"Zonguldak yarı köylü işçisinin mücadele tarihi kadar sessizliğiyle de Türkiye’dir.’’

Kendisini kültür ve sanat hizmetlerine adayan SergiOdası sahibi ve Yazar büyüğümüz Sayın İbrahim Akyürek’ten kıymetli bir hediye geldi: Hayatımız Zonguldak.

Öncelikle ‘Hayatımız Zonguldak’ isimli kitabını postayla gönderen yazar büyüğümüz İbrahim Akyürek’e göstermiş olduğu incelikten ötürü siz saygıdeğer okurlarımızın huzurunda teşekkür ediyorum.  

Kitabı bir solukta okudum. Aslında okurken yaşadım desem daha doğru olur. Acıları, çaresizlikleri, özlemleri, sevinçleri… Bir ekmeği bölüşümüzü bu memlekette öğrendik biz.

Evet, aslen Bilecikliyim. Ecdad toprağı Söğüt’tenim… Ama hayatımın en zor ve bir o kadar güzel yıllarını Karaelmas diyarında geçirdim. İlk ekmek parasını burada kazandım. Alnıma yazılan hayat arkadaşımı burada buldum. İlk kez babalık heyecanını da burada yaşadım.

Gençlik heyecanlarımı, hatalarımı sevaplarımı… Kısaca artısıyla eksisiyle hayatımın en renkli dönemini, Zonguldak’ta geçirdim. Allah sağlık verirse de geçirmeyi düşünüyorum.

*

Yazarımız, Zonguldak’la ilgili yakın geçmişte yaşanan olaylardan bir demet sunmuş. Geçmişten günümüze Zonguldak gündemini ele aldığı eserinden istifade ettiğimi belirtmek istiyorum.

Özellikle dünyanın en acı olayları arasında gösterilen; ancak ne hikmetse balıklar gibi unuttuğumuz 3 Mart 1992 yılındaki grizu faciasıyla ilgili detayı sizlerin dikkatine sunmak istiyorum:

"3 Mart 1992 tarihindeki grizu patlamasında gaz maskeleri gümrükteydi. Anlatıldığına göre 100’ü aşkın işçi, bu maskeler bellerinde olsaydı kurtulabilecekti. Ne maden mühendisleri odasının ne de Ankara’ya yola çıkan yüz bin kişiyi örgütleyen sendikanın gücü, maskeleri gümrükten kurtarmak için kullanılmıştı.
Ücret artışı için, ocakların kapatılmaması için bir ay kent içinde yürüyen işçi toplulukları, Mengen barikatı önünde geceleyenler; maskeleri maskeleri gerekli görüp gücünü bu araçları elde etmek için kullanmamıştı…’’

Yani yazarın dediği gibi bu kent, mücadele tarihi kadar sessizliğiyle dikkat çekiyor. Bakın ücretlerin artması için mücadele eden ve hakkını kazanan Zonguldaklılar, en hayati konuda kurtarıcı maskelerin gümrükten geçmesi için de büyük yürüyüşte çaba gösterseydi belki de o kadar insan ölmeyecekti.

Keşke o maskelerin gümrükten geçmesi için de bir slogan bulunsaydı. Keşke kamuoyunun dikkati bu konuya da çekilebilseydi… Kitabın bu tarihi hatalarımızı yüzümüze vurması bile başlı başına okunmayı ha ediyor.

Bu hakikati tekrar hatırlamamıza vesile olan Yazar büyüğümüz İbrahim ağabeye teşekkür ediyor ve kültür sanat alanında daha nice nice eserlere imza atmasını diliyorum.

KENT KONSEYİ SES VERDİ

Sessizlik deyince Kent Konseyi’nin açıklamasını hatırladım. Evet, Kent Konseyi uzun bir aradan sonra ses verdi.
Konsey, şehir merkezinde yıllardır boş bekleyen lavuar alanı ve sahil projeleri hakkında değerlendirmede bulunmuş.

Başkan Yesari Sezgin, sahil ve lavuar alanındaki üzerinde çalışılan düzenlemelerin şehrimizde yeterli olmayan ve çağdaş kentleşmenin temel unsurlarından biri olan ortak buluşma mekânlarını nitelik ve nicelik olarak artıracağını belirtmiş. Ve devamında “Sosyal bütünleşme, yardımlaşma ve dayanışma, ortak buluşma mekânları sayesinde daha etkili ve kalıcı bir şekilde mümkün olabilmektedir. Bu gibi çağdaş buluşma mekânlarının kentsel büyümeye paralel bir şekilde oluşturulamaması, kentlileşme ve kentlilik bilinci açısından önemli bir handikap olarak ortaya çıkacağından özellikle sahil düzenlemesi ve uzun süredir şehrin gündeminde yer alan lavuar alanının bu şekilde düzenlenmesinin tamamlanarak bir an önce hayata geçirilip şehrin kullanımına sunulması beklentilerimizin başında yer almaktadır.” ifadesini kullanmış.

Zonguldak halkının istediği buydu. Şehirle ilgili gündem oluştursun, öneriler getirsin ve bunların takipçisi olsun.

Kent sakinlerinin Konsey’den bunu istemesi hakkıdır. Sayın Yesari Sezgin’in açıklaması bu bakımdan önemlidir.

Umarım, şehrin lavuar ve sahil projesi gibi yıllardır hasretle beklenen projelerinin takipçisi olunur!

Sağlıcakla kalın…