Fener Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği ve yöneticiliği yaptığım yıllar. 1981 Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı nedeniyle başta okullar olmak üzere  çeşitli kurum, kuruluş ve dernekler etkinlikler düzenliyordu. Zofod (Zonguldak Folklor Derneği)da bu amaçla Kapalı Spor Salonunda daha çok halk oyunlarına dayalı bir etkinlik düzenlemişti. Bir akşam üstü okuldan eve giderken HASAD’ın (Halk Sanatları Araştırma ve Sergileme Derneği)başkanı Mahmut Koltuk’la karşılaştık.  Selam-kelamdan sonra “Siz niye bir etkinlik düzenlemiyorsunuz?” diye sordum. Mahmut Koltuk, “Hocam yardımcı olun da yapalım. Biz hazırız.” diye yanıtladı. Hasad’ın kadrosunu tanıyordum, Nükhet Hocayı  (Karaçelik) ayrı tutarsak bir çoğu öğrencimdi. Bu tanışıklık çalışma kolaylığı da getirecekti kuşkusuz. Mahmut’a “Bir senaryo hazırlamağa çalışacağım, sonra görüşürüz.” diyerek  yoluma devam ettim.
En önemli sorun 12 Eylül  darbesinin ağırlığı idi. Bir dernek çalışması yapacaktık. Öğretmendim aynı zamanda Lise yönetici idim. Dernek için de kendim için de dikkatli olmak zorundaydık. Bir sözcük, bir davranış, hatta bir bakış farklı anlamlara çekilebilirdi. Yürürken konuyu evirip çevirmeğe başlamıştım kafamda. Farklı ve etkili bir şey yapmalıydık.   Birden aklıma “Atatürk’le Yürümek” adını verdiğim uzun koral şiir geldi. Bir yıl önce kaleme aldığım bu “koral şiir”: 1.Ses 2.Ses…16.Ses, Koro ve Atatürk arasındaki konuşmalarla Kurtuluş Savaşı’ndan Atatürk’ün ölümüne kadar geçen süreyi şiirsel bir  anlatımla veriyordu. Evdeki kitaplıktan başta F.Hüsnü Dağlarca olmak üzere şiir kitapları, şiir seçkileri, Atatürk’ün Söylevi,   ilgili kitaplar, ne varsa masamın üstüne yaydım.  Bir hafta-on gün kadar şiir seçmekle, elde kalem notlar almakla ve yazmakla geçti.   İyi ki evde bir daktilom vardı. Metin kısmı  üç aşağı beş yukarı çıkmıştı ortaya. Son bölümdeki şiirler Atatürkçülük üzerine çağdaş, gerçekçi yorumlar  getiren şiirlerden oluşmuştu. Şiirlerin her bölümü, detone olmamak için ayrı bir kişi tarafından seslendirilecekti. Son kısımda “Gençliğin Ata’ya Yanıtı” okunacak, ardından HASAD’ın o ünlü “Artvin Ekibi”nin oynadığı “ATA BARI” ile kapanış yapılacaktı.
HASAD yönetimi ile bir toplantı yaptık. Ben nelerin nasıl yapılacağını anlattım. Onların görüş ve önerilerini aldım. Şiirsel metin; Yemen, Çanakkale’den Mustafa Kemal’e, “Atatürk saat ayarıdır 19 Mayıs 1919” diyerek Söylev’de anlatılan “Genel Durum”dan Kurtuluş Savaşı’na,   16 Ses’in konuşması, Koro’nun katılımı ve Atatürk’ün  sözleri ile daha büyük anlam kazanmıştı.  Tabii ki bütün bunlar “teatral olarak” anlatılacaktı. Yani şiirler kuru okunmayacak, sahnede her kişi gösterildiği şekilde şiirleri, bir tiyatro oyuncusu gibi oynayarak okuyacaktı.
*****
Hasad’lı gençlerle yaptığımız  toplantıda, sahne önü ve arkası görevlileri belirlendi. Bütün görevli arkadaşlara konunun anlam ve önemi anlatıldı.  Sonra çalışmalara başladık. Yorulmadan usanmadan çalışıyorduk. Kimi zaman şiirleri birlikte yorumluyor, sonra sahnedeymişiz gibi oynuyorduk. İşler iyi gidiyordu. Bir prova sırasında M.Kemal etrafında birleşmeyi simgelerken, bir gencin, elindeki tüfeğin ortasından tutarak havaya kaldırdığını görünce koşarak sahneye çıkmıştım. “Tüfeği öyle kaldırma kardeşim. Sonra o afişlerdeki görüntüye benzetilir ki, iflahımızı sökerler. Yanında tut, çapraz tut, ama  sakın öyle yapma!” diye uyardım.
  Programın 1. Bölümün sonuna doğru “Milletin M. Kemal etrafında birleşerek, kararlılıkla savaşa girmesi” anlatılıyordu. Seyirciler arasında farklı yerlere yerleştirdiğimiz, ellerinde yaba, kazma,  büyük sopa vb. olan 4-5 kişi o kısım geldiğinde “Bu yurt bizimdir / Vermeyiz düşmana …” vb.diyerek sahneye koşuyorlar. Sahnede ön kısımda olan “eski savaşların şehitleri” ayağa kalkıyorlar, hep birlikte sahnedeki kişilerle bir halka oluşturuyorlar. Sahneye büyük bir M.Kemal Atatürk fotoğrafı indiriliyor. Sahne arkasından  İstiklal Marşı’nın “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım” diye başlayan dörtlüğü okunuyor.
İşte tam da buraya “Ya istiklal ya ölüm!..”kararlılığını simgeleyen bir dörtlük koymuştuk. Dadaloğlu’nun o ünlü şiirinin “Dadaloğlum bir gün kavga kurulur/Öter tüfek davlumbazlar vurulur/Nice Koçyiğitler yere serilir/Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” bölümünü Mahmut Koltuk okuyordu. Dedim ona ki “Mahmut sen bunu  Cem Karaca gibi okuyabilir misin?” Mahmut, “Çok zor hocam” dedi. “Sen buna  çalış. Olmaz ise, ses cihazının ekosunu iyice açın, şiiri tane tane, ama vurgulu okumağa çalışırsın”. Bu havada son provamızı da yaptık. Herşey çok güzel yürüyordu.
*****
HASAD’ın düzenlediği “ATA’YA SAYGI” programı 5.Ocak 1982 gecesi Yayla Sinemasında büyük bir başarıyla sergilendi. O gece Vali Galip Demirel başta olmak üzere, Tugay Komutanı,  Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, Mit Müdürü ve diğer zevat da gelmişlerdi. Protokol dışında salon tıklım tıklımdı. Hasad’lı çocuklar profesyonellere taş çıkarırcasına coşkulu bir gösteri sergilemişlerdi.    İstediğimiz her şey eksiksiz, tam anlamıyla yerine getirilmişti. En ufak bir falso verilmemişti. Çocukların hepsinin  gençlikleri, güzellikleri, coşkularıyla şiirlerin hakkını vererek okumaları, salondan alkış tufanı ile karşılık almıştı. Program bittiğinde başta Vali Bey ve protokol Nükhet  Karaçelik başta olmak üzere Hasad’lı çocukları  hararetle kutlamıştı. 
Yarınki gün okulda iken bir telefon  beni yerimden hoplatmıştı. “Hocam bizim çocukları göz altına aldılar. Haberiniz olsun.” Bu, sıra size de gelebilir demekti. “Nasıl, ne için göz altı?” diye sorduğumda “Komünizm propagandası yapmak” diye yanıt alınca iyice şaşırmıştım.   “Nasıl yapmışız yahu?”  deyince, “O şiiri Cem Karaca’nın söylediği şekilde okuyarak” yanıtını almıştım. Mahmut Koltuk, derneğinin bu onurlu gecesinde Dadaloğlu’nun şiirini Cem Karaca tarzında okuyarak komünizm propagandası(!) yapmıştı. Ben de öyle tarif ettiğim için azmettiricisi(!) olmuştum. Oysa Mahmut şiiri, şarkı gibi değil de tane tane ama vurgulu okumuştu..
Önce Mahmut Koltuk, sonra diğer çocuklar polis tarafından gözaltına alınmışlardı. Halbuki Dadaloğlu’nun o şiiri Lise 2. sınıf Edebiyat kitabında da vardı. Kitabı yedeğime alarak doğru Milli Eğitim Müdürü’ne gitmiştim. Müdür Bey, her zamanki sakin tavrı ile “Tamam Hamit Bey o mesele halledildi” dedi. Meğer gözaltı sırasında çocuklar Hikmet’i kaçırarak Nükhet Karaçelik’e ulaşmasını sağlamışlar. O da durumu acil olarak önce Milli Eğitim Müdürüne, sonra da Vali Bey’e aktarmış. Vali Bey de "Benim izlediğim bir oyunu nasıl sakıncalı bulurlar" diye tepki göstermiş ve çocukların bırakılmalarını sağlamıştı. Böylece Hasad’ın o benzersiz gecesi unutulmazlar arasına girmişti..
(Eski bilgilerin hatırlanmasında katkı sağlayan Sayın Nükhet Karaçelik, Mahmut Koltuk, S.Gülçin(Erçin) Tutug(2 resim ile), Uğur Badem’e çok teşekkürler ederim. İsteyen diğer arkadaşlar da katkı yapabilirler.)