Sağ partilerin en sevdikleri hobileri Atatürk-İnönü dönemindeki eski CHP'ye vurmak. Sanki o dönemdeki CHP kum torbası, sağ partiler de boksör! Canları sıkıldıkça vuruyorlar. Maşallah bugünkü CHP yönetimi de Cumhuriyetin kurucusu olan eski CHP'yi savunmada beceriksiz davranıyor, hatta yaptıkları hatalarla bu eleştirilere çanak tutuyor.
   Peki sağ partiler bu acımasız eleştirilerinde haklı mı? Bu konuyu irdelemeden önce eleştirilen sözde tek parti dönemine, hatta ondan öncesine de bir göz atalım.
   Bildiğiniz gibi, Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya savaşından mağlup çıktıktan sonra, başta İngiltere olmak üzere galip devletler İmparatorluğu paylaşma ve yok etme gayretine girmişlerdir. Hatta İngiltere Savaş Bakanı LordKitchener bir açıklamasında ''Türkiye'yi yok edinceye kadar savaşacağız!'' demiştir. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros mütareke antlaşmasından sonra, İtalyanlar, Yunanlılar, Fransızlar ve İngilizler aç kurtlar gibi Türkiye'yi paylaşmaya ve işgale başlarlar. 
   İttihat ve Terakki'nin başlıca yöneticileri, başta Enver, Talat ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçar. Osmanlı ordusu dağıtılır. Ellerindeki silah ve teçhizatlar alınarak 337.000 asker terhis edilir. 
   Gerici Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin yurt dışına sürülmüş ya da kaçmış üst kadrosu, kin ve iktidar özlemiyle tutuşmuş bir halde, İstanbul'a geri döner. 1918 yazında VI. Mehmed sanıyla tahta çıkan Vahdettin, devletin ve tahtının geleceğini dönemin süper devleti İngiltere'nin lütfuna bağlamıştır. Hatta Sadrazam Damat Ferit, İngiliz Amiral Calthorpe'a şöyle diyecektir: ''Padişahın ve benim yegane ümidimiz, Allah'tan sonra İngiltere'dir.'' 
   Vahdettin'in kendi el yazısı ile yazdığı ve aynı amirale ulaştırdığı önerinin özeti de şudur: ''Osmanlı İmparatorluğu'nun 15 yıl süreyle İngiliz sömürgesi olması.''
   İngilizler Türkiye'yi sömürge yapabilmek için, Anadolu'yu kıpırdayamaz hale getirmek amacıyla Yunanistan'ı kullanmak isterler. Yunanistan'a gaz vermek için de İngiltere Başbakanı Lloyd George şu açıklamayı yapar: ''Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı Türkler değil, Yunanlılardır.''
   Ne yazık ki, Yunanlılar Anadolu'ya çıkıp işgallere başladığı sırada; Damat Ferit hükümetinin medrese çıkışlı Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi, ''Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini'' ister. Hatta Yunan ordusunun ilerlemesi üzerine de, ''Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur.'' diyecek ve Yunanlılar'ın işgal etmediği illeri, ''kurtarılmamış iller'' olarak tanımlayacaktır.
   Değerli okuyucular, amacım size tarih dersi vermek değildir. Sadece CHP'nin kuruluşu öncesi manzarayı anlatmak, ve Osmanlı sevicilerine Osmanlı padişah ve hükümetinin o sıralardaki gerçek yüzünü göstermek istedim, o kadar!
   İşte memleket bu durumda iken, Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması ile milli mücadelenin altyapısı  hazırlanmaya başlanıyor. Önce Erzurum kongresi yapılıyor. Bu arada Anadolu'da ve Trakya'da, çeşitli şehirlerde işgallere karşı Redd-i İlhak ve Müdafaa-yı Hukuk cemiyetleri kuruluyor. Erzurum Kongresi'ni daha kapsamlı Sivas Kongresi izliyor.
   İşte tüm bu cemiyetler, 7 Eylül 1919'da yapılan Sivas Kongresi'nde alınan bir kararla, ''Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti'' adıyla tüm yurdu kucaklayan tek bir cemiyet (dernek) olarak birleştiriliyor. Mustafa Kemal Paşa Temsil Heyeti (Yönetim Kurulu) Başkanlığına seçiliyor.
   Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti istiklal savaşının kazanılmasında ve devletin kurulmasında yaptığı çok büyük hizmetlerle misyonunu tamamlamıştır. Bundan sonra yapılacak iş kurulan Türk devletinin gelişmesini sağlamaktır. İşte bu nedenle, sonradan Atatürk soyadını alacak olan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 9 Eylül 1923 tarihinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti'ni kapatarak, bu derneği kendi liderliğinde ''Halk Fırkası'' adıyla bir siyasi partiye dönüştürmüştür. 1924'de bu partinin isminin başına ''Cumhuriyet'' sözcüğü eklenmiş; 1935'deki 4. Kurultayda da ''Fırka'' sözcüğü ''Parti'' sözcüğü ile değiştirilerek parti bugünkü ismini almıştır.
   Görüyorsunuz; adı sonradan konulsa da CHP aslında Kurtuluş Savaşını kazanan ve devleti kuran bir örgüttür. Parti statüsü kazandıktan sadece 50 gün sonra da Cumhuriyeti ilan eden bir partidir. 
   Şimdi de eleştirilen tek parti dönemine geliyorum.
   1923 ile 1950 arasındaki döneme ''tek parti dönemi'' diyorlar. Aslında bu doğru değildir. Çünkü bu dönemde dört parti kurulmuştur. Bunlar 1924'de kurulan ''Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'', 1930'da kurulan ''Serbest Cumhuriyet Fırkası'', 1945'de kurulan Milli Kalkınma Partisi ve 1946'da kurulan ''Demokrat Parti''dir.
   17 Kasım 1924 yılında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın (TCF) kurucuları Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi Atatürk'ün eski silah arkadaşlarıdır. Genel başkanlığını Kazım Karabekir yapmıştır.
   Bu partinin kuruluş sebebi de şudur: Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin kurulması ve son olarak hilafetin kaldırılması Atatürk ile Osmanlı'yı tekrar ayağa kaldırmak isteyen bazı eski dava arkadaşlarını karşı karşıya getirmiştir. Bunda Atatürk'ün ''Ya siyaset ya ordu. Siyaset yapmak isteyenler üniformalarını çıkarsın'' sözü de etkili olmuştur. Nitekim Cumhuriyet'e karşı olan ve Osmanlı reformisti olan yukarıda saydığım paşalar da üniformalarını çıkararak siyasete soyunmuşlardır. Yani Osmanlı reformcuları ile Cumhuriyet devrimcileri karşı karşıya gelmişlerdir.
   Mecliste 30 milletvekili olan bu parti her gün  hükümeti topa tutuyor, devrimlere karşı çıkıyordu. Hedef, hükümet gibi görünse de asıl hedef Atatürk idi. Fırkanın safında yer alanların başında eski İttihatçılar, ordudan ayrılmak zorunda kalan küskünler, devrimlere mesafeli duranlar ve Cumhuriyet'i istemeyen hilafet yanlıları vardı. Hatta bu parti sırf Atatürk düşmanı diye, dini kullanarak işi gericilerle işbirliğine kadar getirdi.
   Atatürk bunlar belki biraz yumuşarlar diye İsmet Paşa'yı başbakanlıktan alarak daha liberal bir isim olan Ali Fuat Okyar'ı başbakan yaptı ise de gerici faaliyetler durmadı. Sonunda bu ortamdan faydalanan Şeyh Said isyanı ülkeyi oldukça gerdi. İsyan karşısında aciz kalan, ve hatta üyelerinin bir kısmı Şeyh Said isyanına karışan Ali Fethi Okyar hükümeti çekildi ve yeni kabineyi tekrar İsmet Paşa kurdu. Şeyh Said isyanı bastırılarak Şeyh Said 39 arkadaşı ile birlikte idam edildi.
   Tüm bu nedenlerle, adeta ''Baba bizi Atatürk'ten kurtar!'' dercesine, Cumhuriyet'i yıkmak isteyen tüm gericilerin toplandığı bu parti, 5 Haziran 1925 tarihinde  kapatılmak zorunda kalındı.
   Serbest Cumhuriyet Fırkası'na (SCF) gelince; Bu parti Atatürk'ün önerisiyle, 12 Ağustos 1930 tarihinde kurulmuştur.  Genel başkanlığına  Ali Fethi Okyar, genel sekreterliğine de Mehmed Nuri Conker getirilmiştir.
   Atatürk tek partili sisteme demokratik Batı ülkelerinin küçümseyerek bakmasından rahatsızdı. Tek partili sistemde hükümet Meclis'te eleştirilmiyordu. Milletvekilleri sadece yeniden seçilmenin kulisini yapıyorlardı. Bu nedenle, Ali Fethi Bey'e şöyle demiştir: ''Memlekette muhalif bir fırka kurmak lazımdır. Böylece Meclis'te münakaşa daha serbest olur. Siz böyle bir fırkanın başına geçerseniz bildiklerinizi Meclis'te serbestçe söylersiniz. Bu suretle Meclis'e dinamizm gelir ve tatbikatta görülen birçok hatanın önü alınmış olur.''
   Atatürk'ün önerisi ile CHP'den 15 milletvekili istifa ederek SCF'ye geçti. Hatta Atatürk yeni fırkaya geçmek isteyenlere güvence vermek için kızkardeşi Makbule Hanım'ı da kurucular kurulu üyesi yaptı. 
   Sonradan bu partiye Adnan Menderes de girerek Aydın İl Başkanı oldu.
   Fırkanın çizgisi kuruculara bakıldığında belliydi; liberal Türkçü bir parti olacaktı Serbest Cumhuriyet Fırkası!
   İktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası ile muhalefetteki Serbest Cumhuriyet Fırkası daha çok ekonomiye bakış açılarındaki farklılıklar nedeniyle anlaşamıyorlardı. Bu yüzden Meclis'te kavga eksik olmuyordu. Gericilerin bu seferde bu partiye doluşmaları nedeniyle asker de rahatsızdı. Hatta bu rahatsızlıklarını Atatürk'e de iletmişlerdi.
   Bu arada 1931 genel seçimleri de yaklaşıyordu. Atatürk bu seçimlerde tarafsız kalamayacağını şu sözlerle ifade etmiştir: ''Ben Cumhuriyet Halk Fırkası'nın umumi reisiyim. Cumhuriyet Halk Fırkası Anadolu'ya ilk ayak bastığım andan itibaren teşekkül edip benimle çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin mevlududur (çocuğudur). Bu teşekküle tarihen bağlıyım. Bu bağı çözmek için hiçbir sebep ve icap yoktur ve olamaz.''
   Atatürk'ün taraf tutması ve askerin rahatsız olmasını göz önüne alan  Ali Fethi Bey ve yönetimi, 17 Kasım 1930 tarihinde fırkayı kapatma kararı aldı.
   Şimdi de son 75 yıl içinde kurulan tüm sağ partilerin anası sayılan Demokrat Parti'nin (DP) kuruluş hikayesine gelelim.
   O günlerde TBMM'de Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşülmekte idi. Buna başta kendisi de toprak ağası olan CHP milletvekili Adnan Menderes olmak üzere, birtakım milletvekilleri çok sert karşı çıkıyorlardı. Mecliste sürekli kavga çıkıyordu. O atmosferde, 29 Mayıs 1945 günü yapılan Şükrü Saracoğlu Hükümeti'nin güven oylamasında 7 kişi ret oyu verdi. Bunlar Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak, Hikmet Bayur ve Recep Peker idi. Bunun üzerine Adnan Menderes ve Fuat Köprülü partiden ihraç edildi. Buna kızan Celal Bayar da istifa etti.
   1 Kasım 1945 günü, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yaptığı bir konuşma ile ülkenin çok partili döneme geçeceğini söyledi. Bunun üzerine 7 Ocak 1946'da, Celal Bayar Başkanlığında Demokrat Parti kuruldu. DP'nin diğer kurucuları Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'dır.
   Gördüğünüz gibi, işin ilginç yanı bu dört kişi de CHP milletvekili idi. Hatta Celal Bayar Atatürk'ün son başbakanlığını yapmıştır. 13.160 sivil ile 110 askerin öldüğü; 12.000 kişinin zorunlu göçe tabi tutulduğu Dersim İsyanı da onun başbakanlığı zamanında olmuştur. Yani Dersimi bombalatan, tarihi saptıranların anlattığı gibi başkası değil, Celal Bayar'dır! 
   21 Temmuz 1946 seçimlerine girip kaybeden DP, 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak iktidar oldu.
   Ha, bu arada, 18 Temmuz 1945 tarihinde, genel başkanlığını Nuri Demirağ'ın yaptığı Milli Kalkınma Partisi diye liberal çizgide bir parti daha kurulduysa da hiç bir varlık gösteremedi ve 22 Mayıs 1958'de kendiliğinden fesh oldu.
   Değerli okuyucular, tek parti dönemi denilen dönemin kısa bir tarihçesini yazmaya çalıştım. CHP'nin baskıcılığından ve antidemokratik uygulamalarından şikayet ederek; ''yeter söz milletin!'' sloganı ile, 1950'de iktidara gelen DP bakın işe nasıl başladı ve neler yaptı.
   İlk yaptığı iş, 1950'de CHP Genel Merkez Binasına el koyup Hazineye devretmek oldu. İsmet İnönü'nün Halife Abdülmecit gibi sınır dışı yapılması istendi, İnönü Stadyumu'nun ismi Mithat Paşa'ya çevrildi. Atatürk'ün heykel ve büstlerine sistematik saldırılar başladı. 1951'de Halkevleri'ne el konuldu. 1952'de Balıkesir'de vali İnönü'yü kente sokmadı. CHP yi öven yazılar yazan gazetecileri hapse attı. 1953'te CHP'nin menkul ve gayrimenkulleri Hazineye devredildi. CHP'nin Ulus gazetesine el konuldu. 1954'te bir CHP projesi olan Köy Enstitüleri kapatıldı. Mersin'de seçim konuşması yapacak İnönü'ye DP'liler saldırdı. Paşa canını kaçarak kurtardı.
   Bu liste uzayıp gider. Ama bu listeye, tertipledikleri ve provoke ettikleri, bizi dünyaya rezil eden 1955 6/7 Eylül olaylarını; ve halkı ikiye bölen ve birbirine düşüren ''Vatan Cephesi'' uygulamasını ilave etmeden de geçemeyeceğim.
   Kısacası, CHP'ye tü kaka deyip Menderes hükümetini kutsayanlara şunu demek isterim: Demokrat Partililer eleştirdikleri ve bu yüzden oy aldıkları CHP'den çok daha fazla antidemokratik ve despotça uygulamalar yapmıştır. Demokrasi gelmesini bekleyen halkı hayal kırıklığına uğratmışlardır. Yani gelen gideni aratmıştır. Bugün dahil, DP'nin türevleri olan DP'den sonraki sağ hükümetler de onun yolundan gitmişlerdir ve hala da gitmektedirler.
   Değerli okuyucular, yukarıdaki yazıyı okuduktan sonra şu çıkarımları yapabiliriz.
   1 - CHP sıradan bir parti değildir. Vatanı kurtarmak için kurulan Redd-i İlhak ve Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesi ile oluşan, ve genel başkanlığını bizzat Atatürk'ün yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti'nin Cumhuriyet döneminde isim değiştirmiş halidir. Savaşı kazanarak çıkmış bir gazi partidir. 
   Ayrıca bu devleti kurmuş ve Cumhuriyet'i ilan etmiştir. O yıllarda taş taş üzerinde olmayan, devasa bir köyden farksız Anadolu bozkırları üzerinde, peş peşe çok önemli devrimler yaparak, bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini yıkılamayacak kadar sağlam atmıştır.
   2 - Cumhuriyet ve devrimlerine karşı çıkan Osmanlı reformistlerinin, mandacıların, gerici ve yobazların esas hedefi Atatürk idi. Ona bir şey demeye cesaret edemedikleri için hep CHP ile uğraşmışlardır. 
   Cumhuriyet'i yıkabilmenin ön şartının Atatürk saygısını, sevgisini yok etmek, Milli Mücadele'yi küçültmek, önemsememek, benimsememek olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle yalanlar ve iftiralarla dolu alternatif tarih kitapları yazmışlardır.
   3 - Tek parti dönemi diye eleştirdikleri dönemde aslında dört tane parti kurulmuştur. Üstelik bunlardan biri (SCF) Atatürk'ün önerisi ve yardımıyla, diğeri de (DP) İnönü'nün öneri ve izniyle kurulmuştur. Dolayısıyla, Atatürk'ün ve İnönü'nün diktatör olduğu savı, ve tek parti söylemi doğru değildir.
   4 - Tüm sağ partilerin anası sayılan DP'nin kurucularının tamamı CHP milletvekili idi. Hatta Celal Bayar Dersim İsyanından da sorumlu, CHP'li bir başbakandır. Bu nedenle de CHP'nin her icraatından sorumludurlar. CHP'yi eleştirirken bu gerçekler göz ardı edilmemelidir.
   Değerli okuyucular, sizin de gördüğünüz gibi, bütün siyasi partilerin geldiği ana gövde CHP'dir. Hepsinin de şu veya bu şekilde eski CHP ile bir bağları vardır. Hatta o dönemle ilgili doğru veya yanlış her konuda sorumluluk ve pay sahibidirler. Bilirsiniz ''Ceviz kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş'' diye bir deyim vardır: Tek parti dönemi dedikleri dönemi eleştiren tüm partilerin bu durumu bu deyimi hatırlatmaktadır. Adeta reddimirasyaparak atalarını reddeden insanların durumuna düşmektedirler.
   Yani, Reis'in deyimiyle, kısaca demek istiyorum ki; Yahu, hepiniz oradaydınız be!
   Yukarıda anlattığım tüm bu gerçeklere rağmen; hala o döneme acımasızca iftira atanlar varsa; biliniz ki bunlar, dedeleri gibi, açık veya kripto Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarıdır! Şimdilik Atatürk'e ve Cumhuriyet'e açıktan birşey diyemedikleri için hırslarını kurucu CHP'den çıkarmaya çalışmaktadırlar.
   Yazıyı bitirirken bir çift lafım da şimdiki CHP'ye var: Bu günkü CHP eski CHP değildir. Fabrika ayarlarından uzaklaşmıştır. Sağdan oy alacağım diye sağa; soldan oy alacağım diye sola yalpalayarak; oy getirir diye her telden insanı Bremen Mızıkacıları gibi partiye doldurarak özünden sapmıştır. 
   CHP tarihi misyonunu hatırlayıp bir an önce Atatürk'ün çizdiği yola tekrar geri dönmelidir. Eğer dönmezse; demokrasimizin aldığı yaranın sorumlusu parti yöneticileri olacaktır. 
   Bunun hesabını tarih önünde veremezler!