Yerel seçimlere ilişkin kimi notlar tutayım diyorum ama görüp tanık olduklarımı ardı ardına sıralayınca üçüncü sınıf bir melodram çıkıyor ortaya!
-İlk kez bir cumhurbaşkanının belediye başkanları için propaganda yapıyor olmasını görmek sizi bilmem ama benim hep tuhafıma gidiyor! Ve daha da garip olana halkın yaşadığı sorunlar, belediye hizmetinin daha insanca alınması falan dillendirilmiyor!
-Bütün belediye başkan adayları ne pahasına olursa olsun kazanmak üzerine kitlenmiş durumdalar! Evet, haklarını yememek gerek; neredeyse tamamı ‘projelerle’ seçmene sesleniyor ama ah o projeler! Sosyal iletişim ağlarıyla yaygınlaşan ve gülmeden edemediğimiz projeler ortada cirit atıyor!
-Muhtar adaylarının durumu daha vahim! Onlar da proje furyasına katılmış durumdalar! Adam vaat ediyor; “Köyümüze Sağlık Ocağa yaptıracağım!”. Yahu, sanırsınız ki adam Sağlık Bakanlığına müsteşar olacak!
-Konuştuğum muhtar adaylarının tamamına aynı soruyu sordum; “Köy Kanununu okudun mu?” Tamamından aldığım yanıt aynı; “Hayır!”. Muhtarın görev, yetki ve sorumluluklarını bilmeyenlerin vaatleri de bu kadar oluyor!
-Seçmenlere dağıtılan ‘bahşiş’lere ilginç bir tür katıldı! Adını vermenin hoş olmayacağı bir köyümüzde, gene adını vermenin hoş olmayacağı bir muhtar adayı, seçim gezisi için gittiği her eve bir tam tavuk götürüyormuş! Kanatlı, tüylü yani canlı tavuk değil; bakkalların sattığı fabrika üretimi tavuk! O muhtar adayına önerim şudur; o tavuğun yanına bir 35’lik rakı da götür; kesin seçim senin!
-Adayların fotoğrafları da bir tuhaf! Kiminin sağ, kiminin sol eli göğsüne yapışmış bu fotoğraflarda ‘sırıtık’ bir zoraki gülümseme mutlaka var! Bu fotoğrafları çeken arkadaşlara da önerim şudur; Ne olur hiç değilse aylık yayımlanan birer fotoğraf dergisine abone olun! İnanın yararlanacaksınız!
 
DAKİKA BİR VUKUAT BİR!
Geçen hafta bugün, Halkın Sesinde yayımlanan yazımın ardından aynı gün akşamüstü ilgili kişi beni telefonla arayıp; “Savcılıktan çıkıyorum, hakkında suç duyurusunda bulundum!” dedi. Ben de “İyi!” dedim.
Otuz beş yıllık bir kalem erbabı olarak bu tür yazıların formatının ne olması gerektiğini elbette biliyorum. Hukuksal bir sonuç doğuracak hak ihlallerini elbette ki yapmam! Kaldı ki o yazıda, ilgili kişiye bir ağabey kucaklayıcılığıyla yol göstermiştim! Anlaşıldı, bir kez daha ‘dedim-dedi!’ düeti yaşayacağız!
O yazıda, “Temiz siyaset, temiz ellerle yapılmalı!” demiştim. Madem şiar bu, herkes evinin önünü temizleyecek! Benim parmağıma değil, parmağımın gösterdiği yere bakarsanız, neyi gösterdiğimi görürsünüz!
Hadi bakalım; o halde çaylar benden!
 
KAZIK VE GÖSTERİŞLİ KAVAĞIN ÖYKÜSÜ!
Rahmetli babam bir tarihte gösterişli bir kavak fidanını özenle dikip rüzgârda eğilip bükülmesin diye de sağlamca bir kazığı dibine çakıp fidanı ona bağlamıştı!
Gel zaman git zaman, bahar yüzünü gösterdi, ağaçlar yaprağa, çiçeğe durdu! Ne ki bizim gösterişli kavakta tık yok! Kavak kurudu, kavağın dibine çaktığımız kazık yaprağa durdu! Babam o gösterişli kavağı kesip yeşeren kazığın boy vermesine yardımcı oldu!
“Bak oğlum, kimi gösterişli kavaklar, bir kazık kadar bile canlı değildir!” dedi.