Zonguldak Eğitim İş Şube başkanı Metin Kahveci dün yazılı bir basın açıklaması yaparak hükümetin eğitim politikasını eleştirdi.

Kahveci aç ıklamasında şu görüşlerine yer verdi:

 4+4+4 Kesintili Zorunlu Eğitim Yasası ile AKP’nin eğitim sistemimizde yarattığı yıkım devam etmektedir. Eğitimimizin bilimsel, laik ve demokratik temellere daha sağlam bir biçimde oturmasını her zamankinden daha çok savunduğumuz bir dönemde, AKP iktidarı yapmış olduğu uygulamalarla eğitim sistemimizi bu temellerden hızla uzaklaştırmaya devam etmektedir.

     Zaten eğitim sistemimizde derin ve çözülmesi zor sorunlar varken, AKP, Milli Eğitim Bakanlığı eliyle bu sorunları içinden çıkılmaz bir duruma getirmektedir. AKP’nin on bir yıllık iktidarında Milli Eğitim Bakanlığı her yıl değişik uygulamalar yaparak eğitim sistemini yaz-boz tahtasına çevirmiştir. Milli Eğitim Bakanlığının sık sık yaptığı değişikliklerin içinde değişmeyen tek bir şey var: O da Cumhuriyetle hesaplaşma, eğitimi özelleştirme ve akla, mantığa meydan okumadır.

     AKP iktidarı, sadece yandaşlarına rant sağlayan projelerle eğitime bir yandan sermayeyi sokmaya çalışırken öte yandan da eğitim çalışanlarını esnek ve kuralsız çalıştırarak özelleştirilecek eğitimin taşeron işçisi haline getirme gayreti içine girmiştir.

     Bu iktidar döneminin en büyük özelliklerinden birisi de yaptıkları tüm merkezi sınavlara bir şekilde şaibe karıştırmış olmasıdır. Yarış atına döndürülmüş öğrencilerimiz dershane ve özel derslere mahkum edilirken velilerimizin de cebinden buralara para aktarılmaktadır. Buna rağmen yapılan her sınava bir şaibenin karışmasının bir tek adı vardır. O da emek ve para hırsızlığıdır. Yıllardır güvenilir kurumlar olarak bilinen ÖSYM ve EĞİTEK gibi sınav merkezleri kamuoyunda güvenilirliklerini tamamen kaybetmişlerdir. Artık halkımızın bu iktidarın yaptığı hiçbir sınava güveni kalmamıştır.

     Aynı biçimde 2013 yılında yapılan SBS sınavında da bunu görüyoruz.  Sınav sonuçları açıklandıktan sonra yabancı dil cevap anahtarlarının karıştırıldığı ve bu yüzden doğru okunmadığı bakanlıkça da kabul edilmiş ve  “Kusura bakmayın puanları yanlış hesapladık” diye bir açıklama yapılabilmiştir. Bu iktidar döneminde yapılan her merkezi sınav yargıya taşınmıştır. Nitekim son yapılan SBS  de yargıya taşınmıştır.

     SBS'ye 1 milyon 112 bin 604 öğrenci girmiş, 1 milyon 49 bin 293 öğrenci 201 puan ve üzeri puan alarak tercih yapabilmeye hak kazanmıştır.

 

     Tercih yapılacak okulların türü gecen yıl ve bu yıl itibarıyla aşağıda olduğu gibidir:

 

LİSE   TÜRÜ

2012   KONTENJANI

2013   KONTENJANI

Fen   Lisesi                   

              12.376

           15.780

Anadolu   Lisesi

            226.900

          314.110

Anadolu   Öğretmen Lisesi

              29.780

           31.200

Sosyal   Bilimler Lisesi

                2.522

            2.782

Anadolu   İmam-Hatip Lisesi

              42.114

           64.160

Anadolu Meslek Lisesi

             139.513

          184.707

TOPLAM

             411.091

        612.749

 

 

     Genel liseler kaldırıldığı için genel liselere alınan üç yüz altmış üç bin sekiz yüz yetmiş iki öğrenci bu yıl alınmayacaktır. Anadolu liselerinin kontenjanları yüzde otuz artırıldığında bile bu okullara alınacak öğrenci sayısı altı yüz on iki bin yedi yüz kırk dokuz olmaktadır. Geriye yaklaşık beş yüz bin öğrenci kalmaktadır. Bu beş yüz bin öğrencinin gidebileceği okullar meslek liseleri, imam-hatip liseleri ve açık liselerdir.

      Eğitimde önemli olan yüz yüze eğitimdir. Tüm dünyada ancak çağ nüfusu içinde bu haktan yararlanamayan öğrencilerin tercih ettiği açık lise uygulaması, ülkemizde AKP iktidarıyla birlikte adeta örgün eğitimin yerine geçmiş, kurumsallaşmıştır.  Bu da eğitimin niteliğini olumsuz olarak ciddi şekilde etkilemektedir. Sonuçta açık liseye devam eden öğrenciler sermayeye ucuz işçi olarak sunulacaktır. Bu durum da çocuk istismarını, çocuk işçi sayısını, çocuk gelinleri arttıracaktır. Toplumda yeni sorunlar ve yeni yaralar açılacaktır.

     Düz liselerin ortadan kalkması ve ortaöğretimin mecburi olmasıyla beraber 1.112,000 öğrencinin tercih yaptığı dikkate alınsa bile 612.000’i yerleşebilecek, beş yüz bin öğrenci için gidebileceği meslek liseleri, imam hatip liseleri ve açık liseler kalmaktadır.  Anadolu liselerinde ciddi bir kontenjan sorunu yaşanacaktır. Bunun anlamı: 500 bin öğrenciyi ya İmam hatiplere kayıt yaptırarak “dindar ve kindar nesle” potansiyel kaynak yaratmak, ya da meslek liselerine göndererek ucuz işgücü oluşturmaktır. 2011 yılında çıkarılan torba yasa ile zaten staj döneminde asgari ücretin üçte biri ücretle çalıştırılan öğrencilerimizin ücretlerinden genel sağlık sigortası pirimi kesilmesi ve işletmelerde % 10 koşulunun kaldırılması bunun açık göstergesidir.

      Milli Eğitim sistemimizde, bakanlığın, sendikaların, üniversitelerin, uzmanların katılım ve ortak kararlarıyla gerçekleştirilecek ciddi bir reforma ihtiyaç vardır. Ülke gerçeklikleri de göz önünde bulundurularak üretime yönelik eğitim modelleri geliştirilmelidir. Bu da ciddi anlamda bir mesleki eğitime yönelişin olmasını gerektirmektedir. Ancak bu iktidar mesleki eğitim deyince sadece İmam-Hatip liselerini anlamaktadır.

     4+4+4 yasası getirilirken iktidarın en temel gerekçesi birinci 4’ten sonra mesleki yönlendirmenin yapılacağı idi. Ancak iktidarın anladığı mesleki yönlendirmeden çıka çıka imamlık çıktı. Bugün sadece imam hatip liselerinin ortaokul kısmı varken hiçbir meslek lisesinin ortaokul kısmının açılmaması bunun açık kanıtıdır.

     Yarattığı bütün olumsuzluklar ve hak kayıpları bir yana, 4+4+4 sisteminin getirilmesinin asıl nedeni, eğitim birliğinin ortadan kaldırılması ve yine Osmanlı’da olduğu gibi dini eğitim veren okullar, laik eğitim veren okullar ve azınlık okulları gibi ayrışmaların sağlanmak istenmesidir. Burada da dini eğitim veren okullara büyük avantajlar sağlanarak toplumun dönüştürülmesi sağlanmak isteniyor.

     Unutmamak gerekir ki, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, din ve vicdan özgürlüğünün ve bilimsel gelişmenin kaynağı laik eğitimdir.

 

                       SİVAS KATLİAMINI UNUTMAYACAĞIZ

 

Kahveci ayrıca Sivas katliamı ile ilgili olarak da bazı görüşlerini ortaya koydu ve şunları dedi:

2 Temmuz 1993-2 Temmuz 2013. Ulusal Kurtuluş Mücadelesini başlatan, o mücadelenin lideri Mustafa Kemal’e 108 gün ev sahipliği yapan, haksızlığa ve adaletsizliğe başkaldırının sembol ismi Pir Sultan’ın şehri Sivas’ta bundan tam 20 yıl önce Madımak Oteli’nde 35 aydın, sanatçı, yazar ve gencimiz yakılarak katledildi. Boydan boya tutuştu Anadolu, yüreği yandı güzel ülkemizin.

Orada katledilmek istenen adaletti,  çağdaşlıktı, bağımsızlıktı ve özgürlüktü. Orada katledilmek istenen insanlıktı. 12 Eylül faşizminin öncesi Kahramanmaraş’ta ve Çorum’da faşist güruhlar eliyle oynanan ve din, mezhep, etnik kimlik farklılıklarını bir yana bırakarak emperyalizme karşı omuz omuza savaşarak çağdaşlaşmanın kapısını aralayan bu halkı yeniden bölme oyunu Sivas’ta da denendi.

Herkesin gözü önünde saatlerce süren ve “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak”  ulumalarıyla yapılan bu gerici ve faşist saldırının hala daha aydınlatılmamış olması, firari sanıkların dosyasının zamanaşımından düşmesi oynanan oyunun arkasındaki kanlı ve kirli ellerin aklanması çabasından başka bir şey değildir. Ancak dün nasıl ki tarihin adil yargısı Hızır Paşa’yı mahkum etmiş ise Sivas katliamının sorumlularını da mutlaka mahkum edecektir.

Bugün de siyasal iktidar ve Başbakan, etnik ve dini kimlik üzerinden siyaset yaparak halkı kamplara bölme çabasına hız vermiş, iç savaş kışkırtıcılığına başlamıştır. İstanbul’da yapımına başlanan 3. Boğaz Köprüsü’ne tüm tepkilere rağmen Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi, Başbakan’ın Reyhanlı’daki patlamaya ilişkin "Reyhanlı'da 53 sünni vatandaşımız şehit edildi " şeklindeki sözleri, iktidarın ülkeyi bölmeye yönelik planlarının parçasıdır. 

Madımak katliamından 20 yıl sonra geldiğimiz nokta her ne kadar karamsar bir tablo gibi görünmüş olsa da Gezi Parkı’ndan dalga dalga yayılan gericiliğe ve faşizme karşı birliktelik, 35 aydın, sanatçı ve gencimizi yakan ateşin dumanında gericiliğin boğulacağının işaretini vermiştir.

Aydınlarımızı yakanların ağzından “Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta Yıkacağız” sloganının çıkması bir tesadüf değildi. İşte bu nedenle Eğitim-İş olarak, Atatürk’e ve Cumhuriyet Devrimlerine saldıranlara inat, Atatürk’e ve Cumhuriyet Devrimlerine sahip çıkmanın inancı ve azmiyle, bu acı günü “Cumhuriyeti Sivas'ta Kurduk, Sonsuza Kadar Yaşatacağız” sloganıyla anıyoruz.

Sivas katliamında yaşamını yitiren aydınlarımızı, sanatçılarımızı unutmadık, unutturmayacağız