İlk kez yaşıyorum bu duyguyu, yanımda içi içine sığmayan küçük bir kız çocuğu var sanki. Gözleri şeffaf bir çift boncuk gibi parlak, muzipçe gülücükler saçıyor etrafa. Sorgulayan, kıyaslayan öğrenmeye hala daha ilk günkü gibi aç, zeki bir kadın var yanı başımda ve ben onun kızı olmakla gururlanıyorum içten içe ne yalan söyleyeyim.
Yürümekte zorlanıyor olması, onu yaşayacağı bu ilk heyecandan caydıramayacak kadar önemsiz geliyor bu anda. Zaten annemi tanıdığım kadarıyla eğer işin içinde “ üretmeyi sevdiği kadar gezmeyi eğlenceyi de sever” gezmek yeni yerler keşfetmek var ise hepimizden önce koyulur yola, inanın neresi olursa olsun girdiği her mekâna her insana ayak uydurur ve keyif alır, hatta benden çok çok daha fazla sever hayatı.
Bu gün ana kız, onun hep ihtiyaç duyduğum fakat mesafeler yüzünden hissedemediğim enerjisine, umursamaz gibi görünse de ötelediği dertlerine gıpte ederek hayattan çalma telaşıyla koyulduk yola . Bir elinde bastonu, diğer yanında ben, tin tin küçük adımlarla yürüyoruz hedefimize doğru.
Adile Naşit gibi bir kadın annem.
“Henüz yetmiş iki yaşındayım sence geç mi kaldım” diyor.
“ Sanırım daha önce gelmeliydik” diyorum bu keyfi daha önce mutlaka yaşamalıydın anne…
Alt tarafı hamama gidiyoruz ya hu… Kendimce hamam sefası birçok kez deneyimlenip onaylandığı için eminim anneme de iyi geleceğinden.
Şu aralar, son bir aydır yani geçirdiği rahatsızlıkların tedavi süresi için yanımda annem, ona ertelemek zorunda kaldığı hayatının içine imkânlar elverdiğince yaşamsal doneler eklemeye çalışıyorum. Evet, yetmiş iki yaşında ama umutları hayalleri henüz ergen ve hep öyleydi bir tarafı biliyor musunuz (?) aksi halde bugünlere gelemezdi…
Benim yazılarımı takip edenler, her şeye rağmen hayata sarılmalıyım ve mücadele etmekten vazgeçmemeliğimin gücünü sanırım azda olsa hissedebilmişlerdir satırlarımda diye düşünüyorum… Zira birçok kez en samimi duygularımla yaşadıklarımı ve hayatımı paylaştım, utanmadan, gocunmadan, gizlemeden.
Algıları ve zekâsı beni daha da çok şaşırtıyor annemin. Benim üzerinde çok durulan, nasıl yapabildiğimi soran dostlarıma, ezberleme yeteneğimi kimden aldığım tescillendi diyebilirim. Bunca sıkıntılı sorunlu yaşamında, birçoğumuzun altından kalkmakta zorlanacağı olaylarda, onun hafızasının kirlenmemiş olmasına şaşırıyorum doğrusu. Günüyle, saatiyle, yıllar yıllar öncesinin hatıralarını bugün yaşanıyormuşçasına anlatıyor en ince ayrıntısına kadar üstelik. Ne? Ne zaman? Nasıl yani dediğim onlarca mazide kalmış hatıraların üstünü açtık birlikte, kah ağladık kah güldük içtenliğimizle. Sadece bu kadar mı (?) ne anılar ne maniler ne hikâyeler var arşivinde hepsi sıcacık baskıyla hazır gündemde, daha çok kitaplar yazarım ben.
Hemen hamam sefamıza dönüyorum:
Ne güzel bir gündü, onun etrafı kolaçan eden bakışlarından süzülen muzip sorularına cevap verme telaşına düştüğüm zamanlar. Göbek taşının üstünde hiç kımıldamadan “uslu dur evladım misafirliğe geldik” sözleriyle annesinin gözüne girmeye çalışan küçük bir kız çocuğumdu o gün, sanki roller değişmiş ve ben anneme annelik ediyordum, bayıldım o haline ve hiç bitmesin istedim yaşamdan çaldığımız bu şahane gün.
Çok sık olmasa da kendimi ödüllendirmek istediğimde yolumun düştüğü ender yerlerden biridir Kozlu hamamı. Kalabalıklar içindeki yalnızlığa olan hayranlığıma tamda cuk oturuyor, kendin için güzel bir şey yapmak çok keyifli doğrusu…
Şu an mekânı işletmekte olan aileye güler yüzlerinden samimiyetlerinden dolayı bu satırlardan teşekkürlerimi iletiyorum, zira samimiyet güler yüz benim açımdan her şeyin üstünde işletmelerde. Eğer olurda hani hamama yolu düşmeyenler var ise mutlaka bir defalık da olsa gidin derim, annem gibi yetmiş iki yıl beklemeyiniz olur mu? Keyfine bir kez vardığınızda kendiliğinden önceliğiniz oluyor zaten, daha şimdiden bir sonrakinin telaşına düştü bile annem… “Bu arada birbirimize çok uzak yerlerde ayrı şehirlerde oturuyoruz annemle, hani bu keyfi daha önce niye yaşatmadın diyecek olanlara”
Eee haksızda sayılmaz hani… Sizi kapıda güler yüzüyle karşılayan işletmenin sahiplerinden sevgili Medine’ye, Kadriye’ye içeri girer girmez sıcacık çay ikram eden Serpil’e “unutmadan yağ masajı onun işi” kese ve masaj için Ayşe’ye Bahar’a çok çok teşekkürler. Sadece iş olarak değil bunun yanında iletişim dilleriyle de samimiyetin ve hamam kültürünün keyfini yaşatıyorlar size. Özellikle tavsiye ediyorum kahve masajı mutlaka yaptırın, yok böyle bir keyif Bahar’ın ellerine sağlık, annemde Ayşe’ye teşekkür ediyor.
Kendinizi ödüllendirmek için şu aralar mevsimde buna müsait, yolunuz Kozlu hamamına düşerse diye söylüyorum bana da siz teşekkür edeceksiniz eminim. Perşembe ve cumartesi sabah 9 sonrası akşam 17’ ye kadar bayanlara ait, sonrasında erkeklere tahsis ediliyor. Ayrıca kına geceleri gibi özel günler ve turlar devreye girdiğinde rezervasyonla bayanlar için gün geceye de sarkabiliyor. Saunasıyla, göbek taşıyla, kese, köpük, kahve ve yağ masajıyla sıcacık buhar banyosuyla, organik ev yapımı şahane ikramlarla mutlaka yolunuz düşsün isterim ve bu kültür hep yaşasın.
Kendi adımıza söyleyecek olursam, hizmetiyle samimiyetiyle yaşadığımız şahane bir gündü, annemin gözlerindeki ışıltı her şeye değerdi doğrusu… O günden bu yana, hamama bizim gibi yolu düşenlerin ve çalışanların ortak fikri kendisine pamuk teyze dendiği için, yanaklarındaki güzelliğe nurlu yüzün var dedikleri için, aynalardaki gülümsemesiyle ne kadar mutlu anlatamam. Sanırım bu kadar kolay mutluluk hediye etmek ilk kez tanışıyor olsak da birilerine. Paylaşılan anlar maziye düşse de yarınlar için güç veriyor insana ve özellikle, yaşı, yaşamı kemale ermişlere, sadece hatırlatmak istedim bilenler biliyordur mutlaka…