Allah, Muhammed Peygamberi, Müzzemmil Suresi’nin 5. ayeti ile “Doğrusu biz sana ağır ve meşakkatli bir sorumluluk yükleyeceğiz” diyerek peygamberliğin çok ağır bir görev olduğunun bilgisini vermiştir. Kalem Suresi’nin 48. ayetindeyse “Öyleyse Rabbinin kararına karşı göğsünü ger, balık arkadaşı (yunus) gibi olma” ve Müddessir Suresi’nin,7. ayetinde “Ve yalnız Rabbinin için çaba harca” talimatları ile uyarmıştır. Peygamber bu zorlu görevinde karşılaşacağı her türlü zorluklara, azgınlıklara ve tepkilere karşı görevinden asla vazgeçmeyip mücadelesine devam edeceğini anlamıştır.
Evet, Peygamber’in görevi gerçekten çok ağırdır ve altından tek başına kalkması çok zordur.Ancak İlk tebliğden itibaren Peygamberimizin çağrısına uyan insanlar çoğalmış ve bu dava için ortaya koydukları maddi ve manevi destekler ile Peygamberimizin yükünü kısmen de olsa hafifletmektedir.
Duha Suresi ile de peygamber olmadan önce kendisine verilen nimetler ve yine peygamber olduktan sonra da verilen nimetler anlatılarak arasındaki farkı değerlendirmesi istemektedir. Ve bundan sonra da Rabbinin, kendisinebolca nimetler vereceği ve bu nimetlerin öncekilerden daha hayırlı olacağı yolunda şu emir verilir: “Ve Rabbinin sana verdiği iyiliği /peygamberlik görevini, söz ve davranışlarınla göster.”Ve yine Peygamberin bunca zorluklara, meşakkatlere ve ağır yüklere karşı belinin bükülüp, kalbinin daraldığı anlatılırkenRabbi, İnşirah Suresi’nde onun kalbinin ferahlattığını ve bunca ağır uğraştan dolayı ağırlaşan yükünü hafiflettiğini,her zorluğun sonunda bir kolaylık olacağı bu nedenle de işin bittiğinde diğer işe koyul denilmektedir. “Ve işlerin için uğraş verirken, yalnızca Rabbinden  iste.”
Daha sonraki yıllarda amcası Ebu Talib ve karısı Hatice de vefat ettiği için o yıl peygamber için hüzünlü yıl olmuştur. Bunca zorluklara karşı dirençli  “sabr” sözcüğü ile mücadelesi, asr suresi ile de tüm insanlara da verilmiştir.AsrSuresi Mekke’de 13. sırada inmiştir. Sure üç ayetten oluşmasına rağmen Kuran’ın vermek istediği mesajın bir anlamda özetini içermektedir. Kişilerin ve toplumların her çağda mutlu olmalarını sağlayacak temel ilkeleri en özlü biçimde anlatan Asr Suresi, deyim yerinde ise, kişisel ve toplumsal bunalımlardan kurtuluş reçetesi mahiyetindedir.                   
Yaşadığınız çağın insanlık hâli kanıttır ki iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan, hakkı tavsiyeleşen; birbirinin olmazsa olmazı sayan/ öğütleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin; birbirinin olmazsa olmazı sayanların / öğütleşenlerin dışındaki tüm insanlar, kesinlikle tam bir kayıp, zarar, bunalım, acı içindedir. Salih amel; İyi niyetlerin doğru araçlarla ve güzel yöntemlerle yerine getirmektir.(Asr suresi,1-3)
Surede yaşanan çağ kanıt olarak gösterilerek kurtuluşa ereceklerin ikiana temel şartı olduğu vurgulanmıştır. Kurtuluşa erecek olanların iman edenler ve onun üzerine inşa edilen salih amel işlemenin hakkı ve sabrı tavsiye eden kişiler oldukları belirtilmiştir. Bu iki temel şartın dışında kalanların ise hüsrana uğrayacakları açık olarak vurgulanmıştır. Ayette geçen “خسر  husr” sözcüğü “Kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi kaybetmek, hasret ve mahrumiyete düşmek”anlamındadır.
İMAN ETMEK
Ayetin beyanına göre hüsrandan, kayıptan-zarardan kurtulacakların başında iman edenler gelmektedir. İman “Allah’a ve O’nun vahyettiklerinin doğruluğuna inanmak” olduğuna göre, bu ayetteki imankavramının izahı için çok geniş bir açılıma gerek olmadığı, ilk sureden bu sureye kadar verilmiş olan ilkelerin çizdiği sınırların yeterli olacağı kanısındayım. İslam da en önemli tevhit inancıolmaktadır. Buinanç insan davranışlarına anlam kazandıran en üstün değer olup sağlam karakterin ve temiz bir hayatın temelidir. Bu nedenle; iman kavramı Kur’an’ın bütün ayetleri ışığında enine boyuna incelenip öğrenilmeli ve en önemlisi de şirkten arındırılarak hayata geçirilmelidir.
SALİH AMEL İŞLEMEK
 “Salihat” düzeltmek demektir. “Salihatı işlemek” ise bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, düzeltmeye yönelik işler yapmak anlamlarına gelir.Kur’an, bozuklukları düzeltme faaliyetinde bulunanları tek kelime ile ifade etmiş ve bu kimseleri “muslih” olarak isimlendirmiştir. (Bakara 11, 220;  A’râf 56, 85, 170;  Hud 117 ve Kasas 19)
Kur’an’daki bu hususlar dikkate alınarak “salihat” konusunda şunları söylemek mümkündür: Salat ikame etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek salihatı işlemek değildir. Ama öğüt verme yolu ile salatı ikame ettirmek, namaz kılmayanı namaz kılar hale getirmek, zekât vermeyeni zekât verir hale getirmek, oruç tutmayanı da oruç tutar hale getirmek, salihatıişlemektir. Bu kavramı toplumsal boyuta taşıdığımızda, bulunduğumuz zaman ve zeminde adlî, idarî, siyasî, iktisadî ve benzeri alanlarda her türlü bozukluğun düzeltilmesi için gösterilecek çaba, yapılacak uygulama, salihatı işlemektir.Bu konuda, “dışa yansımayan işler” demek olan hasenat ile salihat arasındaki fark iyi anlaşılmalıdır. Rabbimiz de bu iki konu arasındaki farkı, her bir haseneye on karşılık verirken (En’âm 160) salihat karşılığında cenneti vaat etmek suretiyle çok açık bir şekilde belirlemiştir. (Bakara 25, 82; Nisa 57, 122, 124; Hud 23, İbrahim 23, Kehf 107 ve daha birçok ayet)Kişinin  kendi başına iyi,güzel ve doğru birisi olması yetmez.Salih olması reformcu bir niteliğe  sahip olması,düzeltmek,değiştirmek ve fesadı ortadan kaldırmak için ortaya  konan  amaçlı bir uğraş,çaba veya gayret haline gelmesidir
HAKKI  TAVSİYELEŞMEK
“Hakk”, aklın inkâr edemeyeceği derecede gerçek ve değişmez olandır; doğrudur, isabetlidir, maksada uygundur, arzu edilene denk düşendir.Her an ve her yerde gerçek ve değişmez olarak bulunan Allah, gerçek Hakk’dır. O’ndan gelen vahyler de “hakk”tır. O’nun gönderdiği peygamberler de “hakk”tır. O’nun gönderdiği din [İslâm], dinin bütün hükümleri [Kur'an] ve dinin haberleri [Kur'an'daki haberler, ölüm, kıyamet, mahşer, cennet, cehennem de “hakk”tır.
“Hakkın tavsiyeleşilmesi” deyimi, kavramı toplumsal boyutta da ele alınması gerekmektedir. Yani kişileri ilgilendirdiği kadar toplumu da ilgilendirdiğini ifade etmektedir.Toplumsal açıdan ele alındığında ise müminlerden oluşan toplumun sürekli bir duyarlılıkla, hakka karşı batılın yayılmasına seyirci kalmamalıdır.Toplumdaki her fert, hakkı, doğruluğu, adaleti sadece kendisi yerine getirmekle kalmayıp, aynı zamanda bunu başkalarına da tavsiye etmelidir.Buna göre Müslüman hakkı tavsiye etmesi  “neme lâzımcılık” ruhunu, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyetini terk etmelidir.
SABR’I TAVSİYELEŞMEK
Sabr; kesinlikle bir hareketlilik içermektedir. Miskin ve uyuşuk bir halde eylemsiz kalarak payına düşen rezillikleri “kader böyle imiş, tahammül etmeli” mantığıyla kabullenmek, sabır değildir. .(Tebyinül Kuran)
Gerçekten de Kur’an “sabr” sözcüğü ile katlanmayı değil, göğüs germeyi kastetmektedir. “Göğüs germek ise, içinde bulunulan zorlukların verdiği acılara katlanmak ama aynı zamanda o zorluğu yenmek için onunla mücadele etmek demektir. Dolayısıyla “sabr” sözcüğü, tam bir aktivite, tam bir canlılık ihtiva etmektedir.Bu bakış açısıyla sabrın tavsiyeleşilmesi; azgınlıklarla, haksızlıklarla, karanlıklarla karşılaşan herkesin bu olumsuzluklarla mücadele edebilmesini sağlamak için desteklenmesi, yüreklendirilmesi anlamındadır.”