu bir yaşam bıraktın ardında kalanlara…

Seni, 8 köşe şapkanı, Erol Taş görünümlü Hulusi Kentmen yüreğini, korkusuz hallerini unutmayacağız…

Hakkını helal et… Benden yana ananın ak sütü gibi helal olsun… Hava karardı bana müsaade…

Güle güle çirkin kral…

İmza: “Gohle!”