Aslında her şey bir havan tokmağının ucuna bağlı kırnap ipinin yüzünden başladı. Yani sahte mikrofonla. Evcilik oynamak yerine, sunuculuk televizyonculuk oynuyordum. Paylaşmak istediğim çok şeyler var zamanla elbette.
Çocukluğumda ne olacaksın dediklerinde ‘Spiker’ derdim çünkü radyoların ve tek kanallı televizyon dönemlerinin ışıltılı mesleğine taa o zamanlardan aşıktım.
Bana bütün hayallerimin kapıları Kırkımdan sonra açıldı. Vardır bir keramet dedim ve kabul ettim. 
Bir fark yaratmak, kendimce,  en azından denemek böyle koyuldum yola. Kendi gayretimle, ‘ama sadece kendi gayretimle’ hayata bakabildiğim o küçük penceremden resimler çizdim yaptığım işe, işlere dair. 
Hayallerim korkularıma ipotekliydi. İşte bu yüzden düşe kalka savaş verdim içinde bulunduğum camiada. Çok zorlandım, yıprandım, tarifi mümkün olmayan  üzüntüler yaşadım, çok da hatalar yaptım.
Bunlardan en önemlisi güvenilmemesi gereken insanlara güvenmekti. Acemiliğim ve aceleciliğim başkalarının sözlerine güya bilgisine haddinden fazla değer vermem de bu üzüntülerimi iyi besledi doğrusu. Tabiri caizse çok kazık yedirtti bu meslek bana. Bu kentte yaşıyorsunuz, haliyle de  bu kültür birikimlerinizle hayatı yoğuruyor, yorumluyorsunuz, çünkü başka olanı bilmiyorsunuz. Hayata bakışınıza, algınıza, söyleminize, eyleminize, kendi ekseninizin yaşanmışlıklarında bir duruş sergileyebiliyorsunuz yalnızca, çünkü benim bildiğim yol o kadar.
Ben o T R T terbiyesinin naif öğrencisiydim. Hayata hep o pencereden baktım disiplin şart dedim, ne olursa olsun bir sorumluluk aldığında hakkını vereceksin.
Alaylı, yahut mektepli, iki yol vardır yaptığınız ya da olmak istediğiniz mesleğe giden süreçte. Ben mektepli değilim alaylıyım da diyemiyorum ben sadece aşk ile bu işe sarıldığımı biliyorum. Ve her gün fazla mesailerle boşluğu doldurmaya çalışıyorum olabildiğince elbette.
 Amacına uygun kullanılmayan her işte her şeyde sıkıntı vardır bana göre.
 Bunu söyleyebilmek için  bu camiada tam 15 yılımın geçmesi gerekiyormuş. Gözlemlerimin yanı sıra bire bir yaşadığım olaylarla da bu sonuca vardığımı düşünüyorum. Dile kolay insan ömrünün 15 yılı ve hatta daha  fazlası akıp geçmiş.
Sizce amacına uygun kullanılmayan işlerde ve durumlarda  kim karlı çıkar.
Kimler kendi pisliklerini başkalarının üzerinde yıkayarak aklandığını düşünür.
Burnumun dibince yaşanınca onlarca olay  ve onlarca çirkinlik, bu soruma kendi gözlemlerim sonucu cevap verebilirim, boşluğu da doldurmak isteyen doldurur.
Sosyal faaliyetlere karşı  ‘hevesimiz’ olduğu aşikar. Fakat marifet işi  layıkıyla yapabilmekte.  Entrikalar olmadan, kirli oyunlara bulaşmadan üstün gelebilmek adına ahlaksızlaşmadan yapabilmekte marifet. Sanat üretim kokmalı, buram buram, yaşanmışlık kokmalı, sanal mizansenlerle şişirilip giydirilmemeli.
Yaptığınız işin en iyisi olsanız bile bu kentte, iki sokak arasında, iki cadde arasında kalırsınız, egolarımızı şişirmeye hiç gerek yok diyorum. Tabiri caizse kutlar sofrasının tam ortasında  bir lokma için savaşmak zorunda kalıyorsunuz. Hak ve adaletten yoksun bir sektör ne yazık ki bana göre elbette.  Kendi adıma söylemem gerekirse, ben hiç kimsenin sınırlarını ihlal etmedim çünkü bu benim yaşam felsefeme aykırı bir durum. Kendim de hak görmediğim hiçbir platformda olmadım bugüne değin ve hiçbir zaman ben biliyorum demedim. Öğreniyorum, yanlışsa eğer bildiklerim, doğrularını öğrenebilmek için çalışıyorum.İyi bir öğrenciyin bunu da biliyorum. Hadsizlik etmemek adına olaylara ve durumlara karşı temkinli yaklaşımlarımın faturasını da ağır ödemişimdir. Yani istemeyerekte olsa egolarını bizzat ben beslemişimdir zatı muhteremlerin.
 Yanlış anlaşılmalara ve şu  burnu  kaf dağında olanlara da epeyce prim vermişliğim vardır. Öğreniyorum yapacak bir şey yok. Benim farkım mı? Kimsenin ayağını kaydırmıyor, aksine yol açıyorum. 
Öğrenme aşkının ve haddini bilmenin kendi kulvarımda en somut örneğiyim bu kentte. Elbette  içinde bulunduğum sektörde. Fazla mesailerle ömür tüketiyorum adeta. Nasıl aşabilirim kendimi, hayallerime bile sığmayan üretim gebeliğime nasıl hayat verebilirim onun derdini yaşıyorum kendi içimde. Çünkü el veren olmuyor, elime aldığım dosyalarımla projelerimle çaldığım kapıları ben aralıyorum, dayısı olanlar içeri giriveriyor.
 Bazılarına göre sıradan gelebilir yaptığım işler, fakat şartlar ve zaman göz önünde bulundurulduğunda tek geçiyorum kendimi. Ürettiğim  projelerimin  ses getirmesini de çalışkanlığıma ve pes etmememe bağlıyorum. Ve elbette  bana kırkımdan sonra gelen bir armağanı, ödülü olarak görüyorum Yaradan’ın. Emek verdikçe pes etmedikçe  başarı da geliyor ardından, yani çoğu zaman. 
Gelelim içinde bulunduğum camiaya, ortalık pek güllük gülistanlık değil bizim camiada, doğru söylemek gerekirse  cadı kazanını aratmıyor. Hele ki göze kulağa dokunur işler yapmışsanız, Bizans oyunları da kol geziyor ortalıkta. Bu tür şikayetleri bir çok kişiden  bir çok ayrı sektördeki çalışanlardan da duyuyorum aslında.
Yani canı yanan kişilerin sayısı hiç de az değil, ben içinde bulunduğum yerdekine vakıfım yalnızca.  Oyunlar ah o oyunlar çoğu zaman  başa çıkabiliyorum da, kimi oyunlarda da  yerle yeksan oluyorum mecburen. Bu kadar aşağılık olmazlar herhalde, yok canım diyorum, işte ondan yerle yeksan olmalar.
Çok şey öğrendim emin olun, ama bir çoğu kötülüklerin ışığında. Egolarına söz geçiremeyen zavallıların, ellerinden geleni ardlarına bırakmadıklarını mı dersiniz.
Birlikten kuvvet doğarmış, ben bir el daha tutmak istiyorum, var mısınız? Dediğimde, yüzüme karşı  varım sözüyle umut bağladıklarımın, ardımdan beni yüz üstü bırakmak adına oynadıkları oyunlar mı dersiniz. Bu en yakınımdan en uzağına kadar böyle oldu.  Bitmedi, ürettiklerinizin takdiri olmadan kopyalanması mı dersiniz, olsun be, yeter ki güzel işler çıksın ortaya ve bu kentin insanı güzel olanı yaşasın.  Benimde olabiliyorsa bir çimdik tuzum onur duyarım sadece.
 Kendi kendinle yol almak elbette  zor, ancak benim başka şansım yok. Mademki bu işe, bu mesleğe,  şiire, yazmaya, sunuma gönül verdim, pes etmek yok. Herkesten iki kat fazlada olsa çalışmak ve öğrenmek zorundayım. Kitaplarımın içeriğine bakmadan beni görsel kimliğimle yorumlayanları da unutmadım sizinde canınız sağ olsun.  Kendi bildiğimden kendime güvenden şaşmadan ileriye gitmekten başka şansım yok. Elbette biriktirdiğim dostlarım okuyucularım da oldukça fazla. Dileğim isteğim iyi bir yazar olabilmek bunun için çok çalışıyorum. Henüz iki kitabım var, üçüncüsü ise sonbahara hazır ve ben çalıştığım her işi bir gün mutlaka başarırım. Bakın bir havan tokmağının ucundaki kırnap ipi kadardı hayallerim, üstelik evcilik oyunlarının yerine sunumlar yaparak bu camiaya adım attığım. Bir dönem yapımcılığını da yaptığım tv programı bile yaptırdı bana o hayallerim. Demem o ki sevgili dostlar, bırakın iyi ve çalışkan insanlar yok olmasın. Yargılamadan önce bir şans ve fırsat vermenin kimseye bir zararı olmaz. Yılgınlığa düştüğüm anlarımda el veren gerçek dostlarım sizler her daim olmanız gereken yerde yani başımın üstündesiniz. 
. Şiir:
Hiç kimseye değil, kendime köleyim 
Çünkü ben kendime öğretmenim.
Bir harf için kırk yıl diyenler,
Haksızlık yaptığımı düşünmesinler.
Okul  rüyalarımda gizli fikir,
Eğitim şart diyenler, kendilerine fakir.
Zorluklar eşliğin de sürüyor  serüvenim,
Bundan dır kendi kendimin öğretmeniyim deyişim.
Bir zamanlar  müzik öğretmenim vardı,
Ders yaptığımız anda umutlarımı çaldı.
Ha bir gayret cesaret  kekelerken ben, 
Senden adam olmaz, sus, otur dedi hemen.
Heyecanımı  görmezden geldi,
Arkadaşlarımın içinde beni rencide  etti.
Ezildikçe ezildi çocukluğum, 
Mahcubiyet ise, en çok korktuğum.
Çocuk psikolojisi nedir?  belli ki bilmiyordu, 
Kendince bir dakika,  karar vermeye yetiyordu.
Onun işi saatini  tamamlamak,
Sınıflara ayırıp kendini haklı çıkartmak,
Çalışkandım  kendimi bildim bileli,
Azmedip kırdım o kalın zinciri. 
Eskiden kalmış olsa gerek, kekeledim bir, iki,
Mutluyum!  haklı çıkmadı müzik öğretmeni.
Yıllar geçti üstünden tarih tekerrürü sever.
Yolum bir derneğe düştü, saz caz benim için lükstü.
Sınıyor muydu beni kader,
Zaten sesim küçük! İçimde keder.
Bu defaki hocaydı, koca koca adamdı.
Sevimliydi ama, bana kaşlarını çattı.
Yeteneğim azmış, şarkı söylemeye değil,
Konuşmaya, yazmaya, varmış.
Bilmiyordu ki yıllar  öncesini,
Umutlarımı kıran o genç eğitimciyi.
Seneler sürdü bunu anlatmam.
Eksiğimi tamamlamam.
Bir gün bana şans verdi, al sahne senin dedi. 
İster şarkı söyle, ister dolan şiirlerinde.
Yüzünüzü  kara çıkarmadım.
Haddimi bildim, geçmişimi başarılarım da  sildim.
O, ÖĞRETMEN’ di  isteyene  bilgi verdi.
Kırk yıl değil,  öğrettikleri  bir ömre değdi.